Meridyen Eğitim Kurumları

Ali Büyükasar


TÜRK FUTBOLUNUN GÜNCEL PROBLEMLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

“ÜLKE FUTBOLU GERİYE GİDİYOR...”


Türkiye’de en çok takip edilen spor branşı şüphesiz futboldur. Her yıl milyonlarca insan maçları gerek TV ekranlarından gerekse canlı olarak stadlarda takip ediyor. Üzülerek görüyoruz ki; son yıllarda en üst seviye olan Süper Ligimiz dahil tüm liglerimizde kalite oldukça düşmüş durumda. Bunun temel sebebi ekonomik problem olmakla birlikte, kulüplerdeki yönetsel faaliyetlerin yeterince yapılamaması belki de profesyonellikten uzak olması diyebiliriz. Futbola bu kadar yatırım yapan başka bir ülke yoktur. Ancak alınan her türlü tedbir ve yaptırım lafta kalıyor. TFF'nin, Türk futbolunun sorunlarına bakış açısı ne yazık ki, kısa vadeli ve günü kurtarmaya yöneliktir. Kabul edelim ki, bu anlayışla yaklaşık altmış yıldır yönetilip sevk ve idare edilen Türk futbolu maalesef bir türlü istenen başarıyı yakalayamadı, Türkiye’yi bir futbol ülkesi yapamadı.

Bu noktada temel amacımız futbolumuzun rekabetçi dengesini doğal dinamiklerle yükseltip kaliteyi artırmaktır. Dengede rekabeti maksimize, haksız rekabeti minimize eden bir futbol ortamını sağlamaktır. Sadece yakın geleceği değil, uzun vadeli gelişimi sağlayacak politikalar ve stratejiler oluşturmaktır. Türk futbolunu kulüpler ve milli takımlar nezdinde üstün başarılara ulaştırarak, Avrupa futbolundan iktisadi-mali ve sportif anlamda daha fazla pay almasına olanak tanımaktır. Bu nedenlerle, günü kurtaran kısa vadeli çözümler yerine, yapısalcı çözümlerin peşinden koşuyor olmalıyız ki, sürdürülebilir bir yapıya ve kalıcı bir başarıya ulaşalım.

“KULÜPLER EKONOMİK OLARAK YOLUN SONUNA GELMİŞ DURUMDA”

Şu anda üstesinden gelinmesi gereken en önemli sorun futbol kulüplerimizin çarpık mali tablosudur. Bilhassa amatör zihniyetin hakim olduğu alt liglerdeki kulüplerimizin doğru ve gerçekçi hedefler doğrultusunda yönetildiğini söylemek, ne yazık ki mümkün değildir. Kulüplerimizin gelirleriyle giderleri arasında büyük bir fark var. Futbol kulüplerinin gelirleri; maç gelirleri, ticari gelirler ve yayın gelirleri olarak üç ana başlığa ayrılmaktadır. Pandemi döneminde tüm bu gelirlerde dramatik bir düşüş görmekteyiz. Seyircilerin olmadığı bir ortamda önce reklam ve sponsor şirketleri, ardından ise yayıncı kuruluş yaptıkları yatırımları yarı yarıya azaltmış durumda. Bunun dışında, seyircinin olmadığı müsabakalarda ürün satışını da dahil olmak üzere kulüplerin ticari gelirlerinde büyük miktarda azalma meydana gelmiştir. Kulüpler borç içinde ve borcun günden güne büyümekte olduğunu görüyoruz. Neredeyse hiç bir kulübümüz denk bütçe ile yönetilmiyor. Bu sebeple asırlık camialar borç batağına saplanarak ya amatör liglere düştü ya da anonim şirket olarak şahıslara satılmış durumdadır. Türk futbolunda bu bilançolar ile uzun vadede yola devam etme imkanı kesinlikle yoktur.

“CİDDİ TEDBİRLER ACİLEN ALINMALI”

Gelir ve sürdürülebilir bir borçlanma  dengesinin oluşturulmasına, tasarruf sağlayıcı önlemlerin uygulanmasına yönelik bir çalışmaya ve gelecek için planlama yapılmasının zaruri olduğu kanaatindeyim. Kulüpler personel sayıları minimum yüzde 25 oranında azaltılmalıdır. Yüksek maaşlara profesyoneller alınmamalıdır. Personel için pozisyonu ne olursa olsun tavan maaş ücretleri belirlenmeli ve bu ücretin üzerine çıkılmamalıdır. Yüksek sabit maaşlardan ziyade başarı esaslı sözleşmeler  yapılmalıdır. Özellikle takımlardaki giderler mümkün olduğunca kısılmalıdır. Şampiyonluk, Avrupa kupalarına katılım veya ligine göre play-off hedeflerine ekstra primler verilerek oyuncu ve teknik heyet hatta kulüp personeli teşvik edilmelidir. Gelir getirici sponsorluklara önem verilmelidir. Altyapılara kısmı-özerklik getirilerek alt yönetim kadroları oluşturularak senelik maliyetten tasarrufa gidilebilir. 

