Meridyen Eğitim Kurumları

İbrahim Balcı


SARIYER’DE GEZERKEN

Sarıyer’i gezmeye gelin Aşiyan’dan başlayalım. Zira Sarıyer-Beşiktaş sınırıdır Aşiyan. Sağ tarafta deniz, solda Aşiyan Mezarlığı… Mezarlık kapalı, ancak yeri olan gömülüyor.


Türkiye’nin kalburüstü insanları gömülü burada, hepsinin Türk tarihine şurdan-burdan, sağdan-soldan imzası var. Kerli felli ve entelektüellerin yoğun bulunduğu bir mezarlık! Üst tarafta Aşiyan köşkü var. Tevfik Fikret’in müze olan köşkü! Mezarlık önünde park, parkta Orhan Veli’nin bir heykeli var. Rakı şişesi içinde balık gibi duruyor sanki. Hiç kıpırdamadan ve sabit bir noktaya bakar gibi. Unutulmaz dizelerin sahibi… Tabii biraz eskiye gidersen Aşiyan Gazinosu ile karşılaşırız. Müthiş sanatçı kadrosu ile her akşam dolup boşalan bir müzikholdü.

Adım adım ilerleriz, karşımıza çakar çıkar. Yani Hisarburnu denilen yerdeki zaman zaman yanan ve akıntı ile kıyıyı gösteren bir Çakar… İyi havalarda buradan olta atarlar denize. Allah ne verirse; istavrit, çinekop, lüfer… Biraz ileride Rumelihisar Kalesi. Müthiş bir tarihi eser. Bu kale ile Bizans’a Karadeniz tarafından gelecek yardımlar önlendi. Ayrıca İstanbul üzerine daha rahat gidildi. İstanbul’un fethi sırasında ilk vuruşma bu kale yapılırken oldu ve şehit olan Osmanlı askerlerinin gömülü olduğu alana “Şehitlik” denildi. …

Dua Tepe kalenin üst kısmında ve kale dışındadır. Büyük bir parktır. Dinlenmek ve seyir zevki için harika bir alan. Hele bir de çayın varsa yanında, içebiliyorsan, keyifle denizin gümüşi rengini doyasıya seyreder kendinden geçersin… Sahile inildiğinden Kemalettin Camii ve ilerisinde Ali Pertek Cami (Bey Camii de denilmektedir)… Tabii Rumelihisar ile özdeşleşen Rumelihisar vapur iskelesi eski havasında değil, lokanta olarak hizmet veriyor. Yörenin halkı da çok değişti. Anormal şekilde göç aldı, azınlıkların sayısı çok az! Hisarüstü bir yeni yerleşim bölgesi.

Baltalimanı’na vardığımızda Mediha Sultan Sarayı dikkat çeker. Aslında Mustafa Reşit Paşa’nın oğlu için yaptırdığı bir saraydır ama evlilikler sarayın ismini değiştirdi. Osmanlı Devleti sona erip Cumhuriyet kurulurken, Osmanlı artığı damatlar da ortadan kaybolunca koca sahilhane devletin oldu. Değişik amaçlarla kullanıldı. Sonunda hastane oldu, halen hastane olarak kullanılıyor. Bahçesindeki dev manolya ağacının seyrine doyum olmaz, İstanbul’un en büyük manolya ağacıdır. Baltalimanı uzun yıllar gelişme göstermedi. Ama son otuz yıldır iç kısımlara doğru hızla büyüdü. Meşhur Baltalimanı çayırı da değişik amaçlı kullanılır hale geldi. Spor tesisleri, okullar ve geniş yollarla zenginleşen bir semt oldu. İleri gidildiğinde Levent Çiftliğinin havası teneffüs edilir. Nizami Cedit askerlerinin kışlaları burada olması nedeni ile Levent Çiftliği isminin verildiğini öğreniyoruz. Sahilde ve hastanenin Emirgan tarafında Serhazin Camii ki hayli eski bir cami ve ilerisinde denizle kucak kucağa restaurantlar. Burada küçük bir kayıt düşmek gerekir. İstanbul’un işgalinde donanma büyük önem taşır. Baltaoğlu Süleyman Paşa donanmayı Baltalimanı önünde tutar. Donanma Sultan Fatih’in emri ile karadan Haliç’e indirilir. İstanbul’un işgali gerçekleştirilir ama başarılı olamadığı iddiası ile de Baltaoğlu (Baltalimanı ismini bu kişiden alır) Süleyman Paşa’nın boynu vurulur. Unutmayalım Osmanlı ile İngiltere arasında yapılan Baltaliman Ticaret Antlaşması da burada yapıldı (1838 ve İngilizlere büyük ödünler verildi).

