Sarıyer Kocataş Mahallesi'nin Camii'nin pek değerli İmam Hatibi M. Danyal Cankı hocamız Hucurat suresinin 12. ayetini paylaşarak Allah Tealâ, 'zannın çoğundan sakının, casusluk yapmayın ve gıybet etmeyin' buyuruyor diye paylaşım yaptı. Ben de aşağıdaki yorumu yaptım.
Danyal Hocam, madem bahsettin, izninizle bu konu ile ilgili bir rivayetim olsun. Anladığım kadarıyla sen de benim gibi muzdaripsin.
Marmara İlâhiyatta yakın zamanda vefat eden bir hocamız vardı. Kendisi Din Eğitimi alanında profesördü. Vaktiyle onu Sarıyer'e getirmiştik. Burada bize yaz kursları öncesinde bir seminer vermişti. Kendisi hakiki istanbullu yani İstanbul Beyefendisi'ydi. Merhum Mahmut Çamdibi Hocamız'ın babası merhum Fuat Çamdibi de altmışlı yıllarda Beşiktaş Müftüsüydü. Din Eğitiminde özellikle de 'Şahsiyet Terbiyesi' konusunda uzman ve 'Şahsiyet Terbiyesi ve Gazali' isimli bir eseri de olan Prof. Dr. Mahmut Çamdibi Hocamız 'Gıybet' konusunu bize şöyle anlatmıştı. Malüm olduğu üzere gıybet, yanımızda olmayan bir kişinin aleyhinde konuşmamızdır. Peki yanımızda olmayan bir kişinin aleyhinde konuşmamız Kur'an-ı Kerim'de niye yasaklandı? O bunu duymuyor ki? Yanımızda yoktu ki diyebiliriz. Hayır, bu konu mutlaka onun kulağına gidiyor. Eğer onun kulağına gitmeyecek olsa Cenab-ı Hak Kur'an'da gıybetten bahsetmezdi. Cenab-ı Hak hâşâ Kur'anda hiçbir şeyi fuzuli zikretmeyeceği için, aleyhinde konuşulan yani gıybeti yapılan her kişinin kulağına 'gıybeti kim yapmışsa?' o bilgi gider. Bnun için Cenab-ı Hak yanımızda dahi olmasa o kişinin aleyhinde konuşmayın diye emrediyor. Hatta 'ölü eti yemek kadar tiksinilecek' bir durum olduğundan bahsediyor. Şöyle düşünelim. Herkes cenazeye yıkayamaz. Bu durum bazılarının psikolojisine ağır gelir ki bu gayet doğaldır. Gıybet de cenazesinden bile kaçtığımız kişinin etini yemek kadar iğrenilecek bir kötü davranış örneği ile bize anlatılıyor. Peki gıybet'i yapılan kişinin kulağına bu bilgi nasıl gidiyor? 'İki kişinin bildiği, sır olmaktan çıkar' diye bir atasözü var. İkinci Mehmed, nam-ı diğer Fatih Sultan Mehmed'e atfedilen 'sırrımı şayet sakalım bir teli bile bilseydi o sakalımı kökünden keser ve kazırdım'meşhur sözü var ya. Hani halk/avam dilinde bu konu 'yerin kulağı var' diye anlatılır ya. Şöyle deriz, 'aman ha kimseye söyleme, sana söylüyorum'. O arkadaşına der ki, 'aman ha kimseye söyleme, sana güveniyorum, aramızda kalsın'. Böylece o gıybet bilgisi kişinin kulağına gider. Çünkü biz mevcutta olmayan kişiyi sosyolojik olarak kötüleyip yanımızda olan kişinin şahsında bitirmek istiyoruz. Cenab-ı Hak da herkesin hakkını koruyacağı için bu durumun onun kulağına gitmesi imkanını hazırlıyor. Çünkü biz o kişiyi toplumda sosyal olarak bitiremeyiz. Onun da yemek içmek ve barınmak gibi şahsiyetli birisi olarak yaşama hakkını garanti ediyor Cenab-ı Hak.
Danyal Hocam. En çok da iyilik yaptığınız kişinin aleyhinizde konuşması zorunuza gidiyor. Haseki Eğitim Merkezi 'Müftü ve Vaizler İhtisas Kursu'ndaki ellerinden öpülesi hocamız Mehmet Savaş Bey bu gıybet konusunun temelinde haset olduğunu söyleyerek bununla bağlantılı olarak bize gıybet konusunu şöyle anlatırdı. Bunu herkesi tenzih ederek anlatıyorum. Hasred'i/kıskançlığı 10 parçaya bölmüşler, 9 parçasını biz mü'minlere ayırmışlar, bir parçasını da tüm insanlığa. Biz dönüp bakıyormuşuz ki acaba o bir parçadan bize biraz daha düşmez mi? Peygamberimize göre bir kişide hased/kıskançlık varsa 'ateşin odun yediği ve kül haline getirdiği gibi Haset de tüm iyilikleri yer süpürür, yakar ve sıfırlar. Diyelim ki 60, 70 veya 80 yaşındasınız. Ne kadar namazınız, orucunuz. zekatınız, hacınız varsa taşıdığınız kıskançlık ve çekememezlik hastalığı hepsini yaktı ve sıfırladı. Sıfırdan/yeniden başla. Çünkü tüm ibadetlerin yok oldu gitti. Mehmet Savaş Hocamız, bizim alanda da bu kötü hasletin maalesef ki bazılarımız tarafından yaşatıldığından bahsederdi.
Şimdi emekli imam hatip Hafız-ı Kurra olan bir hocamız diyor ki, 'ben Fatih'in Fener semtinde patrikhaneye yakın bir yerde İmam Hatiplik yaptım. Camimize yakın bir yerde bir kilise de vardı. Cuma günleri cemaat dışarıya taştığı için vaaz ve hutbe konularını duysunlar diye mikrofonla sesi dışarıya da veriyorduk. Bir Cuma Namazı çıkışında karşıdaki kilisenin papazı bana dedi ki, 'sizin kitap mı yanlış söylüyor? Yoksa sizde mi bir yanlışlık var?' Kendisine 'niye?' diye sordum. Papaz bana dedi ki, 'Gıybet konusundan bahsettiniz, dışarıya taşan konuşmanızı ben de dinledim, camiden çıkan cemaat hem sizin ve hem de birbirlerinin gıybetini yapıyorlardı'. Ben de papaza dedim ki, 'Haşa Kur'an-ı Kerim'den şüphe yok da.. dedim ve başka bir hiçbir cevap veremedim'. Ben de bu hocamızın kendisine dedim ki
'Bu pınar eşme pınar,
Yaramı deşme pınar'
türkü sözlerini de ekleseydiniz.
O zaman ne yapalım? Hata etmişizdir. Olabilir. Gıybetin yaptığımız kişiden helallik alalım. Gıybet yapmayalım. Sevelim birbirimizi. Saygı gösterelim birbirimize. Önce biz kendi aramızda bütünlüğü sağlayalım ki, budurumun toplumun üzerinde ne de güzel tesiri olacaktır.
Sabah sabah sizleri yordum. Hayırlı çalışmalar olsun..