NAKİT VERDİNİZ AMA VAKİT VERMEDİNİZ
Uykunuz bölünmesin diye 40 günlük iken odalarınızı ayırdığınız,
Sizi rahatsız etmesin diye iki yaşında eline telefon verdiğiniz,
4 yaşında kreşe yolladığınız,
İki cadde uzaktaki okula bile servisle gönderdiğiniz,
Derslerini hep siz yaptığınız,
Bir dediğini iki etmediğiniz,
Ne isterse aldığınız,
Dolabını marka elbiselerle doldurduğunuz,
Harçlığını çıkartması için yaz aylarında çalışmasına izin vermediğiniz,
Nakit verdiğiniz. Ama Vakit vermediğiniz,
Ben çektim o çekmesin dediğiniz,
Üzülmesine, ağlamasına, düşmesine izin vermediğiniz,
Kırılgan karakterler yetiştirdiniz.
Biraz büyüyünce de elinden telefon düşmüyor diye şikâyet ettiniz.
Oysaki gülmek kadar ağlamak, ayakta kalmak kadar düşmek,
başarmak kadar, başaramamak da insanidir.
Ve güçlü karakterler için gereklidir.
21. yüzyılın ilk nesli ve milenyum çocukları olarak tanımlanan bu kuşağa ‘Z kuşağı‘ denmektedir.
GENÇ; FARSÇA BİR KELİMEDİR. ANLAMI HAZİNE DEMEKTİR.
Türk milleti olarak bizim en değerli hazinemiz; Gençlerdir!
Avrupa’yı hatta bütün dünyayı göz önüne aldığımızda, 29,7 yaş ortalamasıyla Türkiye nitelik ve nicelik bakımından genç bir ülkedir.
Gençlik, yaşamımızın en enerjik dönemidir. Genç insan atiktir, atılımcıdır, yerinde duramaz, düşünce ve özellikle duygu bakımından fırtına gibidir.
Genç insan yeniliğe ve gelişmeye açıktır. Kendini tanımaya ve kimliğini bulmaya çalışır. Geleceğine hazırlanır. Toplumda bir yeri olsun, sözü dinlensin ister. Adam yerine konulsun ister. Eğilimlerine uygun, yetenekli olduğu konularda ve başarılı olabileceğine inandığı bir mesleği seçmek ister.
Gençlerimize bunca yük yüklerken, bizlere de düşen görevleri ihmal etmememiz gerekir. Öncelikle onlarla, sevgi temelli ilişkiler kurmalıyız. Gönüllerine girmeli, kendilerini ifade etmelerine izin vermeliyiz. Korku ve çekingenlik değil, onlara umut ve özgüven aşılamalıyız.
Gençleri sadece bayramdan bayrama hatırlamamalıyız. Ülkemizin nüfus çokluğunun genç olduğunu unutmamalıyız.
Bizlere düşen en önemli görev, gençlerimize borcumuz olduğunu unutmamaktır. Onlara, umut, azim, kendine güven, eğitim ve iş imkanı toplamında, iyi bir gelecek sunabilmeliyiz.
Ülkemizin geleceği, bugünkü gençlerimizdir. Bu gerçeğe sırt çeviremeyiz. Gecikmiş değiliz.
Hiç olmazsa bu günden başlayarak, gençlerimize, en azından küçük görmeden, ulaşılmaz zırhına bürünmeden ve daha samimi, içten bir şekilde elimizi uzatmalıyız ki, onlardan da aynı yakınlığı görebilelim.
GENÇLİK VÜCUTTAKİ SİNİR GİBİDİR.
Ortalama 70 kiloluk bir insanda ki sinirlerin ağırlığı sadece 70 gramdır.
Ancak, bu 70 kiloluk vücudu ayakta tutan o’ 70 gram sinirdir.
Gençlik bir milletin sinir uçlarıdır.
Sosyal medya marifeti ile dezenformasyon oluşturuluyor.
Milli ve dini değerlerimiz hedef alınırken, sosyalizm, ateizm, deizm gibi düşünceleri dayatılıyorlar.
Sonu (izm) ile biten hiçbir fikir bizim topraklarımıza ait değil.
Bize ait olmayan yabancı bir elbiseyi geçlerimize giydirmeye çalışıyorlar.
