Rusya-Ukrayna savaşının siyasi ve hukuki yansımaları KKTC’de düzenlenen konferansta ele alındı. Konferansta Türkiye’nin konumunun savaşa etkilerini değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Nabi Berkut, “Türkiye’nin boğazlar konusunda nasıl bir adım atacağı, savaşın seyrine yön verebilir” dedi.
Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Yakın Doğu Enstitüsü iş birliğinde gerçekleştirilen konferansta; Rusya-Ukrayna arasında yaşanan silahlı çatışmalar, uluslararası mahkemelerin rolü, Türk Boğazlarının rejimi ve mülteci konusu ile ilgili ayrıntılar ele alındı. Moderatörlüğünü Yakın Doğu Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Mustafa Çıraklı’nın yaptığı konferansta Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Dr. Öğr. Üyesi Erdi Şafak, Dr. Öğr. Üyesi Nabi Berkut ve Dr. Öğr. Üyesi. Tutku Tuğyan’ın yanı sıra Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kutluhan Bozkurt ve Bakırçay Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Özlem Canbeldek Akın, Rusya - Ukrayna Savaşı’nı değerlendirdi.
İstanbul’un fethinden günümüze Türk yönetimlerinin yetkisi altında bulunan Türk Boğazlarının, bulundukları konum nedeniyle Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ve diğer devletler için büyük bir önem taşıdığını vurgulayan Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Nabi Berkut, “Gözler, Rusya ve Ukrayna arasında çıkan silahlı çatışmada Akdeniz’den Karadeniz’e geçişin tek yolu olan Türk Boğazları ve Boğazların hukuki rejiminin tabi olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne döndü. Kurtuluş Savaşı sonrasında birçok farklı uluslararası görüşmelere konu olan boğazların hukuki rejimi, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi tarafından belirlendi. Boğazların, Türkiye Cumhuriyeti suları içerisinde bulunması kendisine farklı bir statü tanıyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin nasıl bir adım atacağı savaşın seyrine de yön verebilir” dedi.
Dr. Öğr. Üyesi Nabi Berkut, sözlerine şu ifadelerle devam etti:
“Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne baktığımız zaman mevcut şartlar altında değerlendirilmesi gereken ilgili madde Sözleşme’nin 19’uncu maddesidir. İlgili madde, savaş zamanında, Türkiye tarafsız ise yabancı savaş gemileri arasında bir ayrıma gidileceğini ifade ediyor. Tarafsız devletlerin savaş gemilerine barış zamanındaki koşullar uygulanacak iken savaşan devletlere ait savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi ilke olarak yasaktır. Bu yasağa aykırı durum ise yine ilgili maddenin 2’inci fıkrasında belirtilen bağlama limanlarından ayrılan gemilerin tekrar üslerine geri dönüş hakkının bulunmasıdır. Buna göre, Karadeniz’e kıyıdaş olan Rusya ve Ukrayna, Karadeniz dışında konumlanmış filolarını eğer bağlama limanları Karadeniz’de ise geri çağırma hakkına sahip. Bu noktada, Türkiye’nin sözleşmenin maddelerini nasıl uygulayacağı; Türkiye-NATO ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde belirleyici olacak.”
Dr. Öğr. Üyesi Erdi Şafak: “Yaşanan çatışmalarda savaş hukuku kuralları geçerli olacak”
Konferansta, Rusya-Ukrayna krizini silahlı çatışmalar hukuku bağlamında ele alan Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Dr. Öğr. Üyesi Erdi Şafak, öncelikle iki ülke arasında yaşanan durumun doğru bir şekilde adlandırılması gerektiğine dikkat çekti. Uluslararası hukuka göre, iki devlet arasında yaşanan her silahlı çatışmanın savaş olmadığını; her savaş için de silahlı çatışma gerekmediğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Şafak, “Ortadaki durumun savaş olarak adlandırılması, başta Möntrö Anlaşması olmak üzere, uluslararası hukukun işleyebilmesi için son derece önemli bir detay. Rusya’nın Ukrayna’ya uyguladığı kuvvet kullanımı savaşın bütün özelliklerini taşıyor ve savaş olarak adlandırılmalıdır” ifadesini kullandı.
Dr. Öğr. Üyesi Şafak, sözlerine şöyle devam etti: “Uluslararası silahlı çatışma hukuku, devletlerin birbirlerine karşı kuvvet kullanımını düzenleyen hukuk dalıdır ve savaş hukukuna ait kurallar genel olarak 1899 - 1907 La Haye Sözleşmeleri ve 1949 Cenevre Sözleşmeleri ile belirlenmiştir. Söz konusu anlaşmalar savaşan tarafların uyması gereken kuralları düzenlemiş durumda ve günümüzde de bu kurallar tüm devletler açısından geçerlidir. Bu bağlamda Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan çatışmalar için de savaş hukuku kuralları geçerli olacaktır.”
