Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Belediye Başkanlarıyla yaptığı toplantının ardından yazılı bir açıklama yaptı.
Planlanmış bir takvim çerçevesinde gerçekleştirilen parti içi siyasi toplantı ve çalışmalarla ilgili açıklamalarda bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Merkez Yönetim Kurulu, Milletvekilleri, İl Başkanları toplantılarından sonra, 31 Mart 2019 tarihinde seçilerek görev alan belediye başkanlarıyla bir araya geldi. Toplantıda Bahçeli ve Belediye Başkanları Türkiye'nin ve belediyelerin öncelikli gündem başlıklarını değerlendirdi.
MHP'nin yerel yönetimlerde bir marka olduğunu ifade eden Bahçeli, “Belediye yönetimleri demokratik süreçlerin en önemli etapları arasındadır. Vatandaşlarımızın yaşadıkları beldelerden büyükşehirlere kadar aradıkları, özledikleri, umutla bekledikleri ilk temas ve hizmet noktası belediyelerdir. Ancak hiçbir belediye yönetimi milli iradenin takdir ve teveccühünü istismar ve inkâr yanlışına sapmamalıdır. Sandık marifetiyle belediye başkanı seçilmek erdem ve ehemmiyeti bilinmesi gereken demokratik bir mükâfattır. Bu konuda tereddüde mahal yoktur. Beş yıl süreyle üstlendikleri emanete dikkat, riayet ve sadakat gösteren belediye başkanları hürmetle yad edilirken, ihanet edenler adli ve idari tasarruflarla layık oldukları muameleyi kaçınılmaz şekilde görmektedir. Seçilmek hiç kimseye hukuken ayrıcalık sağlamayacaktır. Çünkü hukuk karşısında herkes bir ve eşittir” açıklamasında bulundu.
"Belediye imkanlarını terör örgütü lehine seferber eden bölücülerin görevlerinden derhal uzaklaştırılmalı"
Bazı Belediye Başkanlarının imkanlarını terör örgütü lehine seferber ettiği iddialarını destekleyen Bahçeli, “Belediye imkanlarını terör örgütü lehine seferber eden bölücülerin görevlerinden derhal uzaklaştırılmaları, emanetin ise tekrardan millete tevdii adalet ve ahlakın zorunlu bir gereğidir. Demokrasi hıyanete cevaz ve geçit vermeyecektir. Türk milleti hakkını ve hukukunu uyanık bir şuurla muhafaza edecektir. Karanlık ve kirli ilişkilere gömülmüş, terör örgütü PKK'nın fiili kontrolüne girmiş HDP'li bazı belediye başkanlarının hukuki tedbir yoluyla görevlerinden uzaklaştırılıp yerlerine kayyum atanması çok doğru ve yerinde bir karardır. Bu kapsamda kayyum atanmasını eleştirip, yapılan idari tasarrufu demokrasi ayıbı olarak değerlendiren sorumsuz ve işbirlikçi siyasetçilerin işlenmiş ağır suçların bir parçası oldukları da bir başka gerçektir. Suçu ve suçluyu övmek, rezalet ve melaneti benimsemek hiç kimseyi şeref sahibi yapmayacak, tam tersine millet nezdinde zora sokacak, ağır şekilde sorgulatacaktır. Belediye başkanlığı millete ihanetin kılıf ve kisvesi olamayacaktır. Zillet İttifakı'nı oluşturan sığ ve sığıntı partilerin ağız birliği halinde kayyum atamalarına tepki göstermeleri kontrolsüz savrulma halinin teyididir. PKK'ya yardım ve yataklık yapan belediye başkanlarını sırf sandıktan çıktılar diye savunmak ve sahiplenmek ayıplı, arızalı, alacalı bir siyasettir. CHP bu yanlışın pençesindedir. İP bu hüsranın peşindedir” ifadelerine yer verdi.
“Artık söz dinleyen değil sözü dinlenen, üzerinde hesap yapılan değil hesapları bozan bir ülke gerçeğine herkes alışmalı” diyen Bahçeli, bu duruma saygı göstermeyenlere ise uyarıda bulundu. Ayasofya Camisi'nin tekrar ibadete açılması hakkında ise Bahçeli, “Ayasofya Camisi'nin tekrar ibadete açılması bu kesif ve kesin iradenin en can alıcı muhassalasıdır. Sürekli Vakıflar, Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği 31 Ağustos 2016 tarihinde, Ayasofya Camisi'nin müzeye çevrilmesine ilişkin 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali istemiyle dava açmıştır. Vakıf malı olan Ayasofya'nın, vakfiyesine muvafık şekilde cami olarak kullanılması milletimizin uzun yıllardır hasreti ve beklentisidir. Aynı zamanda eşsiz bir mimarlık ve sanat abidesi olan Ayasofya'nın ibadete açılması inanç haklarımızın mecburi bir gereğidir. Aksi bir iddia ve ileri sürülecek ifade hükümsüz ve temelsizdir. Ayasofya'nın, vakfeden kutlu ecdadımızın emaneti doğrultusunda kesintisiz cami olarak kullanılması bağlılık ve vefayla yerine getirilmesi şart olan tarihi bir sorumluluktur” şeklinde ifade etti.