İnternet yayınları başta olmak üzere, Televizyon, Sinema ve dizilerle Türk aile yapısı hedef alıyorlar, ahlaki değerlerimizin içini boşaltıyorlar.
Sistematik olarak Batıyı kutsanırken, ülkemizi kötülüyorlar.
İnsan haklarından dev vuruyorlar. Demokrasi maskesi adı altında bölücülük, barış adı altında savaş, özgürlük adı altında sapkınlık, şans adı altında kumar, eğlence adı altında madde bağımlılığı aşılıyorlar.
Sinir uçlarımızla oynuyorlar.
BİR TOPLUM KİTAPLA BARIŞMADAN O TOPLUMDA DİRİLİŞ YAŞANMAZ!
Ortak tarih şuurunu kaybeden toplumlar birlikte hareket etme kabiliyetlerini yitirirler.
Gençlerimiz ne okuyor, nereden okuyorlar. Biliyor muyuz?
Karınları evde, beyinleri nerede doyuyor takip ediyor muyuz?
Beden sağlığı kadar ruh sağlığı da önemlidir acaba farkına varıyor muyuz?
12 yüzyılda, Yunus Emre’nin sev yaratılanı yaratandan ötürü,
Bektaşi velinin ilcilsen de incitme,
Mevlana’nın yetmiş bir kez tövbeni bozsan da yine de gel dediği yıllarda,
Amerika kıtası ortada yoktu.
Avrupa devletlerinin de sınırları belli değildi.
Gençlerimize Konfüçyüs, Sokrates, platon, Aristo, Karl Marx gibi düşünürler tanıtırken,
Dede Korkut, İbn-i Sina, Gazali, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Ziya Gökalp gibi değerlerimiz maalesef yeteri kadar tanıtılmadı.
Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.
Genç insan, gelişmesi ve eğitimi adına, okuyacağı kitapları, kültürünü destekleyecek şekilde, milli ve
Manevi değerler doğrultusunda düzenlemelidir.
Bunları uygularken, yaşam pratikleri içinde
Aşırılıkları arındırmalı ve dengelemelidir. Arada bir sapmalar, yoldan çıkmalar olabilir.
Çünkü insan “Beşer Şaşar” dır, işte o zaman da kendini düzeltmelidir.
BİR MİLLET HER NESİLDE YENİDEN DOĞAR…
Geçmişle gelecek arasındaki altın halkaları kopartmak,
Tarihi kodları unutturmak üzere Türk gençliğine bir dayatma yapılıyor!
Ülkemizde 68 kuşağı, 78 kuşağı diye tanımlamalara alışkındık.
Ancak ilk defa Türk gençliği bu şekilde kategorize ediliyor.
(X) kuşağı (Y) kuşağı (Z) kuşağı diye adlandırılıyor.
Biz Türk gençliğine baktığımız zaman, (x) (y) veya (z) kuşağı görmüyoruz.
Eren Bülbül’ü, Yasin Börü’yü, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu görüyoruz.
Aybüke öğretmeni, Necmettin öğretmeni görüyoruz.
Tıpkı onlarda olduğu gibi inancı ve adanmışlığı görüyoruz.
Buse Naz Çakıroğlu’nu, Mete Gazoz’u görüyoruz.
Başarılarıyla gurur duyuyoruz.
Fikrinde Türklük şuuru taşımayan her genç burçlardan indirilmiş bir sancak, gönlünde Allah davasını yaşatmayan her genç kaybedilmiş bir vatandır.
Bizler fikirlerine Türklük, gönüllerine Allah davasını yerleştirdiğimiz genç sayısınca kendimizi sancak ve vatan kurtarmış sayabiliriz.
Gönlünde Allah davası taşımayan her kişi, yeryüzünde Allah'ın adının ulaşmadığı her toprak parçası fethedilmeyi bekleyen birer vatandır.
Toprağa dikilen her fidan nasıl kök salıyor doğal bir afet olan erozyonu önlüyorsa, Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletiyle yetişen her genç, milli ve manevi değerlerimize zarar veren popüler kültür erozyonunu mutlaka önleyecektir.
KURTULUŞ MİLLİ EĞİTİMDE
Bazen yalnızca yönetimi değiştirmek yetmez. Yöntemi de değiştirmelisiniz.
