Meridyen Eğitim Kurumları

İbrahim Balcı


SARIYER'E GELİRKEN

Otobüs ya da bir başka araçla Sarıyer’e gidiyorsanız dördüncü Leventte hava değişikliği olduğunu, Maslağa gelindiğinde havanın serinlediğini hissedersin.


Hacıosman’a vardığında ise iyot kokusu burun deliklerini hareketlendirmeye başlar. İşte bu Sarıyer’e yaklaşğınızın işaretidir. Kefeliköy Sarıyer’e varış yerinin sağ taraftaki ilk sınırıdır. Burada iyot kokusunu ciğerlerinizin en derinlerine kadar çeker ve doya doya o güzelim havaya teneffüs ederseniz. Sola sapar ve Sarıyer’e yol alırken, bahçe içindeki iki katlı bina Son Padişah Vahdettin’e gençliğinde avlanmak için yapılan (1902) av köşküdür. Cumhuriyetin ilk yıllarında burası Türkiye’nin insan taşımacılığı yapan ilk hava alanı idi ve İtalya Express şirketi tarafından 10 yıldan fazla işletildi sonra da Atatürk tarafından millileştirildi. O dönemde hava taşımacılığı deniz uçakları ile yapılıyordu bunu kayda geçmek çok önemli…

Çayırbaşı İstanbul romanlarının yoğun bulunduğu bir yer. Hata affetmezler, ihaneti hiç sevmezler. Ne iş bulurlarsa yaparlar, yadırgamazlar. Kazanırlar ve günübirlik yaşarlar. Yerler, içerler, eğlenirler. Yarın ola Allah Kerim derler günlerine gün katarlar. Tuğla fabrikaları, çömlek atölyeleri ve Tekel Kibrit Fabrikası kapandıktan sonra çok mağdur oldular. Ama yapacakları fazla bir şey yoktu. Onlar sadece seçim zamanlarında akla gelir, ziyaret edilirlerdi, bunu bildikleri için çokta umurlarında olmazdı dünya”. Hatırlatmakta yarar var günümüzde azınlık duruma geldiklerini belirtmek gerekir, zira Çayırbaşı hayli kalabalıklaştı.

Büyükdere çarşısı deyip geçmemek lazım. Çayırbaşından İspanyol sefaretine kadar uzanan büyük bir çarşı. Sahil yolu yapıldıktan sonra, Boğaziçi’nin en canlı çarşısı birden bire hayatiyetini kaybetti. Pek çok işyeri kapandı. Ama başka bir cadde yoktu ki! Böyle olunca toplum beş on yıl içinde duruma alıştı ve çarşı eksi canlılığına kavuştu… Artık hareketlilik var, canlılık var…

Büyükdere Boğaziçi’nin kültür zenginliğinin en önemli merkezi idi. Kolay değil Büyükdere uzun yıllar Rumu, Ermeni, Almanı, Rusu, Latinleri bağrında sakladı. Tek camisi vardı ve bir de hamamı. Hamam kayıplar listesinde, cami yerli yerinde. Dört kilise karşımıza çıkar dikkat ettiğimizde. İkisi Ermeni kilisesi, bir Rum ve bir diğeri de Latin kilisesi… Tarihi vapur iskelesi uzun yıllar kaderine terk edildi ise de sonuçta elden çıkarıldı ve işyeri olarak özel kişiler tarafından hizmete açıldı. Sahil yolunda yeni bir vapur iskelesi var.

Ne kadar acele etsek Sarıyer’e kolay varamıyoruz. Zira unutulmazlar karşımıza çıkıyor. İşte Sadberg Hanım Müzesi. Meşhur Azeryan yalısı. Bir ismi de “Kavelalı Yalı”. Hiç çivi yok. Çivi yerine ağaç kavela kullanmış Romen ustalar. Yalıyı Koç ailesi satın almış ve anneleri Sadberg Hanım ad na müze yapmışlar. Gezip dolaştık. Hayli renkli bir müze! Değişik reyonları var. Çeyizler bölümü tamamen Selçuklu, Osmanlı ve Anadolu motifli giysi ve eşyalarla dolu. Rahmetli milyonlar ödemiş olmalı bu muhteşem müzeyi meydana getirmek için. Girişte soldaki bina tarihin derinliklerine götürüyor insanı. Antik çağdan günümüze kadar tarihi eserler sergileniyor. Hepsi de kayıtlı eserler, örnek eserler, paha biçilmez eserler. Müze de bir de mükemmel bir kütüphane var.

