Emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak: “Türkiye ve KKTC artık tanınma konusunda kesin kararlı”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler ve uluslararası alanda tanınmasına yönelik süreci değerlendiren Öğr. Üyesi emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak, Türkiye ve KKTC’nin artık tanınma konusunda kesin kararlı olduğunu belirterek, KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınmasının er ya da geç gerçekleşeceğini kaydetti.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler ve uluslararası alanda tanınmasına yönelik adımlar bu konudaki kararlılığı her geçen gün daha fazla gösteriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) kürsüsünden Kuzey Kıbrıs’ın tanınması çağrısının ardından Lefkoşa, BM Barış Gücü’ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile de anlaşma yapması için bir ay süre tanıdı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Türk ve Rum sınır hattındaki ara bölge dışında Kuzey Kıbrıs’ta da iki kamp ve bir temas noktası bulunan BM Barış Gücü’nün Rumlardan izin alarak görev yaptığını belirterek, “Misafirlik bitti, ya KKTC ile askeri anlaşma imzalar ya da KKTC’den çekilirler” resti çekti.
Süreç hakkında değerlendirmelerde bulunan İstanbul Topkapı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üyesi emekli Kurmay Albay Dr. Gökhan Ak, “15 Kasım 1983 tarihinde bağımsızlığını ilan eden egemen bir Türk devleti olarak KKTC, aynen Türkiye Cumhuriyeti gibi ilelebet yaşayacaktır. Dolayısıyla halihazırda yalnızca Türkiye tarafından resmi olarak tanınan KKTC’nin -haklı- tanınma talebi de bilindiği üzere uzun yıllara dayanan bir süreçtir ve Türkiye de dost ve müttefik ülkelerin de gayri resmi destekleriyle bu süreci onlarca yıldır desteklemektedir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Eylül 2022 günü BM 77. Genel Kurulu toplantısında KKTC’nin tanınmasına yönelik yaptığı çağrı ve devam eden süreçte de KKTC Hükümeti’nin aldığı karar neticesinde BM Barış Gücü’nün bir ay içerisinde kendilerini tanımasını talep edip, aksi takdirde BM Barış Gücü’nün KKTC’den çıkarılacağını ifade etmesi, artık KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınması konusunda deyim yerindeyse bıçağın kemiğe dayandığını göstermektedir. Zira KKTC, Kıbrıs adasında bağımsız ve egemen demokratik bir devlet olarak dünyanın BM üyesi diğer tüm devletleri gibi kendi ulusal egemenliği altındaki topraklarda her türlü ülkesel hakimiyet iradesini sergilemeye ve uygulamaya muktedirdir” dedi.
"BM de KKTC’nin bir bağımsız ve egemen devlet olarak varlığına inanmıştır"
BM’nin anlaşma teklifine yanaşmamasına rağmen KKTC’deki Barış Gücü’nü de çekmek istememesi durumunda yaşanabilecek senaryolara açıklık getiren Ak, “Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü (United Nations Peacekeeping Force in Cyprus (UNFICYP), 1964 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 186 sayılı kararı ile aktive edilen ve BM tarafından Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasındaki çatışmaları engellemek ve ada üzerindeki düzen ile kanunun normal şartlarda devam etmesini sağlamak amacıyla kurulmuş çok uluslu askeri birliktir. BM, onlarca yıldır dünyada yaşanan uluslararası ihtilaf ve krizlerin çözümünde genelde taraflı ve bu yüzden de etkisiz kalmasına rağmen uluslararası sistemin en geniş katılımlı ve köklü uluslararası örgütü olarak BM’nin KKTC’nin egemen topraklarındaki BM Barış Gücü hakkında KKTC makamlarınca talep edilen Kuvvetler Anlaşması’nın (SOFA) imzalanmasına fikrine olumlu bakacağını düşünüyorum. Ancak, tabii ki bu mevzular aslında güç ve denge politikaları ile bunların karşılıklı etkileşimleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle Türkiye milli güç unsurları açısından güçlendikçe gerek KKTC’nin tanınması, gerekse KKTC’ye onlarca yıldır BM’de BMGK kararlarından daha nicelerine kadar yapılan haksızlıkların ortadan kaldırılmasında daha etkin politikalar izleyebilecektir. Bu çerçevede BM’nin Barış Gücü’nü KKTC topraklarından çekmesinde bir krizin yaşanacağına inanmıyorum; zira artık BM de KKTC’nin bir bağımsız ve egemen devlet olarak varlığına inanmıştır ve adada kısmen BM tarafından oluşturulmuş bu tuhaf durumun artık sürdürülebilir olmadığının farkındadır” değerlendirmesinde bulundu.