“CAMİALARI AYAKTA TUTAN GÜÇLÜ YÖNETİMLERDİR”

Taraftar ve üyeler yönetimsel güç deyince önce ekonomik güç sonrasında ise sportif başarı bekler. Taraftarların beklediği alanlarında öncü, sportif bilgi birikimi yüksek olan ve ekonomik güçleri çok üst seviyede olan yönetim kurullarının oluşturulmasıdır. Liderlik yani başkanlık tek başına sürdürülebilen bir şey değildir. Liderin yapması gereken ilk şey iyi bir yönetim oluşturmaktır. Başkan ve yönetimlerin sürekli şikayet ettiği ve ekonomik söylemlerin moral bozucu olduğu ortamlarda elde edilen başarılar gündelik ve tesadüfidir. Yönetici sorumluluk almalı; iyi günde kötü günde, temsil ettikleri camialar için her türlü sıkıntıyı göğüslemelidir. Yöneticiler camiaların haklarını savunacak güce sahip olmalıdır. Bu bağlamda, kulüp kaynaklarını yerli yerinde ve etkin kullanmayan bir yönetsel yapı süreç içinde kulüplerin finansal darboğazlara girmesine neden olur. Öz itibariyle, mevcut finansal sorunların temel sorumlusu kötü ve basiretsiz yönetimlerdir. Yani, sağlıklı bir yönetsel yapı ve buna izin veren bir yönetsel kültür oluşturulmadan finansal ve ekonomik sorunlar çözülemez. Bu bağlamda Türk futbolunda bir üst yapı sorunu bulunuyor. Yetersiz ve/veya düşük yetkinlikli yöneticilerle kulüp futbolumuzu sportif-iktisadi-mali olarak bir yere taşıyamayız. Kulüplerin menfaatlerini her platformda savunmak ve geleceklerini tehdit eden mali sorunların aşılması için projeler üretmek yönetimlerin en büyük sorumluluğudur. 

“SİYASİ GÜÇ HER CAMİAYA EŞİT MESAFEDE OLMALIDIR.”

Malesef günümüzde yerel yönetimler ile ilişkiniz iyi değilse, siyasi güç ile uyumlu çalışmazsanız ve federasyon lobiniz yoksa şansınız bir hayli azalıyor. Futbol kulüpleri içinde bulundukları borç batağından kendi yetileriyle kurtulabilecek yeteneğe sahip görünmüyorlar. Bununla beraber, bu yetkinliğe ulaşmak için gerekli çabayı gösterdikleri de pek söylenemez. Çünkü, nasıl olsa “devlet babanın” bir şekilde kendilerine destek olacağına inanıyorlar.
Devlet de bu anlayışı boşa çıkartmıyor ve yeri geldiğinde vergi-prim affı, borç erteleme, arsa verme vb. sübvansiyonlarla kamu kaynaklarını bu kulüplere aktarmaya devam ediyor. Her kulüp her teşvikten eşit derecede faydalanamıyor. Bu politika sonuç itibariyle, hem rekabetçi dengeyi bozuyor, hem de kulüpler arasında haksız ve dengesiz rekabetin oluşmasına yol açıyor.

“TESİSLEŞME İÇİN YEREL YÖNETİMLERLE İŞBİRLİĞİ ŞART.”

Her spor kulübü modern bir stadyum, antrenman sahaları ve altyapı tesisleri olmasını ister. Bunların maddiyatla alakası var. Maddi gücünüz çok olmadığı zaman bu tip tesisleşmeyi, bırakın 2. lig, 1. lig takımlarını Süper Lig takımları bile yapamamaktadır. Burada da devletimizin, belediyelerin, mülki idare amirlerimizin desteği gerekmektedir. Bir çok spor kulübümüzün eskimiş stadyumları lokasyon olarak şehir merkezlerinde ve değerli yerlerde ancak kullanım ömürlerini tamamlamış durumdadır. Bu değerli arazilarin kullanım hakları kulüpler eliyle devletin ilgili bölümlerine iade edilmeli; karşılığında yetkili merciilerin uygun göreceği bir bölgede yeni tesisler inşa edilmelidir. Bu tesisleşme olayları sadece yönetim kurulu ve başkanların öncülüğünde olacak bir iş değildir. Devlet büyüklerinin ve yetkili mercilerin kulüplerimize yardım etmesi lazım. Yerel Belediyeler, Büyükşehir Belediyeleri ile Gençlik ve Spor Bakanlığımızın da destekleri ile Türk futbolunda tesisleşme devrimi yaşanılabilir.  

“TÜRK FUTBOLUNUN ÜVEY EVLATLARI ALT LİGLER”

Türk futbolunda gözardı edilmiş, unutulmuş ve “üvey evlat” konumunda yaşamlarını sürdürme savaşı veren alt liglerimizden yıllardır yakından takip ettiğim bir konudur. Malesef neredeyse tüm futbolseverlerin gözü Süperlig’e takılmış durumda. Zira her yıl milyonluk bütçeleri ile boy gösteren ancak Avrupa kupalarında boyunun ölçüsünü alan büyük takımlarımızı herkes iyi derecede biliyor ve takip ediyor. 