Sarıyer’e doğru gideriz solumuzda Liseliler Parkı. Fiyatlar biraz uçuk da olsa da denizi doyasıya seyredersiniz buradan. Martılarla kol kola gezilir deniz üzerinde. Hele Sarıyer Lisesinde okumuşsanız, hiç beklenmedik onda yirmi otuz yıl önce kaybettiğiniz arkadaşınızla burun buruna gelmeniz olasıdır. Malum burası eskiden İstanbul hatta Türkiye’nin en büyük müzik holü idi. Bilhassa cumartesi ve Pazar geceleri Münir Nurettin, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Adnan Pek Ak, Zeki Müren, Sabite Güler gibi usta sanatçıları sahne alırlardı. Hele denizdekiler? Yani sandalla Beyaz Park önüne gelip demir atanlar ve sanatçıları dinleyenler! Onlar başlı başına alemdi. Zira kurarlardı çilingir sofrasını hem Hamiyeti, Müzeyyen’i, Safiye Aylayı, Zeki Müren’i dinlerler hem de vururlardı şişenin dibine. Gelir mi o günler geri?

Beyaz parkın karşısında iki önemli yalı! İkisi de şaheser. Hele bir var ki yalı kadar görkemli bir adamdı. Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Osmanlı tarihine imza atan bir büyük tarihçi devdi. Hemen ilerisinde Rusya Büyükelçiliği yazlığı ve cümle kapısı karşısında bir polis noktası! 1940 ların ve sonraki yılların ağırlığını üzerinde taşıyan bu polis noktası hüzün içinde. Ne arayanı, ne soranı ve ne de noktada nöbet tutanı var!

Piyasa Caddesini bitirmek üzereyiz. Zira Bülbül Sokağı solumuzda kaldı. Bu sokak ismini hemen önündeki Bülbül Dalyanından alır denilse de aslında öyle değil. Bu sokak ismini “Bülbül” den alır. Sokağın ismi “Bülbül sokağı”. Bu sokakta eskiden iki ev vardı. İleri gidildikçe ormana girilirdi. Yavuklular, sevdalılar dalarlardı sokağa otururlardı bir ağaç altına saatlerce, şakır şakır öten bülbülleri dinlerlerdi (!).

Ferah Park sinemasını ve bahçesini hatırlayan yoktur her halde. Benim yaşta olanlar bilir de kırklı yaşlarda olanlar zor hatırlarlar. Burası da unutulmaz yerlerdi. Kocataş suyu, Kocataş Gazoz ve Kocataş Kola fabrikası vardı. Yeterli suyu bulamadığından ve işletmecilikte yeteri başarı gösterilemediğinden kapatıldı. Tabii halka açık olan ve duvar çeşmesi ile memba tarihine iz bırakan Kocataş Suyu da unutulmamalı. Önce yalağını ve sonra da ayna taşını çaldılar. Süslemeli ayna taşının üzerindeki kitabesinde şöyle yazıyordu:

“Böyle bir ab-ı hayatın koşar insan sesine

Nice malule şifa sundu bu mermer sine

Suya tarihi düşürdüm getirip bin dereden

Nuş eden Hayri dua eyleyen Necmeddine” (Yazan; Yusuf Mardin).