"KKTC yine tanınmazsa BM, AB, ABD ve diğerlerinin çözümsüzlük ürettiği artık iyice görünür olacaktır"
Bu adımların yine tanınmama ile sonuçlanırsa yaşanabilecekler hakkında görüşlerini paylaşan emekli Kurmay Albay Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Ak, “Türkiye ve KKTC, artık bu tanınma konusunda kesin kararlıdır, zira bıçak kemiğe dayanmıştır ve nihai strateji olan KKTC’nin uluslararası toplum tarafından tanınması da er ya da geç gerçekleşecektir. Dolayısıyla Türkiye Cumhurbaşkanının BM’deki çıkışı ve KKTC’nin bu adımları yine tanınmama ile sonuçlanırsa bu durumun kısa vadede Türkiye’yi ve ilişkilerini bilakis olumlu etkileyeceği düşünülmektedir. Bu savımızın başlıca öngörüleri şu şekildedir; ilk olarak Türkiye’nin ve KKTC’nin Kıbrıs konusundaki onlarca yıllık haklılığının, buna karşılık Rum-Yunan ikilisi ile BM, AB, ABD ve diğerlerinin Kıbrıs sorunundaki taraflı, haksız, uzlaşmaz ve çözümsüzlük üretici yaklaşım ve siyasalarının artık iyice bilinir ve görünür olmasıdır. İkincisi Türkiye’nin Rusya Federasyonu, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) v.b. kurduğu yeni ilişki ve ortaklıkların Türkiye ile KKTC’nin Kıbrıs sorunundaki haklılığına daha etkin ve sonuç odaklı siyasi destekler sağlayacağı olasılığıdır. Dolayısıyla bu iki ana öngörünün Türkiye ve KKTC’nin elini gelecek kısa vadede hayli kuvvetlendireceğine inanılmaktadır” dedi.
"Ambargonun kaldırılması yetmez, adada kalıcı istikrar için tanınma şart"
Uluslararası platformlarda ikinci bir opsiyon olarak tartışılan “tanınma olmasın ama ambargo kalksın” tezinin gerçekleşmesi halinde pozitif bir gelişme olarak değerlendirilemeyeceğini vurgulayan Ak, “Zira artık Türkiye ve KKTC, Rum-Yunan ikilisinin adanın tamamını Rum-Yunan egemenliğine almayı hedefleyen Megali İdea’dan beslenen bir Kıbrıs sorunu görmek, bununla yaşamak istememektedir. Zira Türkiye ve KKTC, adada Kıbrıs Türklerinin onlarca yıldır maruz kaldığı zulüm, kıyım, katliam, terör, yaptırım ve ambargolara karşın adadaki tüm ihtilafların devamlı olarak Rum-Yunan ikilisinin çözümsüzlük üreten yaklaşım, tutum ve siyasalarından kaynaklandığını uluslararası topluma göstermiş, kanıtlamış ve artık bununla uğraşmaktan da bıkmıştır. Artık Türkiye ve KKTC için nihai strateji, KKTC’nin egemen ve bağımsız bir devlet olarak tanınması ve bu şekilde adada iki ayrı egemen ve bağımsız devletli bir çözümü içeren nihai ve kalıcı bir barış ve istikrar ortamı oluşması için tek şartın tanınma olduğudur. Bundan ötürü KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınması olmaksızın yalnızca KKTC’ye uygulanan ambargoların kaldırılmasının KKTC’nin tam tanınması yolunda etkin bir adım olacağına inanılmamaktadır. Keza Türkiye ve KKTC, dünyada bugün birçok coğrafyada emperyal ve hegemon güçlerce ayrılıkçı ve bölücü mikro-milliyetçilikler desteklenirken, neden Kıbrıs adasında makro-milliyetçilik ve bir Türk-Rum ortak federasyonu kurulmasına çalışıldığının gayet iyi farkındadır; zaten bıçak da aslında tam da bu yüzden kemiğe dayanmıştır” dedi.
Gökhan Ak, tanınma sonrası hangi kazanımların elde edileceğini ise şöyle sıraladı:
“KKTC’nin uluslararası toplum nezdindeki siyasal ve hukuksal statüsünü tam olarak ve hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tescil ve kabul edilmiş olmasını sağlayacaktır. KKTC’nin bir devlet olarak tanınması, KKTC üzerindeki ekonomik ambargolar da dâhil olmak üzere üçüncü taraflarca uygulanan her nevi ambargo ve yaptırımın da kalkmasına yol açacaktır. Böylelikle de bu tanınma, KKTC’nin, gerek Türkiye’nin, gerekse Türkiye ve KKTC’nin yanında onlarca yıldır yer almış olan dost ve müttefik ülkelerle beraber başarılı bir sosyo-ekonomik sürdürülebilir kalkınmanın da sağlanmasına vesile olacaktır. En önemli siyasi artılarından birisi de Yunanistan’ın 200 yılı aşkın zamandır asla bırakmadığı ve uygulamaya çalıştığı Megali İdea jeopolitik stratejisine vurulan en ağır darbe olacağıdır. Böylelikle hem Yunan-Rum ikilisinin yayılmacı, revizyonist ve ’enosis (ilhak)’ kökenli Megali İdea jeopolitik ideolojisi kan kaybetmeye başlayacak hem de Kıbrıs adasında 1963’te Kıbrıslı Rumların Megali İdea’dan beslenen yayılmacı ve ırkçı talepleri ile ortadan kalkan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin gerçekten ortadan kalktığı ve adanın bir bütün olarak Kıbrıslı Rumların egemenliğinde olmadığı siyaseten ve hukuken kanıtlanmış olacaktır. Zira BM Güvenlik Konseyi, adadaki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması kararı alınırken onlarca yıldır ’sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinden onay almaktadır. Bu da artık gerek KKTC gerekse Türkiye için kabul edilebilir bir hareket tarzı değildir."