Koronavirüs günlerinde şeker yaralarına dikkat
Koronavirüs nedeni ile sağlık kuruluşlarına başvurmaktan çekinen hastalar, şeker hastalığının yol açtığı yaralarının tedavisinde ne yazık ki geç kalındığını söyleyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Halil İbrahim Bekler, "Bu durum, basit önlemlerle iyileşebilecek bozuklukların, tedavisini aksatıyor. Daha uzun, daha pahalı tedaviler, cerrahi uygulamalar hatta organ kayıpları oluşabiliyor." dedi.
Dünya’da ve Türkiye’de koronavirüs salgını ile mücadele ederken şeker hastalığına bağlı yaraların sayısında ve ciddiyetindeki artış sürdüğü belirtiliyor. Avisenne Ataşehir Hastanesi doktorlarından Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Halil İbrahim Bekler, "Koronavirüs nedeni ile sağlık kuruluşlarına başvurmaktan çekinen hastalar, şeker hastalığının yol açtığı yaralarının tedavisinde ne yazık ki geç kalıyor. Bu durum, basit önlemlerle iyileşebilecek bozuklukların, tedavisini aksatıyor. Daha uzun, daha pahalı tedaviler, cerrahi uygulamalar hatta organ kayıpları oluşabiliyor." dedi.
"Şeker hastalığı damarları tıkıyor"
Şeker hastalığının bir çok organı etkilediğini kontrol altında değilse hastanın genel direncini düşürdüğünün altını çizen Prof. Dr. Bekler, "Düşük dirençli hastaların koronavirüs enfeksiyonlarından daha çok etkilendiği bilinmektedir. Diyabet adı verilen bu hastalık aynı zamanda ana damarlarda ve kılcal damarlarda daralma ve tıkanmalara neden olur. Kan akımı azalan doku mikroplara olan direncini kaybeder. Ufak bir çatlaktan ya da batık bir tırnağın kenarından giren mikrop hızla çoğalır sağlıklı dokular iltihaplanır bazen çürür. Bu durum kötü kokulu akıntılı yaralara neden olur. Diyabet ek olarak duyu sinirlerinde de bozulmalara yol açtığından bu yaralar ciddi ağrı yaratmaz. Ağrının az olması yaraya ilgiyi azaltır." ifadelerini kullandı.
Kimler tehlikededir?
Prof. Dr. Halil İbrahim Bekler, daha önce ayak yarası geçirmiş olan, duyu kusuru olan diyabet hastaları ön planda risk altında olduğunu vurgulayarak, "Diyabet kökenli kangrenlerde ise durum farklıdır, damar tıkanmaları ana damarlarla birlikte küçük damarlarda da görülür. Küçük damarlarda görülen tıkanmalar dokularda bölgesel ölümlere ve enfeksiyonlara yol açarlar ve tedavileri ortopedi ve plastik cerrahi uzmanları tarafından yapılır. Diyabet hastalarda ana damar tıkanmalarına da dikkat edilmesi gereklidir. Damar cerrahisi konsültasyonu mutlaka istenmelidir. Büyük damarların tıkanmaları birlikte olduğunda embolektomi (pıhtının çıkarılması) ya da baypas (bypass - tıkanmış damarın tıkanan bölümünün bir tarafından diğer tarafa uygulanan bir köprü damar ile kan akımının sağlanması) ile ana arter açıldığında ayağa uygulanacak cerrahinin başarısı yükselmektedir." şeklinde konuştu.
Periferik nöropati yani sinirlerde hasar oluşması diyabetin bir diğer yaygın komplikasyonu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Halil İbrahim Bekler, adalelerin kasılması ile görevli sinirler tutulduğunda, kaslarda oluşan kuvvetsizlik, yetmezlik taban kavsinde çökmeye ve buna bağlı parmaklarda pençeleşmeye yol açtığını ifade ederek, "Bu durum, ayakta oluşan şekil bozuklukları, ayak tabanının basınç dağılımını bozmakta ve ülser, yara oluşumuna yol açmaktadır. Oluşan yaralar enfeksiyon ve derin doku ölümlerine neden olur. Cilt kuruluğunu kontrol eden sinirlerin hastalanması ise ciltte kurumaya çatlamaya neden olur, bunlara duyu kaybı eklendiğinde koruma mekanizmaları ortadan kalkar cilt kırılgan bir hal alır. Kırılgan cilt ayak bakım eksikliği ile birleştiğinde diyabetik ayak oluşumu hızlanmaktadır. Eklemlerde oluşan duyu kaybı eklemin aşırı yüklenmesine sonunda kırılmasına veya bozulmasına yol açar. Direnci azalmış cilt ve ortaya çıkan enfeksiyonlar diyabet hastalarında ciddi tablolara neden olur." dedi.
Erken aşamalarda ayak bakımı, ayakkabı modifikasyonlar ya da küçük cerrahilerle geçiştirilebilecek bu durumların ileri safhalarda bacak kayıpları ile sonuçlanabileceğinin altını çizen Prof. Dr. Halil İbrahim Bekler, ayak yarası olan şeker hastalarının gerekli önlemleri alarak mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmasının çok önemli olduğunu vurgulayarak, geri dönüşü olmayan durumlara karşı hastaların kendilerini korumasının önemine değindi.