Süperlig takımları her galibiyette yaklaşık 2,5 milyon TL kazanmaktadır. Buna karşın üst liglere futbolcuları yetiştirmesi beklenen ve genç milli takımlara üretim sağlaması gereken çoğunluğu semt takımlarından (bazıları il takımları) oluşan TFF 2. Lig ve 3. Lig takımları neredeyse bir koca senede bu parayı TFF’den almaktadırlar. TFF’nin 54 tane 3.lig kulübüne verdiği sponsorluk bedeli yıllık yaklaşık olarak 20 milyon TL’dir. TFF 2. ligde bulunan kulüplerin senelik gelirleri ise ortalama 4 milyon TL civarındadır. Gelir adaletsizliği konusunda başka söze gerek yok diye insan düşünmeden edemiyor. Teknik ekip maaşı, kulüp çalışanları, kamp, deplasman, yeme-içme, sağlık ve hertürlü gidere karşın yılda elde edilen 4 Milyon TL gelir nasıl yetecek? 

Kısaca; alt liglerimizde ki kulüplerimiz borç batağında ve tek gelir kaynakları Spor TOTO gelirleri ile TFF Sponsorluk gelirleri. Birde kulüp başkanlarının ve yöneticilerinin yaptığı bağışlar. İçlerinde şanslı olanlar; belediye ve devlet destekli olarak üst liglere çıkabiliyor. TFF derhal alt liglerde oynayan takımlara gelir oluşturma projeleri hayata geçirmelidir. Böyle devam ederse birçok takım transfer yapamayacağı gibi transfer yasağı alacak ve daha kötü günler yaşayacaktır. Gelişim ve değişim tabandan-tavana olmalıdır ki kalıcı olsun. Avrupa’da ses getirecek başarıları kalıcı olarak istiyorsak buna TFF 2.Lig, 3.Lig ve Bölgesel Amatör Liglerimizi geliştirerek başlamalıyız. Futbolda gelir dağılımı adaletli sağlanmadığı için 100 yıllık kulüpler malesef bugün amatör kümede oynuyor.

“FUTBOLDA ŞİRKETLEŞME ARTACAK.”

Futbolumuzda şeffaflığı sağlayacak, paydaşlara karşı sorumluluk taşıyacak, denetime açık ve hesap verebilir bir yapı oluşturulmadığı sürece, ister dernek statüsünde, isterse şirket şeklinde organize olsun, kulüplerimizde sağlıklı bir yönetsel ve mali yapıya ulaşma olanağı bulunmuyor. Giderek parasallaşıp ticarileşen ve endüstriyel bir karaktere bürünen futbola bugünkü dernek-kulüp yönetsel yapısı dar geliyor. Bu yapıyı günün koşullarına göre şekillendirmeli ve yeniden düzenlemeliyiz. Kulüplerimiz dernek statüsünde yollarına devam edecek olsalar bile, mutlaka kulüp organizasyon yapılarına “Kurumsal Yönetimi” hakim kılan bir örgüt modeline yönelmeliler. Bununla birlikte, günümüz futbol yapılanması kulüp yapılarını şirket olmaya zorluyor. Yıllık gelirleri çok önemli büyüklüklere ulaşan yapıyı dernekler kanunu kapsamında değil, ticaret kanunları gereğince yönetmek daha rasyonel ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.

“TEKNİK DİREKTÖRLER İLE SONUNA KADAR DEVAM EDİLMELİDİR”

Türk futbolunun bir başka önemli hastalığı yıl içerisinde durmadan değiştirilen teknik ekiplerdir. Şayet belli bir plan ve araştırma sonucu bir teknik ekipte karar kılındıysa başarı uzun vadede düşünülmelidir. Sene sonu sportif başarıya bakılmaksızın istikrarın devamı açısından teknik ekipler kesinlikle takımda kalmalı ve en az iki sezon sabredilmelidir. Yabancı takımlar senelerce hocalarında ısrar ediyor ve bu ısrar neticesinde başarıya ulaşıyorlar. Türk futbolunda da istikrar olması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda bir parantezde yönetimlere açmak isterim. Futbol ile ilgisi olmayan ancak hemen hemen her camiada başkan ve yöneticilerin etrafını saran menfaatçi şahıslar futbol takımlarından derhal uzaklaştırılmalıdır. İş ehline teslim edilmeli, kulüplerimiz futbol yönetiminde kurumsallaşmalıdır.

“TÜRK FUTBOLUNDA DEVRİM YAPACAK YENİ NESİL YÖNETİCİLERDİR.”

Türk futbolunda günü kurtaran palyatif çözümler öneren bir yapı yerine, rekabeti daha da artıracak, futbol kalitesini yükseltecek, Türk futbolunu iktisadi-mali ve sportif olarak Avrupa’da daha ilerilere taşıyacak bir yapıya geçmek zorundayız. Bunun yolu da, eski yapıyı sürekli modifiye etmek yerine, radikal bir değişimle eski statüyü ortadan kaldırıp kulüplerin egemen olduğu, günün gereklerine uygun bir yapıyı tesis etmekten geçiyor. Denenmişleri denemeye gerek yoktur; Türk futbolunda devrim yapacak yeni nesil yöneticilerdir.