“Bu toprakların geleceğinde teröre ve şiddete yer yoktur, olmayacaktır”
Türkiye'nin yaklaşık 40 yıldır terörle mücadele eden bir ülke olduğunu ancak, örgütün gerçek yüzünü deşifre etme noktasında arzu edilen seviyede olunmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bölücü örgüt, askerimizin, polisimizin, öğretmenimizin, din görevlimizin, en çok da Kürt kardeşlerimizin kanını dökerek varlığını sürdürmüştür. Baskı ile tehditle, kandırarak dağa çıkardığı binlerce gencimizin kanından beslenen teröristler, en büyük acıyı çocuklarını örgüte kaptıran analara yaşatmıştır. Kendi evlatlarını Paris'e, Londra'ya, Brüksel'e tatile gönderenler, analarından koparttıkları Kürt çocuklarını Kandil'e, Sincar'a, Suriye'ye ölüme yolladılar. Diyarbakır anneleri evlatlarına kavuşmak için aştıkları bayrakla hem korku duvarlarını yıktılar hem de terör örgütünün kanlı yüzünü ifşa ettiler.
Terör örgütü sempatizanlarının kimi iğrenç saldırısına rağmen 500 gündür evlat nöbeti tutan bu cesur anneleri saygıyla selamlıyorum. Ciğerparesine sarılmak isteyen bir ana yüreğini hiçbir tehdit korkutamaz, yıldıramaz, anaları karşısına alan hiçbir yapı ne kadar çirkefleşirse çirkefleşsin hedefine ulaşamaz. Çocuklarını kurtarmak için çırpınan anaların önüne hiçbir set vurulamaz.
Çünkü anaların evlatları için döktükleri her damla gözyaşında zalimi sarsan, zulmü deviren bir kuvvet vardır. Kandil'deki terör baronları ve siyasetteki uzantılarının Diyarbakır annelerinin evlat nöbetinden korkmalarının temel sebebi de işte budur. Türkiye teröre, şiddete, gözünü kan ve kin bürümüş katil sürülerine karşı yürüttüğü mücadeleyi anaların da desteği ile zafere taşıyacaktır inşallah, hiç endişeniz olmasın. Bu toprakların geleceğinde teröre ve şiddete yer yoktur, olmayacaktır” diye konuştu.
Bu süreçte herkese büyük sorumluluklar düştüğünü belirten Erdoğan, “Teröristle mücadele güvenlik kuvvetlerinin, terörle mücadele ise siyaset kurumundan medyaya tüm toplumun görevidir. Ancak bu konuda ülke olarak yıllardır ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Türkiye'de bölücü terörün 40 yıldır bitirilememesinde bir dönem yapılan yanlışlar kadar kimi basın yayın organlarının terörü meşrulaştıran, teröristi masumlaştıran dilinin de payı bulunuyor. Diyarbakır annelerinin sürdürdüğü evlat nöbetinin bu açıdan bir turnusol işlevi gördüğüne inanıyorum.
Kandil'deki teröristlerin reklam ajansına dönüşen kimi medya kuruluşları bırakın Diyarbakır annelerine destek vermeyi yaptıkları haberlerle bu masum eylemi itibarsız hale getirmeye çalıştılar. Bölücü örgüte gönüllü avukatlık hizmeti sunan sözde insan hakları dernekleri bu annelerin feryatlarına kör ve sağır kesildiler. Bir kere ziyaret ettiklerini duydunuz mu? Ama başka zamanlarda buralardan hiç eksik olmadılar. İttifak ortaklarını küstürmemek için devleti suçlayan, destek vermek yerine analara desteğe giden bakanlarımızı eleştiren oldu. Diyarbakır'a kadar gidip bölücü örgütün uzantılarına şirinlik yaparken iki adım ötedeki bu acılı anneleri ziyaret dahi etmeyen siyasetçiler gördük.