“Türkiye Cumhuriyeti'nin vakfedenin iradesine uygun olarak vakıf varlığının kullanılmasını sağlama hususunda çok açık mükellefiyeti olduğu kuşkusuzdur. Nihayet Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfı'nın mülkiyetinde olan Ayasofya Camisi'nin kilitleri açılmış, maziyle atinin manevi kucaklaşması temin edilmiştir. Türk-İslam alemi yeni bir diriliş ve yükseliş müjdesini İstanbul'dan parlayan ışık huzmesinden almıştır. Danıştay 10'uncu Dairesi müstesna bir karara imza atarak Ayasofya Camisi'ni müzeye dönüştüren 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı'nı iptal etmiştir. Elbette Müslüman Türk milletinin hislerine tercüman olmuş, sonuç itibariyle milli vicdan müsterih hale gelmiştir. 567 yıldır devam edegelen fetih sürecimiz yeni bir safhaya geçmiş, bütün Türk ve İslam beldeleri ayağa kalkmıştır. Hitamında yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı'yla Ayasofya Camisi'nin yönetimi Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilerek ibadete açılmasının önündeki bütün sahte ve sanal bariyerler yıkılmıştır. 86 yıldır kutuplaşmalara konu olan bir tartışma hukuki ve siyasi mutabakatla çözüme kavuşturulmuştur. Ayasofya Camisi'nin ibadete açılması 567 yıllık çağrıya kulak vermenin, itibar ve ihtimam göstermenin muhterem bir neticesidir. Ayasofya yeryüzündeki bütün camilerimizi, bütün mescitlerimizi selamlayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi bu gelişmeden dolayı son derece bahtiyardır.”
Ayasofya'yla ilgili alınan karar neticesinde Amerika Birleşik Devletleri'nden (ABD) gelen ‘Hayal Kırıklığı' yorumunu da hatırlatan Bahçeli, eleştirilere sert cevap verdi. Bahçeli, “Uzun yıllardır dile getirdiğimiz bir talep karşılanmıştır. Milletimizin isteği olmuş, adalet ve hak yerini bulmuştur. Bundan rahatsız olanlar ise kendilerine başka meşgale aramalıdır. Ayasofya Camisi'nin Müslüman gönüllerle buluşması İslami ve tarihi bir sorumluluk olmanın yanında egemen devlet müktesebatımızın, bağımsızlık prensibimizin bihakkın gerek ve şartıdır. Türkiye onun bunun dayatmalarıyla tarihi gerçeklerine sırt çevirmeyecektir. Kudüs'te menfur senaryoları tedavüle sokanların Ayasofya özelinde bize ikaz dolu mesajlar vermesi nafile bir çabadır. ABD yönetiminin ‘Hayal kırıklığı' yorumu cibilliyetsiz ve ciddiyetsiz bir ithamdır. 1987'den 2019'a kadar silah ambargosu uyguladığı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne, birden bire askeri eğitim desteği vereceğini ve kaynak sağlayarak güvenlik ilişkilerini geliştireceğini duyuran ABD, Türkiye'yi sıkıştırmak maksadıyla hamle üstüne hamle yapmaktadır. Doğu Akdeniz ve Libya'da bütün muhasım odakları karşısına alan ülkemizin tarihi ve egemen haklarını koruma gayesi varoluş onurudur” dedi.
Bir yazar müsveddesi olarak tanımladığı Nobel Ödüllü Türk Yazar Orhan Pamuk hakkında da konuşan Bahçeli, “Bir yazar müsveddesinin, ‘Ayasofya'yı yeniden camiye çevirmek dünyanın geri kalanına artık seküler değiliz demektir' ifadesi kafasının her zerresi dikenle sarılmış Pamuk soy isimli bir şahsın mesnetsiz sızlanmasıdır. Böylesi köksüzler düştükleri aidiyet krizinde hamiyet ve haysiyet imhası yaşamışlardır. ‘Osmanlı hukuku Cumhuriyet hukukunun yerine geçti' diyen sözde akademisyenler de aslında cehaletlerinin ve ideolojik taassuplarının kurbanı olmuşlardır. İnanç hakkı insan hakkıdır. Bunu tasdik ve tasvip etmeyen insanlık değerlerine düşmandır. Bunun hilafına her söz, her tavır, her eylem boşluktadır, hukuken de ağır kusurludur” diye ifade etti.
