Yakup Köse: "Çocuktum ufacıktım, yargılandım idam aldım"
Avrasya Feribotu operasyonu sonrasında Antalya’da düzenlenen Çeçenistan ile ilgili bir eyleme katıldığı için 14 yaşında gece operasyonu ile göz altına alınıp hakkında idam kararı verilen Yakup Köse, o günleri "Çocuktum ufacıktım, yargılandım idam aldım" sözleriyle anlattı.
Türkiye Gazetesi’nde yer alan haberde, gazeteci Yakup Köse, “Ki ben o zaman anayasanın, ilganın ne demek olduğunu bilmiyordum daha. 28 Şubat sadece beni değil, birçok Anadolu çocuğunu yaktı. Bilirsiniz başörtülü kızlar okullara alınmıyor, darbediliyor, coplanıyor, üzerlerine köpekler salınıyordu. Ceberut idareciler, ikna odaları. 1996 yılında bir imam hatip öğrencisiydim. Çeçenistan’daki Rus zulmünü kınamak için Antalya Murat Paşa Camii önünde yapılan bir gösteriye katılmıştım. Birkaç slogan atıp dağıldık. Önümdeki ağabeylere bakarak yaptığım parmak işareti yüzünden mimlendim. Evimden alındım. Beni arkadan ters kelepçeleyerek ‘Beyaz Reno’ya’ bindirdiler, sağımda solumda iki polis, kafama basıp ön koltukların arasına sıkıştırdılar. Tam sekiz gün boyunca sorgulandım ve karanlık bir hücrede kaldım. Gelen giden dövüyordu, çok hırpalandım. ‘At şuraya bir imza da bitsin’ dediler, okumadan attım. Henüz 14 yaşındaydım, okusam da anlamazdım. Bu yaşta bir çocuk suçlu bile olsa ıslah evine gönderilir, beni cezaevine koydular. Sonra Antalya’dan Nazilli E Tipi cezaevine sevk ettiler, ufaktır demediler kapı altı muamelesinden geçirdiler. Ne dayaklar ne dayaklar. Fotoğrafçı bile dövdü, kafamı kuru kuruya usturaya vurdular, eski bir yatak kirli bir yastık ve ter kokan battaniye verdiler, yat zıbar dediler şurada! Adli suçluların içindeydim, katiller, soyguncular, uyuşturucu satanlar. Bildiğiniz koğuş, ağası mağası var" dedi.
İzmir DGM’de üçüncü duruşmada hakkında idam kararı verilen Köse, "Anayasal düzeni silah zoruyla yıkmaya teşebbüsten idamıma, yaşım küçük olduğu için müebbede, iyi hâlimden dolayı 18 yıl 8 aya ceza verdiler. Halbuki ben silahı jandarmaların omzunda görmüştüm ilk defa. Tuttu çatır çatır kalemi kırdı, gözüme bakıyor. Yıpratıp yıldıracak aklı sıra. Aynı hâkim tespih çeken anneme de ‘Kadın’ diye bağırmış azarlamıştı hatta. Çıktık gidiyoruz rahmetli anacığım komutandan izin istedi ‘Ne zamandır hasretim bir sarılabilir miyim oğluma?’ ‘O artık hüküm giymiş bir terörist, uzak dur yaklaşma’ dediler. Bandırma Cezaevine sevk edildim, daha ziyade Kur’ân-ı kerim öğrettiği için, medrese açtığı için yargılanan insanlar vardı. Aaa bi baktım benim yaşlarımda bir çocuk. 15 Temmuz şehidi rahmetli Halil Kantarcı. Akrandık ve çok güzel günlerimiz geçti orada, inanın hâlâ tütüyor burnumda. Anam rahmetliden sarma istemiştim kadıncağız yapmış taa Antalya’dan getirmiş kapıya. Tencereyi elinden alıyorlar, bir şut, nimetler sokağa. Hikmet Sami Türk, Adalet Bakanı olunca baskılar arttı. Neymiş ezan okuyor, namaz kılıyormuşuz topluca. Bir yılbaşı günü (Noel Baba Operasyonu) gaz maskeli robocopların hücumuna uğradık, arkadaşlardan biri seccadeye basmayın dediği için silah kullanmaya başladılar, Halil de, ben de yaralandık sırf bir dergi satın aldığı için yatan ve tahliyesine üç gün kalan hekim ağabeyimizi G-3 ile göğsünden vurup katlettiler yanımızda. Halil’in ıslak pamuklar arasında yeşerttiği bir fasulyesi vardı ezdiler postallarıyla. Hepimizi bir tarafa dağıttılar. Halil ile ikimizi Eskişehir’e yolladılar. Açık öğretimde okuyordum cezaevi yakıldı, benim belgeler de gitti araya. Bolu F Tipi rejimin aynasıydı sanki, cezaevi müdürü beni yere yatırtıp saçlarımı kırptırırken ‘bak çocuk’ dedi haşa, ‘Burada Allah yok ona göre ha!’ Metris, Silivri derken AB uyum yasalarıyla saldılar dışarıya
Bütün bunlar, şu an şükredecek ne çok şeyimiz olduğunu gösteriyor aslında. 28 Şubat’ı unutmamak lazım, bunlar hâlâ güçlü ve aynı şeyleri yapmak için fırsat kolluyorlar açıkça" diye konuştu.