Lafa gelince demokrasiyi, çocuk ve kadın haklarını, özgürlükleri kimseye bırakmayanlar, evlatları kaçırılmış annelere bir kez olsun sahip çıkmadılar. Yine bu dönemde ne batılı medyadan ne de batılı insan hakları kuruluşlarından hiçbir dayanışma mesajı duymadık. 6-8 Ekim olaylarında onlarca masum insanın kanının dökülmesine sebep olan bir şahsı adaletten kaçırmaya çalışanlar, çocukları ellerinden alınan anneler için tek bir cümle dahi kuramadı. Ülkemizdeki muhalefet partilerinden sözde insan hakları örgütlerine, medyadan yazarlara kadar birçok kesim tam 500 gündür bu meselede üç maymunu oynadı. Diyarbakır anneleri haklı mücadeleleri ile sadece terör örgütünün karanlık yüzünü değil, bu riyakarlığı da ifşa ettiler. Terör ve şiddet konusunda ülkemiz içindeki ideolojik bağnazlığın ortaya çıkmasını onlar sağladı” şeklinde konuştu.
“Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalmalı”
Dijitalleşmeyle beraber hayatın her alanında olduğu gibi iletişimde de köklü değişiklikler yaşandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir önceki kuşağın hayal edemediği pek çok imkana bu gün teknoloji sayesinde saniyeler içinde ulaşılabildiğini, buna “Teknolojik faşizm” dediğini ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen herhangi bir gelişmeden anında haberdar oluyor, daha evvel saatlerimizi harcadığımız işleri bugün saniyeler içinde yapabiliyoruz. Korona virüs salgınıyla beraber dijitalleşmede yeni bir safhaya geçtik.
Eve kapanma zorluluğu teknolojinin günlük hayatımızdaki yerini hiç olmadığı kadar artırdı. İş dünyasından eğitime, ticaretten sağlığa hayatın rutin düzenini kısmen devam ettirebilmesinde teknolojinin katkısını elbette inkar edemeyiz. Mesela bugün çocuklarımız okullarına gidemeseler bile çevrimiçi olarak eğitimlerini sürdürebiliyor. İhracatçılarımız yurt dışındaki müşterili ile irtibatlarını farklı iletişim uygulamaları üzerinden kurabiliyor. Kamu görevlimiz, mühendisimiz, mimarımız, öğretmenimiz ve daha birçok meslek mensubumuz bu zorlu dönemde vazifelerini dijital alt yapılar sayesinde sürdürebiliyor.
Ancak dijitalleşme ve yeni medya araçları sağladıkları kolaylıklar yanında beraberinde ciddi riskler de getirmektedir. Bir yandan demokratik mecraları çeşitlendiren dijital ağlar, diğer yanda siber zorbalık, siber terör ve yalan haber gibi kavramları da gündemimize taşımıştır. Hayatımızın hiçbir döneminde olmadığı kadar çok dezenformasyona maruz kalıyoruz. Bilhassa sosyal medyada yayılan haberlerin kahir ekseriyetini düzmece haberler oluşturuyor. Son günlerde yaşanan dramatik hadiselerin bu bakımdan önemli olduğuna inanıyorum. Amerikan seçim sonuçları ekseninde süren tartışmalar bizim de bir süredir dile getirdiğimiz, bir taraftan teknolojik dedim, diğer taraftan da dijital faşizmin nerelere kadar uzanacağını gözler önüne sermiştir” açıklamasında bulundu.
“Hiçbir hukuki dayanağı olmadan insanların iletişim kanallarının kapatılmasını kabul edemeyiz”
Demokrasiyi, demokratik kurumları hedef alan şiddet eylemlerini mazur görmeyeceklerini söyleyen Erdoğan, “Ancak hiçbir hukuki dayanağı olmadan insanların iletişim kanallarının kapatılmasını kabul edemeyiz. Söz konusu sosyal medya şirketlerinin devletlerin vatandaşlarını koruma amacıyla attığı adımlara da özellikle verdikleri tepkileri de gayet iyi biliyoruz. Türk mahkemelerinin terörü ve şiddeti öven hesaplarla ilgili kararlarının hemen hiçbirini uygulamadılar. Bölücü terör örgütü mensuplarına sergiledikleri müsamahayı, bu katillerin canını yaktıkları insanlara göstermediler.