"Atina'da tek bir cami bulunmazken, Türkiye'nin dört bir tarafında 400'e yakın Kilise, Sinegog veya Havra var"
Türkiye'nin egemenlik sınırları içerisinde Türk ve Müslüman vatandaşların nerelerde ibadet edeceğine kimsenin karışamayacağı yönünde tepki gösteren Bahçeli, “Son zamanlarda Yunanistan Başpiskoposunun kontrol dışı hezeyanları elbette hiçbir şeyi değiştirememiştir. Ayasofya Camisi Türk milletinin emanetindedir. Bu emanetin üzerinde şaibe oluşturmak ve şüphe uyandırmak hiç kimsenin haddi ve harcı değildir. Küstah bir dille, ‘Türkler Ayasofya'yı ibadete açmaya cesaret edemezler' diyen Yunanistan Başpiskoposu, bundan sonra ağır bir mahcubiyet ve mağlubiyet travmasına gömülecek, nifak saçan ağzını bıçak bile açamayacaktır. Atina'da tek bir cami bulunmazken, Türkiye'nin dört bir tarafında 400'e yakın Kilise, Sinegog veya Havra'nın bulunması aziz milletimizin din ve vicdan hürriyetine duyduğu hürmetin muteber bir sonucudur. Batı dünyası hala ehl-i salip mantığıyla hareket etmektedir. Gizli emeller ve gizil hedeflerin saklanması mümkün değildir. Asırlar evvel İstanbul'da kurulan Latin Devleti'nin veya yeni bir Bizans'ın hayallerini kuranların hain hevesleri haram kursaklarında kalacaktır” dedi.
Çoklu Baro Düzenlemesi hakkında da açıklamalarda bulunan Bahçeli, Türkiye'nin Covid-19 salgınına karşı da muazzam bir direniş gösterdiğini belirtti. Bahçeli, “Bazı baro başkanları Kuğulu Park'ta hamaset ve husumet nöbetindeyken Türkiye'nin sürdürdüğü yüksek mücadele hakikaten de hayranlık uyandırmaktadır. Ülkemiz bir yanda Covid-19 hastalığına karşı muazzam bir direniş gösterirken, diğer yanda terörün kaynağını kurutmak için seferberlik ruhuyla hareket etmektedir. Bir yanda Suriye, Irak ve Libya'da milli güvenliğimize, milli bekamıza yönelik tehditler söndürülürken, diğer yanda siyasi ve ekonomik istikrarımızın kökleşmesi için etrafımızı çevreleyen abluka kırılmaktadır. Lafa gelince çoğulcu demokrasi yanlısı olduğunu iddia edenlerin, sıra çoklu baro sistemine gelince eleştiri oklarını fırlatmaları abes bir tenakuzdur. Hukukun üstünlüğü temelinde yükselen bir devlette, suç ve suçluyla amansız mücadelenin sürdüğü bir dönemde, 140 bine yaklaşan avukat sayısı hiç sorun edilmeyecek midir? Savunma hakkı kutsaldır, yok sayılamayacaktır. Ancak bazı barolar sadece ikbal ve istikballerinin savunulmasıyla uğraşmaktadır. Türkiye'de hiç kimse dokunulmaz değildir. Milletimiz ne istiyorsa, neyi umuyorsa o yapılacaktır. Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi nihayetinde kabul edilmiş, Gazi Meclis son sözünü millet nam ve hesabına söylemiştir. Mesleki dayanışma bir yere kadar anlamlı ve değerlidir, ama asıl olan milli birlik ve dayanışma ruhunun canlılığı ve cesametidir” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarındaki son bölüm ise; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'yla ilgili oldu. Bahçeli, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ‘Çoklu baroyu üniter yapının kalbine sokulan hançerdir' açıklamasını hatırlatarak, “İflas etmiş, saman altından ihanete payanda olmuş, yüzeye çıkınca da çanak tutmuş müflis bir siyasetçinin pespayeliğidir. Şahsımı egemen güçlerin taşeronu diyerek iftirayla itham eden Kılıçdaroğlu yalnızca terbiye muhalifi değil, aynı şekilde PKK-FETÖ'nün muhibbi, muhteris yüzlü mihmandarıdır. Asıl taşeron ve teşrifatçı bellidir. FETÖ'ye kardeş, CHP'ye candaş, HDP'ye yoldaş olarak sivrilen İP'in bu taşeron ve teşrifat kadrosunda yer alması bir başka düşündürücü çarpıklıktır. Milli ve üniter devlete kimlerin hançer salladığı, bu sallayan hain ellere kimlerin refakat edip sempati beslediği milletimiz tarafından çok iyi bilinmektedir. Kılıçdaroğlu boşuna çırpınmasın, Cumhur İttifakı, cumhurun ruh kökünden doğup yine cumhurun aziz varlığına hizmet ederek yoluna devam edecek, hançer sallayan iğrenç elleri eklem yerlerinden kıracaktır” dedi.