Sahil boyu ilerleyelim ama durarak. Zira denizin nefis havasını teneffüs ederek! Boyaciköy tertemiz bir bölgedir. Bu bölge bomboştu. Padişah III. Selim Kırkkilise’den (Kırklareli) 40 kişilik Kafrariyofi ailesini buraya getirdi. Bu aile boyama sanatı ustalarıydı. Şayak ve benzeri kumaşların boyatılması işlerinin geliştirilmesi ve halka öğretilmesi için aile görevlendirildi, semte de bu nedenle Boyacıköy denildi. Zarif ve sevimli bir yer. Dik bir arazi üzerinde kurulu mahalle fakat hayli gelişmiş. Sahil boyu mükemmel! Günün her saatinde sahilinde tur atan insanları görmek mümkün. Hele akşamları ve gece… Hayli kalabalık olur. Gece geç saatlere kadar denizli iç içe sohbet edilir, vakit geçirilir.

Emirgan’a bir can kafi deriz ve gireriz içeri. Bizi yeni vapur iskelesi karşılar. Eskiyi elbette ki arattırır ama yine de hoşŞerifler Yalısı, Hamid-i Evvel Cami ve Meydan Çeşmesi, karşılarında muvakkithane! Bunlar Emirgan’ın tarihi eserleri… Çınaraltı! Her dem ismi dillerden düşmeyen Çınaraltı ve çay bahçeleri. Eski düzeni yok buna rağmen yine de tarihe ışık tutar, zamanın ediplerini burada dinler gibi olursun… Şair ne demiş Emirgan içi ona bakalım:

“Bir şeyde gözüm yok, kuru bir can kafi, Hoş-beş edecek ehl-i ihvan kafi, İkbaline bel bağlamadım dünyanın İstanbul içinde bir Emirgân kafi.”

Başka söze gerek var mı? Çelebi insanların, entelektüel kişilerin çok olduğu, kültürel çalışmaların yoğun yapıldığı bir yer. Emirgânlılar Derneği, Sabancı Müzesi, Şerifler Yalısı Müzesi, Emirgân Korusu ve içindeki köşkler, Lale Bayramı günleri, sahil boyundaki canlılık insana hayat verir. Ama illa ki Çınaraltı, illaki Çınaraltı… Gidin şöyle keyifle bir çay için Çınaraltında… Plajların çok pahalı olduğu, fakir ve az gelirli kişilerin gidemediği plajların yerini Emirgan sahil boyu ve rıhtımı alır. Yaz aylarında binlerce insan Emirgan rıhtımından denize girer ve plaj ihtilacını giderir.

Tokmak burnu akıntılı bir yer. Temiz suyu, akıntısı ve burun başında olta sallayanların şenlendirdiği bir yer. Burayı geçince İstinye tersanesi karşımıza çıkardı eskiden. Burada hemen hemen bin kadar işçi çalışır Türk denizciliğinin kalbi olan armatörlerin gemilerinin bakım ve onarımı yapılırdı. Tabii ki devletin gemilerinin de. Boğaziçi’nin en büyük koyu idi İstinye Koyu. Tersane burada yapılmıştı. Hem gemi onarımı yapılıyor hem de yeni yeni gemiler inşa ediliyordu. Büyük bir alanı kaplıyordu tersane. Alan içinde tarihi Deli Fuat paşa Yalısı dikkat çeken yalılardan biriydi. Tersane kaldırıldı, Bu tarihi yalı Karadeniz İşbirliği teşkilatına tahsis edildi. Koy ise marina olarak değerlendirildi. Hem de mükemmel bir marina, yüzlerce tekneye ev sahipliği yapıyor, İstinyeli küçük balıkçılara da yer var. Tersane Tuzla’ya kaydırıldı. Böylece Sarıyer ilçe olarak büyük bir işyerinden mahrum oldu. İstinye çarşısı her zaman hareketli, her zaman canlı ve kalabalık! Meydan Çeşmesi görkemini koruyor, çeşme yanındaki çınarla bahçe harika. Ye bir tost, iç bir çay günün keyfini çıkar. İstinye Devlet Hastanesi ve İtfaiyenin de burada olması semte daha da canlılık katıyor. İstinye büyümeye müsait. İçerilere doğru gidildikçe çok büyük bir park karşılar insanı. Bakımlı, ağaçlık bir yer. Buraya Dereiçi derler otobüsler için son duraktır. Efsane bu ya Bizans öncesi, yani antik çağ döneminde İstinye içinde bir mermerden yüksek bir sütün varmış. Dünya ahvalinden ümit kesen bir meczup çareyi insanlardan kaçmak ama onları uyarmakta bulmuş, Aklına gelmiş ve çıkmış sütünün üzerine oturmuş Tam 33 yıl kalmış sütünün üzerinde. 33 yıl boyunca halka hitap ederek nasihat da bulunmuş, yol gösterici olmuş, unutulmazlar arasına katılmış. Ne yemiş ne içmiş, kimlerle temas etmiş öğrenmek kabil olmadı ama olay İstinye tarihi ile özdeşleşti ve kayıtlara geçti. İstinye körfezi bir süre kürek sporu ile ilgi gördü. Fenerbahçe Spor kulübünün kürek şubesi 30 yıl kadar İstinye’de faaliyet gösterdi. Burada futaları, çekekleri ve şube binası vardı. Sporcuların çoğu da İstinyeli ve Sarıyer’in diğer semtlerindendi.