Sosyal medya linçine uğrayan insanların mağduriyetini giderecek hiçbir çabanın içine girmediler. Daha da vahimi içeriği, gayesi, çerçevesi ne olursa olsun, tüm hukuki düzenlemeleri özgürlüklere müdahale yaygarası ile sabote ettiler. Türkiye olarak Gezi olaylarından başlayarak bugüne kadar sosyal medya şirketlerinin birçok keyfiliğine maruz kaldık. Bu yapılara karşı vatandaşımızı ve demokrasimizi savunduğumuz için başta muhalefet partileri olmak üzere acımasızca eleştirildik. Ancak geldiğimiz noktada dijital diktatörlüğü ve siber zorbalığa karşı verdiğimiz hukuk mücadelesinin önemini daha iyi anlıyoruz. İyi ki bu meseleyi çok erkenden gündemimize almışız diyoruz” ifadelerini kullandı.
“Sanal dünyada da terör propagandasına, terörün zemin kazanmasına müsaade edemeyiz”
Devletin görevinin vatandaşlarının özgürlüğünü korumak, güvenliğini, huzurunu, hak ve hukukunu temin etmek olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz genci yaşlısıyla 83 milyonun tamamına karşı sorumluyuz. Nasıl ülkemiz sınırları içinde teröre izin vermiyorsak, sanal dünyada da terör propagandasına, terörün zemin kazanmasına müsaade edemeyiz. İnsanların tacize uğradığı, dolandırıldığı, onurlarının kırıldığı, linç edildiği, her türlü haklarının çiğnendiği bir sanal dünyaya asla teslim olmayacağız. Özgürlük kılıfı altında Türkiye'yi yalan haberin, hakaretin, tehdidin, provokasyonların kol gezdiği bir iklime terk etmeyeceğiz. İnsanımızın hak ve hukukunu gözetmede kendilerini hukukun üstünde gören sosyal medya şirketlerinin baskılarına boyun eğmeyeceğiz. Burada bir ofis kurma ama buradan reklamlarla, her şeyi ile paraları al, topla ve Türkiye'yi adeta bir soygun cennetine çevir, yok böyle bir şey. Cezalar kesilmeye başlayınca onlar da kuzu olmaya başladılar. Ödeyeceksin, batıda nasıl ödüyorsan burada da ödeyeceksin” dedi.
“Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalmalı diyerek başlattığımız çalışmalarda önemli mesafe aldık”
Bu amaçla milli ve yerli alternatifleri geliştirirken, diğer taraftan da hukuki düzenlemeleri kararlılıkla hayata geçirdiklerini belirten Erdoğan, “Vatandaşlarımızın can ve mal emniyetine gösterdiğimiz hassasiyetin aynısını verilerimizin korunmasına da gösteriyoruz. Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalmalı diyerek başlattığımız çalışmalarda önemli mesafe aldık. Geçen hafta yaşanan hadiselerden sonra inşallah bu çalışmaları daha da hızlandıracağız. Son dönemde bazı uluslararası şirketlerin de içinde yer aldığı skandallar bu konuda ne kadar dikkatli ve hassas olmamız gerektiğini göstermiştir.
Veri mahremiyetine dair farkındalık yükseldikçe milli teknolojilere yönelim de artıyor. Yabancı uygulamaların kişisel veriler konusundaki çifte standartları BİP gibi milli anlık mesajlaşma uygulamalarının kullanımı yaygınlaşıyor. İnşallah önümüzdeki dönemde bu alanda yerli ve milli alt yapımızın gücünü arzu ettiğimiz seviyeye çıkartacağımıza inanıyorum. İnşallah yerlisini, millisini biz de kuracağız. Zaman yakın” diye konuştu.
“Kaleminin ve mesleğinin hakkını verenlerin sayısı da arttıkça Türk medyasındaki kötü hatıraların izleri de silinecektir”
Darbe dönemlerinde Türk medyasının nasıl kötü bir görüntüye sürüklendiğini herkesin hatırladığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ayrıcalıklarını kaybedenler rahatsız olsalar da bugün daha renkli, daha demokratik, daha çoğulcu bir medya yapısına sahibiz. Halen eksikliklerimiz elbette var. Bu eksiklikleri de gidermenin yollarını arıyoruz. Kaleminin ve mesleğinin hakkını verenlerin sayısı da arttıkça Türk medyasındaki kötü hatıraların izleri de silinecektir” ifadelerini kullandı.
Programa TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu katıldı.