Tabii bu su da kayboldu gitti. Suyun yanında görkemli Kocataş Yalısı. Necmeddin Molla öldükten sonra ihmal edilen yalı yıllar yılı boş kaldıktan sonra Katarlılara satıldı. Katar’lı Attar Ailesi büyük masraflar yaparak yalıyı eskisine sadık olarak yenilediler. Hem de 1900 yılında yanan (gazoz fabrikasının olduğu yer) yalının yerine de o yalının aynını yaparak Sarıyer’e önemli eser kazandırdılar… Neyse geçelim. Zira Necmeddin Molla’ya tahsis edilen Kocataş şehit hatları gemisi de rıhtıma bağlı değil, Sarıyer yolcu gemisi de ikisi de jilete gitmiş olmalı.

Gülağa Balaban Yalısı Sarıyer’in bir başka güzelliği, ilerisinde Eseyan Yalısı, film platosu olarak kullanılıyor çoğu kez. … Bu sırada Kaptanyan Yalısı “Ben Sarıyer’im” diye bağırır. 1943 de Orta okul olarak kullanılmaya başlanan yalı sonraları Sarıyer Lisesi, daha Sonra Sarıyer Vehbi Koç Vakfı Lisesi daha Sonrada Sarıyer Koç Vakfı Meslek lisesi oldu. Olsun, Türk eğitimine büyük hizmet veren bir ocak. Buradan mezun olanların bu tarihi eseri unutmaları imkânsız! Ama dikkat ederlerse binanın yavaş yavaş yıkılışa gittiğini de görürler. Cebi sıcak, kasası tıka basa dolu olan, bu okuldan mezun olanlar varsa onarımı için el atsalar müthiş bir şey olur.

Bülbül sokağı geçtikten sonra Piyasa Caddesi sona erer, o nedenle Meserburnu caddesini geçtiğimizi, Kumsal meydanına yürüdüğümüzü hatırlatmak isterdim. Aslında Simasburnu’dur Orduevi ve vapur iskelesinin olduğu yer. Ama nasıl olmuşsa ismini Mezarburnu koymuşlar. Sevilmeyen ve ölümü çağştıran bir isim olduğu için Sarıyer’e ilgi olmuyormuş. Şehit Hatları Genel Müdürlerinden Giritli Hüseyin Haki Bey’in bastırması ile Mezarburnu ismi değiştirilerek Meserburnu yapmışlar. Neden Meserburnu? Bu önemli. Efendim Sarıyer mesireleri bol bir yer. Örneğin; Şifa Suyu, Çırçır, Hünkar, Fındıksuyu, Fıstıksuyu, Kestane Suyu ve Çırçır mesireleri… Bütün bu mesire yerleri Sarıyer’in şanına şan katan yerlerdi. O nedenle Mezarburnu Caddesinin ismi mesireleri çağştırır diye Meserburnu olarak değiştirildi. Günümüzde bu mesirelerden sadece Çırçırsuyu mesiresi faal…

Hani biraz da Sarıyer’i tanıyayım derim. İki orduevi yan yana. Biri 1911 de Sultan Mehmet Reşat döneminde yapılmış “Karakolhane-i Bala” diğeri de 1980 sonrası yapılmış denizcilere ait ordu evi. Bu Orduevi Canlı Balık Gazinosu üzerinde yapıldığını hatırlatmak gerekir. Çünkü Sarıyer’in unutulmaz mekânlarından biriydi. Birinci ordu evi işgal zamanında İngilizlerin Rumeli Yakası istihbarat merkezi idi!

Meserburnu üzerindedir vapur iskelesi. Sol taraftaki Sarı Yalı dikkat çeker. Bu yalı Mm. Elmasyan yalısıdır. Mm Elmasyan, İstanbul’un işgali sırasında İngilizlerden yana tavır almış, İngiliz Ajan ve Rumeli Yakası İstihbarat Kumandanı olan J. Benett’in muhbir olarak kullandığı bir kadındır. Yaşlı kuyumcu kocası ile mutlu bir yaşamı vardı. Kocası öldükten sonra rahat bırakılmadı. Yalısına hırsızlar dadandı. 1944/1945 de evinde ölü bulundu. Önce milliciler yaptı denildi ise de gerçekleşmedi. İki kez evine hırsız girmiş, birinde hırsız yakalanmış ikincisinde ise Mm. Elmasyan öldürülmüş ve hırsız evi soyarak kayıplara karışş. Hırsız bugüne kadar katili bulunamadığı için faili meçhul kaldı.