İstinye’ye geçerken sol yanımızda yüksek kayalıklarla kaplıdır. Bu kayalıkların üst kısmına da villalar, birbirinden güzel apartmanlar yapılmış. Ama buranın yani bu kayalık kısmın bir özelliği var. Bu kayalıklar üzerinde yapılan araştırmalarda bu kayalar koruma altına alınmış. Yapılan bilimsel çalışmalar sonunda bu kayalıklar 650 milyon yaşında oldukları tescillenmiş. Elbette ki sadece İstinye Yeniköy arasındaki kayalıklar değil Rumelikavak, Garipçe, Rumelifener deki kayalıklar da çok yaşlı kayalıklar. Çok sağlam olması demek de depreme dayanıklı olmak demektir gibime geliyor. Demek ki şanslıyız! İşte Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak da Türk siyasi tarihine damga vuran ve “Benim memurum işini bilir” diyen Turgut Özal’da bu kayalıkların bulunduğu alandaki villalardan birinde ikamet ediyordu. Demek ki o da işini biliyormuş, kendini sağlama almış!

Yeniköy havalı bir yer. Türkiye’nin elit tabakası burada! Yani babadan zenginlerle, anormal şekilde çalışarak zengin olanlarla, ağalar ve hampadan zengin olanların sonradan gelip yerleştikleri bir yer. Yeniköy yalıları ile ünlü bir yerleşim bölgesi. İstanbul’da olduğu gibi Türkiye’de en çok yalısı olan bir semt! En görkemli yalılarından biri de Afif Paşa Yalısıdır. Yalı çok el değiştirdi. 1980 yıllarda Uzan”lara geçti, Uzan”lar battıktan sonra yalıya Sabancılar sahip oldu. Mimari olarak üstüne bir başka yalı var denilse ayıp olur gibi! Yalılar devam eder Limana kadar. Yalı havası olan yılların askerlik şubesi taşındı buradan. Aslında o bina tarihi bina idi ve topçu karakolu olarak 1900 ‘lu yıllarda yapılmıştır. Benzerleri Büyükdere Topçu Karakolu, Sarıyer Karakolhane-i Bala’sı (Orduevi) ve Pazarbaşı Jandarma Karakolu… Bu tarihi bina şimdi kaderine terk edilmiş durumda. İlerledikçe diğer yalılar gelir. Her birini sayarsak insanın aklı karışır bir kaçına değinip geçeceğiz. Eski Başbakan Prof. Dr. Tansu Çiller’in yalısı da bu sırada. Az ilerisinde Erbilgin yalısı var. Katarlılara satıldığını duyduk. Dünyanın en pahalı 10 yalısından biriymiş ve 150 milyon dolara satılmış yalı. Yalı sahibi Erbilgin “Ben hamallıktan zengin oldum” diyen bir iş adamı. Nasıl hamallıksa? Sait Halim Paşa Yalısı da bu sırada. Ama ondan önce Carlton Oteli vardı. Modern bir otel! Her nedense elden çıkarıldı, satıldı, yıktırıldı. Yerine yeni bir şeyde yapılmadı. Sait Halim Paşa’yı biraz tanımak gerekir. Mısırlıdır. Sülalesi paşa ile dolu! Hepsi de Osmanlı hizmetinde bulunmuş. Belediye olduğu zaman Yeniköy’de Belediye Başkanlığı yapmış bir zat. Sonradan yıldızı parlamış İttihatçı olmuş ve üst düzeylerde görevler üstlenmiş Sadrazam olarak görev yapmış bir zatı muhterem. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına girişi antlaşması bu yalıda gizli olarak imzalandı. Milyonlarca insana koskoca Osmanlı İmparatorluğunun savaşa girişi dört kişinin isteği ile gerçekleşti: Kararı Enver Paşa açıkladı “Beyler Bir Çocuğumuz oldu” diyerek. Katılanlar: Sait Halim Paşa, Enver Paşa, M. Ali Bey ve Halil Menteşe.. Bu savaş da Osmanlı Devletinin tarihten silinmesine neden oldu. Yalı, yalı yalı… Adım başı yalı… Dedik ya hepsini sayamayız diye… Bir yalıdan daha bahsedelim ve konuyu kapatalım: Dadyan Yalısı 18. Yy sonlarında yapıldı. Sahibi II. Abdülhamit’in vezirlerinden Dadyan’dı. Yalıyı Ermeni zenginlerinden Düzyapanoğlu büyük paralar harcanarak yaptırmıştı. Bu kadar parayı nereden buldu da bu yalıyı yaptırdı diye Halet Efendi tarafından suçlanarak ihbar edildi. 