'Açık ve seçik söylüyorum' diye Özal'ın çok sevdiğim bir sözü vardı. Benim yapımda da şu var. Gördüğüm yanlışı mutlaka söylerim, düşüncelerimi ifade ederim, kiimseden de çekinmem. Benim şöyle bir huyum var. Bir olay oluyor. Benimle hiç alakalı değil, ikinci üçüncü şahıslarla ilgili. Birisi bir başkasına bir yanlış yapıyor, bunu görüyorum ve o yanlış yapan kişiden hemen soğuyorum, mesafe koyuyorum ona. O da şaşırıyor 'Ahmet Bekaroğlu bana niye mesafeli duruyor?' diye. Yani ben onun o hareketi yapmaması gerektiğini düşünerek ondan soğuyorum. Böyle ilişkilerimi kestiğim çok insan var.
Konuyu şuraya getireceğim. Sanatçı Volkan Konak öldü. Kendisini sevenler elbette üzülüyor ki bu insanı yapısında var ve olmalı da, buna hiçbir diyeceğim yok. Saygı duyuyorum üzüntülerine.
Ancak ben kendimi de dahil ederek şöyle söyleyeyim. Bizim cenahtan 'sevindiğini, seni şöyle şöyle cehennem azabı bekliyor' diye ifadede bulunanlar var. Bunlar dediğim gibi bizim cenaha hiç yakışmıyor. Kur'an ve Sünnet'te yani Peygamberimizin uygulamalarına tamamen ters. Bu konuya tekrar döneceğim.
Volkan Konak yaşarken hiç beğenmediğim söylemleri olmuştu. Hatta bunları eleştirmiştim de. Hiç tanımam kendisini. Ben öldükten sonra aleyhinde konuşmuyorum. O hayatındayken ben bunları gıyabında söyledim ve mutlaka kulağına da gitmiştir. Mesela siyasi düşüncesi ya da ideolojisinden dolayı belirli bir kesimi hedef alırken, 'bunlar seccadeli ayağı kokanlar' diye bir ifade kullanmıştı. Ben de o zaman demiştim ki, bir sanatçı bu kadar taraf olmaz, biraz daha merkezde/ortada durur. Birilerini eleştirirken, bir inanca sahip insanların ritüellerinden olumsuz ve aşağılayıcı bir örnek niye veriyorsun ki? Bu yanlıştı, açık ve seçik söylüyorum bunu o yaşarken söyledim ve ölünce gıyabında konuşuyorum diye söylemiyorum. Asla öldükten sonra aleyhinde konuşmam. O vefat etti ve Peygamberimizin bırakın herhangi bir müslümanı bir yahudi cenazesi geçerken 'ayağa kalkmış olmasını yadırgayan' sahabeye ' Ben insan olduğu için ayağa' kalkıyorum diyerek cenazeye gösterdiği saygıyı asla unutmayalım.
Ben Volkan Konak ile bir defa karşılaştım ve merhabalaşmadım. Neden mi? Çok ünlü olan bir balıkçının lokantasında/Balıkçı Kahraman'da oturuyordum bir arkadaşımla. Bizim oturduğumuz yan masaya tahmin ediyorum yakın arkadaşları veya orkestrasından belirli kişilerle ya da menajeri ile her neyse Volkan Konak gelmişti. Yan masada da dönemin Tarım, Hayvancılık ve Orman Bakanı Mehdi Eker vardı. O dönem hayvancılık ve tarım politikalarının eleştirildiği bir dönemdi. Bahsettiğim olay asgari on beş yıl önceydi. Bu sanatçımız masaya oturur oturmaz onun oradaki ifadeleri hoşuma gitmemişti. Şöyle diyordu, 'biz Maçka'da bu balıkları bilmeyiz, sadece dere baluğıni biluruk' gibi. Alçak gönüllülük yaparken bile sesleniş tarzı hoşuma gitmemişti. Merhaba demedim, kaldı ki sonradan geldiği için onun bize selam vermesi lazımdı. O yan tarafta olan bakanın olduğu masaya da işittirir tarzda bazı cümleler göndermişti. Bakan bunları duymamazlıktan gelmişti ama kalkıp giderken bizi de tanımadığı halde bize de 'iyi akşamlar' demişti, Volkan Konak'ın masasına da dönerek ona da 'afiyet olsun, iyi akşamlar' demişti. Bu davranış benim bakandan beklemediğim bir olgunluktu. Bakan demek istemişti ki 'Biz medenîyiz/şehirli insanlarız ve ve kurallara yaşamı biliriz'. O zaman söylemiştim, milyonlara hitap eden bir sanatçı bu kadar radikal çizgide olmamalı. Gerçi o kendi bileceği bir iş ve ayrı bir olay. Şunu da demiştim. Çok da iyi bir sesi yoktu. Şayet Kazım Koyuncu kanserden ölmeseydi bunların hiç birisi şöhret olamazdı. Bu da benim sanattan anladığımdır ve beni bağlar. Ben bunları o yaşarken söyledim, ölünce arkasından konuşmuyorum. Bu örnekleri sadece bizim cenahtan onun vefatı üzerine 'olumsuz ifadeler kullanan' bazılarına bir eleştiri getirmek için verdim.
