Meridyen Eğitim Kurumları

Erhan Ziya Sancar


SEÇİM Mİ SAVAŞ MI

Mirim; seçimlerimizden sorumluyuz. Her tercih bir vazgeçiştir, biliriz.


Türkiye bir seçimin arifesinde...

Ülke gündemi yoğun...

Ülke gündemi gerilimli...

Ülke gündemi pazartesi sabahına  merak adlı çocuğa gebe.

Öncelikle demokrasinin olmazsa olmazı seçimlerin sonucunun ülkem adına hayırlı olmasını dileyerek başlıyorum yazıma.

15 Mayıs sonucuna göre 16 Mayıs'ta yeni bir gündemle devam edeceğiz.

Elimizde kalan, kazananı olmayan Pirus Zaferi olmasın, ne olur.

Çünkü siyasi söylemler bitecek, siyasiler fanidir bir gün gidecek ama Ali ama Fatma ama Ayşe ama Ahmet yine yan yana bu vatanda sokaklarda turlayacak.

Yine komşu olacak, yine aynı safta duracak, yine millet olmanın ortak bilincin gerektirdiği gibi beraber gülüp beraber ağlayacak.

Siyasetin kirli dilinin  ortak geleceğimizi yaralamasına izin vermemeliyiz temennim, duam; her an dudaklarımdan kalbime yolculuk ediyor.

 
Lise sondayım…

Tokat Gaziosmanpaşa Lisesi..

Benim efsane lisem.

11 Edebiyat B sınıfı.

Tam bir "Hababam Sınıfı".

Benim bıyıklarım yeni terliyorken sakallı ağabeylerimle aynı sınıftayım.

Sıra arkadaşım  Sururi Ballıdağ'ın, kadim dostumun, yanağından bir makas alırken kalkık hilâl kaşlarıyla felsefe hocamız Beyhan Kaya hocamın bana seslendiğini duydum.

-Sancar, ayağa kalk!

Otoriter, tavizsiz, disiplinli bir öğretmen olan felsefe hocamız  "Söyle bakalım Erhan", dedi.

-Pislik nedir?

Benim aklımda Sururi'den aldığım makas beynimin kıvrımlarını doğrarken kıpkırmızı bir yüzle anlaşılmaz bir şeyler mırıldandım.

Tebessümü ile bana otur işareti yaparak beni rahatlatan Beyhan Hocam bu sefer sınıfa döndü.

"Arkadaşlar, bana pisliğin tarifini yapar mısınız?” dedi.

Birer birer cevap verdik ama O hiçbirimizinkini doğru kabul etmedi.


Beyhan Hocam tahta döşemenin üzerinde topuklu ayakkabılarıyla bir ileri bir geri giderek sınıfı bir süzdü ve ”Pislik, bulunmaması gereken yerde bulunan şey veya kişidir!” diye bir tarif yaptı…

“Nasıl yani?”dedik.

“Çok basit arkadaşlar…” dedi,

“Örneğin annenizin saçını öper koklarsınız.

Ama o saçın bir telini dahi yemek tabağınızda görseniz iğrenirsiniz ve o saç pislik olur.”

Yine tabağınızdaki yemeğin yağına ekmek banarak yersiniz ama o yağın bir damlası bile elbisenizin üzerine damlasa o yağ artık bir pislik olur sizin için.”

Ve bir kimse ki bu misal olarak ülkede seçilmiş muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri, belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri, sivil toplum kuruluşu başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, siyasi parti başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, siyasi partilerin gerek gençlik kolları, gerekse kadın kolları başkanları ve yönetim kurulu üyeleri, sendika başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, gazeteciler cemiyet başkanları ve yönetim kurulu üyeleri, devletin özel ve resmi kurumlarına atanmış amirler ile idarelerindeki memurlar, milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, bürokratlar içerisinde bulunmaması gereken bir makamda bulunuyorsa eğer, unutmayın ki onlar da garip milletin sırtından bedava geçinmek için yattıkları yerden haram para kazanan birer pisliktir, dedi.