04. Ekim 1819 da Düzyapan oğullarından Mikael Çelebi Düzyapan ve Amcazadesi Mıgırdıç Düzyapan yolsuzlukla yalıyı yaptılar iddiası ile yalının balkonunda asılarak idam edildiler. Yeniköy(ü geçmeden Yeniköy Vapur iskelesinden bahsetmek gerekir. Hala eskisi gibi hizmete devam ediyor. Bu arada yüzlerce şayka ile gelen Rus Kazakları’nın saldırısından en çok darbe yiyen de Yeniköylülerdir. Adamlar geliyor karaya çıkıyor halkı soyup soğana çeviriyor pahada ağır, yükte hafif ne varsa alıp götürüyorlardı. Ha unutmayalım Yeniköy fırının galetası, börek ve çörekleri de unutulmaz… Bir de küçük ama sevimli limanı ve usta oltacıları!

Kalender’i geçelim, fazla takılmayalım buraya. Askerin elinde kalan son dinlence yerlerinden biri olmalı. Kalender Ağa isimli biri tarafından yıllarca önce yapılmış bina, yangın görmüş uzun yıllar viran şeklinde kalmış sonradan yine canlandırılmış ve pırıl pırıl bir yer kazanılmış. Üst kızımda ikinci bir bina yaptırmışlar, bütün Boğaziçi ayağınızın altına geliyor müthiş bir yer, komutanlarımıza da yakışır. Davet edildik, gittik, yemeğimizi yiyip, kahvemizi de içtik.

Tarabya İstanbul’un başkenti havasında. Huber Köşkü devlete geçtikten sonra Cumhurbaşkanlığı yazlığı olarak kullanılmaya başlandı. Harabe hali ortadan kaldırıldı, yenilendi, her yıl bakımı yapılarak eski görkemli haline getirildiği gibi arka kısımda da mükemmel bir bina daha yapılarak zenginleştirildi. Yerleşke büyük bir alan üzerindedir ve devamlı koruma altındadır. Kolay değil Devletin Cumhurbaşkanı yazları burada ikamet ediyor.

Tarabya koyu, tavernaları ve azınlıkları ile ünlü bir yerdi. İstanbul’un zengin azınlıklarının bulunduğu Tarabya’da daha çok hâkim olanlar Osmanlı Devletinde varlıkları inkar edilemeyecek kadar şöhretli olan bankerlerdi. Örneğin Banker Zarifi gibi… Zarifi ailesi Tarabya’yı hiç ihmal etmedi. Mirasçıları hala Tarabya’da bildiğim kadarı ile. Tarabya’da azınlık olarak Rum, Ermeni ve Museviler vardı. Az sayıda da Müslüman Türk. Zamanla ve unutulmayan olaylar nedeni ile azınlıklar terk ettiler Tarabya’yı. Tarabya’da Rumların önemli bir ibadethanesi vardı. Metropolitlik 6/7 Eylül (1955) olayları yaşanırken yakıldı… Sonra Kıbrıs olayları ve azınlıkların Tarabya’yı terki… Tarabya kıyı boyunda onlarca taverna vardı. İstanbul’un eğlence merkeziydi yıllar yılı sahil boyu Tarabya! Günümüzde taverna kalmadı, sadece direnen bir iki balık lokantası var. Tarabya koyu zamanla marina haline getirildi. Zenginlerin kalbi bu marinada atar. Burun başındaki Tarabya Oteli yine de tacıdır Tarabya’nın… Koy marina yapıldı, küçük parkın önünde oltacılara da yer ayrılmış. Usta oltacıları vardır Tarabya’nın, bir de 60 yıldan beri görev yapan Muhtarı vardır, ben ona “Anıt Adam” derim (Rafet Üstün).