Vapur iskelesinin sol tarafı yamaçtır. Kocataş dağ silsilesi buradan başlar Kılıçpınar’a kadar uzar. Antik çağda Meserburnu’nun tepe kısmında Venüs tapınağı bulunuyordu. Denizciler sefere çıkarlarken işlerinin rast gitmesi için tapınağa çıkıp adakta bulunurlarmış, böyle yazıyor kitaplar hata varsa onlara aittir).

Sarıyer küçük bir koydu. Meserburnu dönüldüğünde kayıklar alabildiğine ileri gidebiliyormuş. Hünkar Suyu mesiresi önüne kadar saltanat kayıklarının gittiği ve Sarıyer deresi kenarındaki mapalara bağlandığı, padişahin buradan avlanmaya gittiği bilgisi yaygındır.

Sarıyer deresinin antik çağdaki ismi Skletrinas, sonrasında coğrafi ismi Mercimek deresi oldu. Bekârdere olarak da bilinir. Sarıyer deresi Kılıçpınar ve Arap öldüren Derelerinden beslenir. İlerledikçe Teknecik deresi, Fincancık Deresinden de akış alır ve denize ulaşır.

Sarıyer biraz da Mezarlıklar semtidir. Böyle diyenler de çoktur ve haklı da olabilirler. Zira Çarşı içindeki ilk mezarlık 1930 lu yıllarda terk edildi. Burada Sarıyer İsmail Akgün Hastanesi yapıldı. İç kısımlara doğru ise üç eksi mezarlık yetmeyince bu kez altmışlı yılların başında yeni bir mezarlık daha yapıldı… Ölen o kadar çok ki doluluk oranı yüzde yüz.

Sarıyer sakin, sessiz ve huzurlu bir yerleşim bölgesiydi. Zamanla genişledi nüfus artışı ile beraber yerleşim bölgesi de büyüdü. Semtin çok önemli birkaç yerleşim yeri var! Örneğin Eski Yeni Sular Caddesi şimdi ise Şehit Mithat Caddesinin sol tarafı Arap Mahallesi idi. Sultan/Padişah, Ağa ve Paşa saraylarından çıkarılan Arapların (Zenci deriz) yerleştirildikleri bölge idi. İki yüz, üç yüz belki biraz daha fazla barakan meydana geliyordu., Bir yangın sonucu koca yerleşim bölgesi yanıp kül oldu. Yoğun kalabalık Arap nüfus değişik yerlere göç ettiler, Sarıyer’de az sayıda kaldı. Bu Araplar Sudan kökenliydi… Bir diğer yerleşim bölgesi ise Muhacir Mahallesiydi. 1877/78 Rus harbi (93 harbi) nedeni göçenlerin oluşturdukları bir mahalle idi. Bir diğer mahalle ise Koru Mahallesidir. Burada Tatar Yakup Sokak adı üzerine Tatar göçmenlerden oluşuyordu. Kırım Savaşı (1856) sırasında göçen Tatar Müslüman göçmenlerin iskân edildikleri bir yerleşim bölgesiydi.

Sarıyer’in esas yerleşim yerleri Dursun Fakih Sokak ile Ortaçeşme Caddesi Yenimahalle caddesi ve yakın çevreleriydi. Dursun Fakih Sokak Sarıyerli ekabiran ve zenginlerin, ağaların yoğun bulunduğu bir yerdi. Ortaçeşme caddesi daha çok memur ve işçilerin, ticaret erbabının bulunduğu mahaldi. Yenimahalle Caddesi ise yazlıkçıların ilgi gösterdikleri yerdi.

Tabii merkez Sarıyer’in sahil boyuna inmeden tanımak olası değil. Taşiskele ve rıhtıma inilecek ki Sarıyer’in o güzelim havasını teneffüs edelim.

Bugün bu kadar diyelim ve gelin Sarıyer’in içine bir süre sonra birlikte dolaşalım…