1 Mayıs İşçi Bayramı’na özel veriler kadın emeği ve eşitsizliğini gözler önüne serdi
Her yıl olduğu gibi, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın gelmesiyle birlikte, Türkiye’deki işçi sınıfının hakları ve emek mücadelesi gündemin en önemli konularından biri haline geliyor. Ancak bu yıl, özellikle de "Emeğin Kadın Suretleri" adlı derleme kitabının yayınlanmasıyla, sadece işçilerin değil, özellikle kadın işçilerin yaşadığı eşitsizliği ve hak ihlallerini gözler önüne serdi.
Altınbaş Üniversitesi Yayınları tarafından 2024 yılında basılan ve İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doçent Doktor Gülçin Taşkıran editörlüğünde hazırlanan "Emeğin Kadın Suretleri", Türkiye’de kadın emeğinin durumunu çok yönlü bir şekilde ele alıyor. Kitap, 9 kadın akademisyenin kaleme aldığı 8 makaleden oluşuyor ve kadın emeğinin toplumsal cinsiyet rolleri, işgücü piyasasındaki ayrımcılık, yoksulluk, güvencesizlik ve daha pek çok konuyu içeriyor.
Kitaptan elde edilen verilere göre, Türkiye’de işgücüne katılım oranı her ne kadar artsa da, kadınların işgücündeki payı AB ve OECD ülkelerinin ortalamasının çok altında. Kadınlar, genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Üstelik ev içi bakım hizmetlerinin kadının asli görevi olarak görülmesi, kadınların işe girişlerini engelliyor ve ekonomik bağımsızlıklarını sınırlıyor.
Kitapta ele alınan diğer önemli konular arasında eğitimde ve sağlık alanında cinsiyet eşitsizliği ve kadın yoksulluğu konusu. Özellikle, kadınların eğitim seviyesinin yüksek olmasına rağmen, işgücüne katılımdaki eşitsizlik ve ücret farklılıkları dikkat çekiyor. Ancak "Emeğin Kadın Suretleri" sadece sorunları dile getirmekle kalmıyor, aynı zamanda çözüm önerileri de sunuyor. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için evde bakım hizmetlerinin kamusal hizmet olarak sunulması, kadınlar için güvencesiz ve yarı zamanlı işler değil, tam zamanlı ve güvenceli işler sağlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için politika değişikliklerinin gerekliliği vurgulanıyor.
Kadın emeğinde yaşanan eşitsizlikler kitaptan alınan veriler ışığında şu şekilde ele alınıyor:
-Türkiye’de işgücüne katılım oranı yüzde 54,3 iken, bu oranın sadece yüzde 34,5’ini kadınlar oluşturuyor
-Türkiye’de dar tanımlı kadın işsizliği yüzde 11,3 olarak açıklansa da, işe ihtiyacı olduğu halde iş aramaktan vazgeçmiş, iş bulma ümidini yitirmiş ve zamana bağlı eksik istihdam edilmiş kadınların da dahil edildiği geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9
-Kadınlar, erkeklere göre yüzde 15 daha düşük ücretlerde çalışıyor
-Kadınlar yoğun işgücü gerektiren ve vasıfsız işlerde daha fazla yer alıyorlar
-Ev işleri ve evde bakım hizmetleri, kadınların işgücüne katılımlarını ve iş yaşamındaki ilerleyişlerini olumsuz etkiliyor
-Eğitim seviyeleri erkeklere göre daha yüksek olmasına rağmen, bu durum her zaman iş bulmalarını ve daha yüksek ücret almalarını garantilemiyor
Kadın emeği görünmez ve değersiz kılınıyor
Kitapta ayrıca kadınların emeğinin genellikle görünmez ve değersiz kılındığı, kadınların hem ücretli hem de ücretsiz emek sömürüsüne maruz kaldığı, işgücüne katılımlarının önündeki engellerin kaldırılması için politikalar geliştirilmesi gerektiği ve toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikle mücadele edilmesi gibi önemli konuların da altı çiziliyor.
Kayıt dışı kadın istihdam oranı yüzde 30,8
Kayıt dışı istihdamın hala daha kanayan bir yara olduğu Türkiye’de kadınların daha fazla kayıt dışı istihdamda yer aldığı gerçeği de kitapla birlikte okuyucuya sunuluyor. Paylaşılan kayıt dışı istihdam verileri şu şekilde:
“Türkiye’de 2023 verilerine göre kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı istihdam ediliyor. Kayıt dışı istihdam edilme emeğin çok önemli hak kayıplarına uğramasına neden olmaktadır. Kayıt dışılık sebebiyle sigortasız, doğal olarak da iş güvencesiz, düşük ücretli, örgütlenme şansı çok düşük, iş güvenliği önlemleri alınmayan işlerde çalıştırılan kadınlar, kadın olarak yaşadıkları dezavantajı ve yoksulluk riskini, emekli gelirinden mahrum kalarak yaşlılıkta da dezavantaj olarak derinden hissetmek durumunda kalmaktadır.”
İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı
Kadınların erkeklerden daha düşük ücretle çalıştırılması eğilimi kapitalizmin ilk dönemlerinde kendini göstermesine rağmen günümüzde hala devam etmektedir. Kitapta da OECD verilerine göre 2021 yılında OECD ülkelerinde ücrete dayalı cinsiyet açığı yüzde 12, Türkiye’de ise yüzde 15,6 düzeyinde olduğu bilgisine yer verilerek şöyle devam edildi:
“İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı, erkek ve kadın çalışanlar arasındaki ücret farkını ve genellikle kadınların erkeklere göre daha düşük ücret almalarını ifade etmek için kullanılır. Bu ücret açığının birçok sebebi vardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın emeğinin ikincil görülmesi en temel sebeplerdir. Kadını özel alana/evine uygun gören bakış açısıyla kadının evlenme, işten ayrılma, analık ve çocuk bakımı gibi sebeplerle yasal izin kullanma ihtimalinin yüksek görülmesi de işverenlerin düşük ücret politikasını açıklamak için öne sürdükleri gerekçeler arasında yer almaktadır. Bunlara ek olarak kadınların ev ve hane üzerinden cinsiyet rollerinin tanımlanması sebebiyle eğitimden uzak tutulması ya da erken koparılması, kadınların genel itibariyle vasıfsız ya da düşük vasıflı işlere yönelmesine neden olmaktadır. Ancak kadının eğitim düzeyi erkek emeğinin eğitim düzeyiyle eşit hatta daha yüksek olduğu durumlarda da kadının işgücü piyasasında erkeğin ücret gücünü elinde bulundurduğu görülmektedir.”
“Birlikte hareket edilmeli”
Doç. Dr. Gülçin Taşkıran kitapla ilgili yaptığı değerlendirmede ise sorunların üstesinden gelmek için birlikte hareket edilmesi gerektiğine vurgu yaparak şunları söyledi:
“Bu sorunların üstesinden gelmek ve kadınların işgücüne katılımını artırmak için politika yapıcıların ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekiyor. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için evde bakım hizmetleri kamusal hizmet olarak sunulmalıdır. Ayrıca kadınlara güvenceli, kayıtlı ve tam zamanlı iş imkanları sağlanmalı, ücret adaletsizliği ve kayıt dışı istihdam gibi sorunlar çözüme kavuşturulmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için cinsiyet ayrımcılığının her seviyede reddedilmesi gerekmektedir. Bu adımların atılması, kadınların ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesine ve toplumun genel refahına katkı sağlayacaktır.”