Genel Cerrahi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Yaşar Özdenkaya “Hastalar bilmeli ki obezite cerrahisinden önce yapmadıkları diyeti ameliyattan sonra zoraki de olsa uygulayacaklar. Bazen görüyoruz ki belli bir dönemde iyi kilolar veriyorlar ama daha sonra iş tekrar eskiye dönebiliyor. Çünkü hiçbir cerrahi yöntem yok ki ömür boyu yüzde 100 zayıflık garantisi versin” dedi.
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Yaşar Özdenkaya, obezite cerrahisinin vücuttaki fazla yağın cerrahi yolla çözülmesi olduğuna dikkati çekerek önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Özdenkaya, cerrahi yollardan önce bir takım alternatifler doğrultusunda kilo vermeye çalışılmasının daha doğru olduğunu belirterek “Günümüzde çok sık duyup, görüyoruz ki hastalar hastane hastane gezerek direkt cerrahi çözüm arıyor. Obezite cerrahisinin de bir sınırı var. Bu da vücut kitle indeksi ile hesaplanıyor. Vücut kitle indeksi kilonun metre cinsinden boya bölünmesi ile ortaya çıkıyor” dedi.
“BKİ 35’in üstünde olmalı”
Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite cerrahisi için 2 kriter uyguladığına dikkati çeken Dr. Özdenkaya, şöyle devam etti: “İlk kriter ek hastalığı ile beraber beden kitle indeksi (BKİ) 35’in üstünde olmasıdır. Diyabet, tansiyon, kolesterol, uyku apnesi yani kilonun beraberinde getirdiği ek sorunları yaşayan hastaların aynı zamanda vücut kitle indeksinin 35’in üzerinde olması lazım. İkinci kriter ise hastanın hiçbir ek hastalığının bulunmaması ama vücut kitle indeksinin 40’ın üzerinde olmasıdır. Tabii tek başına bunlarda yeterli değil. Bu bahsettiğimiz şeylerin en az 5 yıllık bir süre içerisinde diyet, spor belki de diğer alternatif yolları da deneyerek başarıya ulaşılamamış olması lazım. Kısacası obezite cerrahisi sadece kilo nedeni ile başvurulması gereken bir yöntem değildir.”
“3 yöntem kullanılıyor”
Dr. Özdenkaya, obezite cerrahisinde 3 yöntemin kullanıldığını belirterek, şu bilgileri paylaştı: “En çok bilinen mide kelepçeleri artık kendini tarih sayfalarında buldu. Mide kelepçesini artık dünyada hiçbir doktor uygun görmüyor. Avrupa’da çok az merkezde uygulanıyor ve daha çok kelepçe çıkarma işlemleri yapılıyor. Açıkçası obezite cerrahisinde kısıtlayıcı yöntemler daha sağlıklı sonuçlar veriyor. En çok tüp mide dediğimiz sleeve gastrectomy ve gastrik by pass gibi hem kısıtlayıcı hem de emilim bozucu yöntemler uygulanıyor. Tüp mide ameliyatında mide küçültülerek tüp haline getiriliyor. En eski yöntem olan gastrik by pass ise 2 aşamalıdır. İlk aşamada yemek borusunun hemen devamından çok küçük bir mide cebi oluşturulur ve ikinci aşamada ince bağırsak belli mesafeden bu mide cebi ile bağlanır. Bu ameliyatlarda mutlaka bir yerler kesiliyor, dikiliyor ya da birbirine ekleniyor. Ameliyat sonrası iyileşme süreci her hastada farklı olabiliyor. Bazı hastaların çok azında olsa da dikiş yerlerinde sızıntı, kaçak ya da iltihap olabiliyor. Bu nedenle hekimin hastayı doğru seçmesi, hastanın da doğru hekimi ve merkezi seçmesi çok önemli.”
“Ameliyat sadece motivasyonu sağlar”
Ameliyat yöntemi ne olursa olsun öncesinde ve sonrasında beslenme düzeninin oldukça önem taşıdığına değinen Dr. Özdenkaya, şu değerlendirmede bulundu: “Hastalar bilmeli ki ameliyattan önce yapmadıkları diyeti ameliyattan sonra zoraki de olsa uygulayacaklar. Fazla kilolardan sadece ameliyatla kurtulacaklarını düşünmemeliler. Ameliyattan sonra mutlaka beslenme şekillerine ve egzersize daha çok dikkat edecekler. Hayatta hiçbir şey oturarak ya da ameliyat oldum düzelsin denilerek atlatılamaz. Ameliyat onlara sadece motivasyon kaynağıdır. Bazen görüyoruz ki belli bir dönemde iyi kilolar veriyorlar ama daha sonra iş tekrar eskiye dönebiliyor. Çünkü hiçbir cerrahi yöntem yok ki ömür boyu yüzde 100 zayıflık garantisi versin.”