Gelelim bizim cenahtan bazılarının sevinç gösterisi ifade eden bazı cümlelerine. Hiç yakışmıyor. Bize düşen sessiz kalmaktır, insanları üzüp kutuplaşma yaratmamaktır. Siz bana derseniz ki 'inanmayan ve sevmediğimiz bir insanın arkasından olumsuz konuşulacağına dair Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamberimizin uygulamasında şöyle örnek vardır'. Ben de söyleyeceklerimin hepsini özür dileyerek geri alacağım. Tebbet Suresindeki 'Ebu Leheb künyesi örneği verilecek' biliyorum. Burada künye kullanılıyor, isim de verilmiyor. Bununla, benzeri zulümleri yapanların davranışları eleştiriliyor. Kaldı ki 'siz de böyle yapanlara şöyle edin' diye bir emir de yok. Ancak Kur'an-ı Kerim'de, 'Allah dışında tapınakları olanların kutsal kabul ettiklerine sövmeyin, onlar da bilgisizce Allah'a söverler' (Enam Suresi, 108. ayet) buyruğu var. Peygamberimiz de 'اذكروا موتاكم بالخير 'Ölülerinizi hayırla anın' buyuruyor. Ha 'ben falanca ölü ile ilgili güzel konuşmak istemiyorum' diyeceksin. Konuşma kardeşim, ama kötü de konuşamazsın, böyle konuşmak müslümana yakışmaz. Bu durumda sessiz kalacaksın. Hepimiz biliyoruz ki Peygamberimizin azılı düşmanlarından olan Ebu Cehil'in ismi Amr İbn-i Hişam'dı. Peygamberimize ve İslam'a muhalefetinden dolayı ona Ebu Cehil dendi. Bu ne demek? 'Cahilliğin babası'. 'Cahil' ne demek? Blgisiz, eğitim almamış demek. Eğitime alıcılarını kapadı demek. Bilmeden bu işleri yapıyordu demek. Hz. Ali'ye atfedilen şöyle meşhur bir söz var. المرا لا يزال عدوا لما جميل 'Kişi, bilmediğine düşmandır'. Yani Ebu Cehil, bilmeden İslam'a düşmanlık ediyordu. Bundan dolayı Peygamberimiz hiçbir ölünün arkasından olumsuz konuşmamıştır, nötür kalmıştır, haşa sövmemiştir. Ebu Cehil'in oğlu İkrime'nin yanında babası aleyhine konuşulmasını istememiş ve Peygamberimiz 'nihayetinde babasıdır üzülür' demiştir. Taif'ten dönerken pusulalarla beraber Peygamberimizi kan gölü içerisinde bırakan o halk için sahabenin, 'Ya Resulallah, beddua et de Allah bunları yerle bir etsin' dediğinde, böyle talepte bulunanlar için Peygamberimiz, 'Allah'ım, onlar bilgisizlikten ve cahillikten bunu yaptılar, böyle diyenleri affet' dememiş miydi?
Geçmişte bizim alana 'orta çağ masalları' gibi çok hakaret vari ifadelerle saldırı olmuştu. Bu hakaretamiz ifadeler, itikadi açıdan da sorun teşkil ediyordu. Bu açıklamalara verilen bir cevap vardı hukuki bağlamda. Söz konusu cavâbî açıklamada sert ve tahtında müstetir hakaretamiz/küfürler vardı. Ben de bir arkadaşımla, aman Allah'ım bu seviye ne kadar düştü? demiştik. Açık konuşalım. Gençlik günlerimizde -herhangi iki cenah için söylüyorum- gittiğimiz protestolar ve yürüyüşlerde attığımız sloganlar hala daha genlerimizde dolaşıyor. Bunlar, zamanı geldiğinde öfkemizi kusarken militanvari söylemlere dönüşüyor.
'Hep bize yükleniyorsun, bu sanatçı hayatında öyle demedi mi? diyenlere de şunu şu cevabı veriyorum. Evet söyledi. Ben de hayattayken onu eleştirdim. Ama o öldükten sonra asla aleyhinde göbek attığımızı ve sevincimizden dolayı oynadığımızı belirten ifadeler kullanamayız. Bu bize yakışmaz, sessiz kalalım. Zaten bizim inancımıza göre o da Allah'la hesabını görecek. Böyle yaparsak ne olur? Onu seven milyonlarca insan var. Onların bize karşı 'kin kusmalarını' tahrik etmiş oluruz. Bu da ayete göre yasaklandı. Bizim onun sevenlerinden İslam'dan haberdar olmayanlara da dini tebliğ etmek gibi görevimiz yok mu? Bu durumda bu görevi nasıl yapacağız?
Asla öldükten sonra aleyhinde konuşmuyorum. Verdiğim örnekler, o hayattaken yaptığım eleştirilerdi. Bunları da öldükten sonra aleyhinde konuşulmaması için gündeme getirdim. Hadise göre de, 'ölülerin arkasından güzel sözler söylenecek'. Güzel konuşacaksan cenazeye gel. Elbette güzel konuşmak zorunda değiliz ama kötü konuşmayalım. Güzel konuşmayacaksan da sus ve sessiz kal. Biz de sessiz kalalım. Elbette ki kul hakkın varsa onu alırsın. Ona diyeceğim bir şey yok
Ben düşüncelerimi söyledim. Herkes sonuçlarına katlanmak üzere elbette ki hal ve hareketlerinde özgürdür.
Ben 'Sanat ve Halk müziklerini' dinlemeyi sevdiğim için bu hemşehrimin televizyonda yayınlanan programlarını zaman zaman seyretmiştim. Şu hakkını da teslim etmek durumundayım. 'Cerrahpaşa ağıtı' ile 'Nanino' türküsünü de onun üzerine söyleyen yok. 'Kuzeyin Oğlu' künyesini kullanarak da ülkemizde çocuklara 'Kuzey' isminin hatta bunun mefhum u muhalifi olarak 'Güney' isininin takılmasının öncüsü oldu
Her ne olursa olsun biz herhangi bir ölünün arkasından olumsuz konuşarak kalitemizi düşünmeyelim. Çünkü, 'Cenaze evinde düğün olmaz' anleyışı; çok önemli bir değerimizdir..