“Ukrayna’da uluslararası yükümlülükler ihlal ediliyor”
Uluslararası savaş hukukuna göre, tarafların öncelikle dikkat etmesi gereken noktaları sıralayan Şafak, “İki devlet arasında yaşanan bir savaşta halkın saldırılardan zarar görmemesi, askeri gerekler dışında göçe tabi tutulamaması; gerekliyse sağlık ve güvenlik açısından uygun bir yere taşınmanın sağlanması; zorunlu çalıştırma yapılacaksa da insanca muamele ile yaptırılması; halkın yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli gıda maddelerine, tarımsal ürünlere, hayvanlara, tarım ve içme sularına, baraj ve elektrik santrallerine, tarihsel, sanatsal yapılara, ibadethanelere saldırılmaması uluslararası yükümlülükler olarak öne çıkıyor. Ancak ne yazık ki Ukrayna’da yaşanan gelişmelere baktığımızda, uluslararası yükümlülüklerin ihlal edildiğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Uluslararası hukukta özellikle devletlerin çatışmalar esnasında yükümlülüklerini yerine getirmemesi, uluslararası sorumlulukların doğmasına ya da savaş suçu sayılabilecek suçları işlemesine neden olduğunu da vurgulayan Şafak, “Bu bağlamda devletlerin Uluslararası Adalet Divanı ya da devlet görevlilerinin Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde yargılanması konusu gündeme gelebilecek. Rusya-Ukrayna krizi bağlamında başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği olmak üzere, uluslararası aktörler, Rusya’ya yaptırım uygulayarak, uluslararası hukuk kurallarına uyulmasını sağlamaya çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.
Dr. Öğr. Üyesi Tutku Tuğyan: “Ukrayna Rusya aleyhine soykırım iddiaları ile başvuruda bulundu”
Dr. Öğr. Üyesi Tutku Tuğyan ise Ukrayna ve Rusya arasındaki uyuşmazlıklarla ilgili olarak çeşitli uluslararası mahkemelerde görülen davaların önemli bir konu olduğunu belirtti. Tarihsel bir sorunun son zamanlarda yeniden canlanmasına paralel olarak, uluslararası davaların sayısı artıyor diyen Tuğyan, “Rusya ordusunun, Ukrayna topraklarına yeniden sevk edilmesinden sadece birkaç gün sonra Ukrayna, Uluslararası Adalet Divanı’na, Rusya aleyhine soykırım iddiaları (ve geçici önlemler talebi) ile başvuruda bulundu. Ek olarak, son on yılda iki ülke arasındaki bir dizi devletlerarası dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından karara bağlandı. Son olarak, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı, bu çatışmada savaş suçları ve insanlığa karşı suçların işlenip işlenmediğine ilişkin soruşturma başlatma planlarını da duyurdu” dedi.
“Ukrayna savaşında uygulanan Uluslararası Mülteci Hukuku, Suriye savaşında mağdur olanlara uygulanmadı”
Tarihsel olarak savaşların ortaya çıkardığı en önemli toplumsal sorunların başında mülteci konusunun geldiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Özlem Canbeldek ise Rusya-Ukrayna savaşında şimdiden yaklaşık yaklaşık 600 bin Ukrayna vatandaşının ülkelerini terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi. “Ülkelerini terk etmek zorunda kalan kişilerin yaşam hakkı ve devletlerin egemenlik haklarını kullanarak sınırlarını korumaları arasındaki denge; uluslararası göç hukukunun temelini oluşturur” diyen Dr. Öğr. Üyesi Canbeldek Akın, “Ukrayna savaşında, kapıların daha önceki savaşlara nazaran daha kolay açılmasının yaşam hakkı açısından önemli. Ancak Suriye savaşında mağdur olan mülteciler için Avrupa’ya girişin bu kadar kolay olmadığını da unutmamak gerekir” dedi.
Doç. Dr. Kutluhan Bozkurt: “Savaş dünyayı etkileme potansiyeline sahip”
“Rusya’nın, Ukrayna’dan uzun zamandır silahlı çatışma yoluyla ayrılmaya çalışan ve nihayetinde bağımsızlıklarını ilan eden Lugansk Halk Cumhuriyeti ile Donetsk Halk Cumhuriyeti’ne destek olma; Ukrayna’nın silahtan arındırılması ve bölgede barışın sağlanması amacına dayandırdığı askeri müdahale bir savaşa dönüştü” diyen Doç. Dr. Kutluhan Bozkurt, “Kuşkusuz bu savaş sadece bölgeyi değil, özellikle komşu ülkeleri, Avrupa Birliği’ni, Türkiye’yi ve hatta dünyayı etkileme potansiyeline sahip. Uluslararası hukukun önemli alanlarından biri olan diplomatik çözümün mevcut durumda uygulanabilirliği tartışılmalıdır. Kaldı ki taraflar arasında ateşkes ve barışın sağlanması amacıyla diplomatik görüşmeler de başlamıştır” dedi.
Avrupa Parlamentosu’nun Ukrayna’ya adaylık statüsü verilmesini, AB’nin oluşum ve gelişim sürecinde pek rastlanmayan bir şekilde hızda kabul ettiğini söyleyen Doç. Dr. Bozkurt, “Yüz binlerce Ukraynalı ülkesinden zorunlu olarak komşu ülkelere geçti. AB’yi büyük bir göç dalgası bekliyor. AB’nin sığınma ve mülteci politikaları ve hukuksal düzenlemelerinin Ukrayna - Rusya savaşı ekseninde tartışılması önem kazanıyor” ifadesini kullandı.