Eğitimde gönül seferberliği başlatılmalı, Milli eğitim bakanlığı Adı gibi; Milli bir eğitim olmalıdır.
Yalnızca sömürge ülkelerinde rastlanan yabancı dil ile yapılan eğitime son verilmeli.
Orta öğretimdeki hazırlık sınıfları kaldırılmalıdır.
Yabancı dil öğretimine ağırlık verilmelidir.
Örneğin; ilkokuldan lise son sınıfa kadar 12 yıllık bir eğitiminin sonunda çocuklar bir yabancı dil öğrenemeden mezun ediliyorlar.
12 yılda devlet okullarında öğrenilemeyen yabacı dil, özel kurslar marifetiyle 1 yıl gibi kısa bir sürede öğretilebiliyor. İşte tam olarak bunu sorgulamamız lazım.
Devlet okulları eğitim başta olmak üzere her anlamda yeniden revize edilmelidir.
Avrupa ülkelerinin birçoğunda olmayan, ülkemizde ise ekonomik kazanç haline dönüşen (özel okulların) statüsü gözden geçirilmelidir.
NEFES DARLIĞINA MAHKÛM EDİLMEK İSTENEN TÜRKİYE’NİN, OKSİJEN KAYNAĞI GENÇLİKTİR.
2023 Yılında Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 100. Kuruluş Yıl Dönümünde; Kendini aşmış fikri hür vizyon ve karar sahibi bir gençliğe olan ihtiyaç her zamankinden fazla olacaktır.
Stratejik planlama, Yazılım, kodlama, siber güvenlik ve Endüstri 4,0, Yenilenebilir enerji, sürdürülebilir tarım gibi unsurlar çağımızın göz ardı edilemeyecek kadar önemli birer kutup yıldızıdır.
Sanattan siyasete, spordan kültüre, bilimden teknolojiye her alanda kendisini en iyi şekilde yetiştirmiş, yıldızlar topluluğu bir gençlik (Türk yıldızları) hedefimiz olmalıdır.
Gök yüzdeki milyonlarca yıldızın saçtığı ışık gibi, Türkiye’nin önünü aydınlatacak bir gençlik.
Her alanda çok çalışacak, ülkemizi dünya da söz sahibi yapacak olan sizlersiniz.
Ayaklarınız yerden kesilmemek kaydıyla parmaklarınızın ucuyla yıldızlara ulaşabilmelisiniz.
İmanlı, Ahlaklı, Ülkü sahibi gençler olmalısınız.
LİDER ÜLKE TÜRKİYE’NİN MİMARLARI OLACAKSINIZ.
Türk Gençliği; ‘Tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet’ Bu ülkü ışığında, Kızılelma şuurun da oldukça; tarih tekerrür etmeyecek, Türkiye geçmişte Osmanlı imparatorluğunun düşürüldüğü duruma düşmeyecek ‘hasta adam’ yakıştırmasına muhatap olmayacak ve asla yatağa mahkûm edilemeyecektir.
Cumhuriyetin ilk döneminde, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, Nuri killiğil gibi değerlerimizin önü kesilmiş ve engellenmişlerdi.
Hayalleri yarım kaldı. Ağır bedeller ödediler.
Acılı hatıraları ve yarım kalan Projeleri Türk gençliğine emanettir.
Tıpkı, Selçuk Bayraktar gibi yarım kalan hayallerinizin peşinden gidecek, sıfır imkânla korkunç engelleri aşacak ve mutlaka başaracaksınız.
Teknoloji alanında yeni buluşlara imza atacak, ülkemize çağ atlatacak, yeni yüzyılı Türk Yüzyılı yapacaksınız.
Türk milletini hak ettiği muzaffer yarınlara ulaştıracaksınız.
Düşüncesi, kökü ve kökeni, ideolojik aidiyeti ne olursa olsun, evvel emirde söylemek isterim ki;
Türk gençliği bizim en büyük hazinemizdir.”
Size inanıyor ve güveniyoruz.
Siz geleceksiniz. Gelecek sizsiniz.
Gençler; hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, yere düşürmeyin.
Muhtaç olduğunuz Kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur.
Ne Mutlu Türküm diyene..