Pislik olmaması gereken yerde olandır, dedi. Sağ kaşı kalkık delici bakışlarla bizi süzerek , platonik aşklarınızdan sıyrılın, eflatun düşleri bırakın. Bugün Platon'u işleyeceğiz dedi. Nam-ı diğer Eflatun'u..

Beyhan Hocamın dediği gibi pislik her devirde vardı,Her devirde de olacak. Tamam da bizim ülkemizde pislik üzerinde de bir konsensus yok.

İktidardayken ak dediğimize muhalefetteyken kara diyoruz, yönetilirken çare dediğimize yönetirken yâre diyoruz , dün çare dediğimize bugün biçare diyoruz.

Menderes'i hain diye asarken, Nazım'ı ülkeden kovarken, Sebahattin Ali'nin başını taşla ezerken, Denizleri asarken sonradan günah çıkarıp ölenleri ölüsevici olarak kahramanlaştırıyoruz. Neymiş itibarın iadesiymiş öldükten sonra itibar iade etsen ne olacak, öldükten sonra mezarına götürdüğün çiçeği kim koklayacak?

Evet, Mirim;

Pisliği hep başka yerlerde ararken kendi evimizin içini ıskalıyoruz.

Komşumuzun camı kirli derken kendi camımızın kirinden etrafa baktığımızı unutuyoruz.

Başkalarının camına taş atıyoruz ama kristal evde oturduğumuzu unutuyoruz.

Kusura bakmayın da lâyık olduğumuz üzere yönetiliyoruz.


Doğan Ceylan Hocam ne güzel ifade etmiş geçenlerde;

Ne arzu ediyorum, biliyor musunuz?

Kendisi gibi düşünmeyen herkesi vatan haini ilan eden siyasetçilerin olmadığı bir ülke arzu ediyorum.

Çocuklarının geleceği için endişe duymayan babaların yaşadığı bir ülke arzu ediyorum.

Asgari ücretin insanca yaşamayı sağladığı bir ülke arzu ediyorum.

Torpilin olmadığı, işe alım ve yükselmede liyakatin esas alındığı bir ülke arzu ediyorum.

Hukukun gerçekten bağımsız ve üstün olduğu, yargı kararlarının uygulandığı bir ülke arzu ediyorum.

Devlet malının eşe, dosta yandaşa peşkeş çekilmediği bir ülke arzu ediyorum.

Siyasetin saltanat gibi babadan oğula miras bırakılmadığı bir ülke arzu ediyorum.

İnsanların düşündüğü, fikirlerini özgürce ifade edebildiği bir ülke arzu ediyorum.

Eğitimli insanların  ülkemizden kaçmadan ülkemizde kalarak sadakatle yurduna hizmet ettiği bir ülke arzu ediyorum.

İnsanların her seçimde birbirine düşman edilmeden kalleşçe yarıştığı değil kardeşçe yaşadığı bir ülke arzu ediyorum. "

Evet, bir hayalim var. Bir Konsensüs Cumhuriyeti hayal ediyorum.

Ne kadar ayrışırsak ayrışalım ortak değerlerimiz üzerinde uzlaştığımız bir Uzlaşı Cumhuriyeti...

Seçimler gelir geçer..

Neler neler geçmedi ki.

Yeter ki aynı gök kubbenin çocukları  olarak birlikte yaşama ülküsünü ve iradesini yok etmeyelim

Bizi millet yapan ortak değerlerimizi ıskalamayalım.

Fesleğen bile dokunmadığın sürece yaymıyor kokusunu etrafına.


Sevdiklerimizin, komşularımızın çocuklarımızın kalbine dokunalım.

Öfke, kızgınlık göz karartır, yüz kızartır, kalp kırar.

"Ira furor brevis est"
(Kızgınlık kısa deliliktir.)

Seçim biter, geçim devam eder, rakibi değil egomuzu taşlayalım.

Dilimizi tutalım, aklımızı muhafaza edelim, haydi yeni baştan başlayalım.

Vesselâm.