Tarabya’dan Kireçburnu na gidiş gerçekten çok zevklidir. Müthiş bir yürüyüş parkuru var. Amatör balıkçılar, yürüyenler, oturup piknik yapanlar, sevdası kolunda fink atanlar karşınıza çıkar. Yolun üst tarafı alabildiğine yeşil, orman ve koruluk… Birkaç yabancı elçilik yazlığı ve Kireçburnu’na girişte lokantalar. Lokantalarda Tarabya biter Kireçburnu başlar. İlk durak Tabya altıdır. Boşuna tabya dememişler. Osmanlı döneminde boğaza düşman gemisi girişlerini önlemek için yapılmış tabyalardan biridir bu tabya. Kireçburnu’na girişte sağşe denize bakan plaj olarak kullanılıyor. Hemen yanında Nazlı Hanım Yalısı ve ilerisi Memduh Paşa Yalısı. Sonra lokantalar başlar. Balık lokantaları! Her dem taze balık bulmak mümkündür. Namlı lokantalardır bu lokantalar. Kireçburnu’na merdivenli mahalle denilse daha iyi olurdu gibi geliyor bana. Zira hemen hemen her sokak merdivenli? Zira mahalle kurulurken vadi olmadığı için yüksek alanlar tercih edilmiş. Kireçburnu’nda mükemmel bir park var. İsmi Haydar Aliyev Parkı. Haydar Aliyev’in görkemli bir heykeli vardı. Az ilerisinde Atatürk’ün bir büstü. Hiç yakışmamıştı. Bir heykel ve bir büst! Birkaç kez ikazım oldu, toplantılarda konuşmam oldu, değiştirildiğine sevindim tabii. Bu parkta her yıl Sarıyer Belediyesi tarafından Edebiyat Günleri yapılıyor. Hayli ilgi çekiyor ve Kireçburnu’na hareketlilik kazandırıyor. Kireçburnu’nun bir de kadın futbol takımı var. Üç beş azimli, inatçı, futbol aşığı Kireçburunlu güzel insanın elinde harikalar yaratıyorlar. En alt ligden en üst lige çıktılar. Yel oldu, fırtına oldu, yağmur oldu sel oldu ve ligleri teker teker geçerek Deplasmanlı lige yükseldiler. Ne kadar övünseler azdır. Aman unutmayalım Kireçburnu börekçi fırını da müthiş, ismi duyuldukça büyüdü ve şöhreti her yeri tuttu. Kireçburnu Limanı da mükemmel. Harika bir düzen kurmuşlar. Kooperatife üye olmayanların Limana girme bağlama hakları yok. Herkes aylık veriyor, bakımı yapılıyor, ihtiyaçlar gideriliyor.

Kireçburnu’ndan Kefeliköy’e kadar yürüyüş parkuru var. Harika bir parkur! Her gün yüzlerce insan bu parkta istirahat eder, ailece toplanır. Hele tatil günleri sabah kahvaltıya gelir gecenin geç saatinden dönerler. Boğaziçi’nin nefis görünüşünü seyreder, temiz havasını ve iyot kokusunu teneffüs ederek rahatlarlar. Kefeliköy fazla gelişmedi. İki önemli yalısı ile dikkat çeker. Birkaç işyeri ve iç kısımlarda yerleşim bölgesi. Sarıyer İlçesinin en sakin yerlerinden biridir. Büyük Sarıyer selinde (1913 de) buradaki Uluç Hasan Paşa Camisi selin şiddetini dayanamadı ve denize gitti, Resimleri var da kalıntılarından her hangi bir iz yok. Burası mahalle olarak kalmadı, Cumhuriyet mahallesine bağladılar.

Bu turu da tamamladık. Bakalım, sonrasında hangi konuya dalacak ve hangi konu üzerinde çalışacağız. Onu da zaman gösterecek