Meridyen Eğitim Kurumları

İbrahim Balcı


SARIYER KÖYLERİ!

İstek bu, ister yerine getirirsin istersen getirmezsin. Bu anlayışına bağlı! Benden Sarıyer köylerini yazmam istendi. Aşiyan’dan başladık, sahil boyunu boydan boya yazdık. Köylere sıra gelince pas geçmek olur mu? Olamaz dedim ve köyleri de yazmaya başladım,


Önce bir yuhhhh çektim kendime! Ne köyü Balcı dedim. Köyler mahalleye dönüştürüldü bunu bilmiyor musun? Biliyorum tabii, bilmemek var mı? Köylerin mahalleye dönüştürülmesinden amaç nedir? Buna değinmek benim işim değil. Elbette ki siyasi bir manevrası vardır. Benim işim dostların isteği ile köylere yeni mahallelere değinmektir…

Sarıyer’in köy sayısı 1960 yılına kadar10 du: Bahçeköy, Zekeriyaköy, Uskumruköy, Gümüşdere, Kilyos, Demirciköy, Rumelifener, Garipçe, Kısırkaya ve Ayazağa köy…

Ayazağa köy siyasi mülahazalarla Sarıyer’den koparıldı ve Şişli’ye bağlandı. Uzun yıllar Şişliye bağlı kalan Ayazağa yine siyasi mülahazalarla bu kez Sarıyer’e bağlandı. Köy yine köy ama siyasi olarak erk sahiplerine fazla kıyağı olmadı. Olan Ayazağa köye oldu zira Sarıyer’den altmış yıl ayrı kalmasına rağmen sanki bu köye hiç hizmet gitmedi… İkinci kez Sarıyer’e bağlandıktan sonra neler oldu, hangi hizmetler gitti bunu da yaşayanlar görüyor. :Böyle devam ederse hayli atalım yapar gibi geliyor bana… Ayazağa denildiğinde eskiden Sarıyer akla gelirdi öylesine Sarıyer’e yakın ve öylesine Sarıyer’i benimsemişti. Merhum Ahmet Karaman Sarıyer Spor Kulübünde yönetici olmuştu. Sarıyer dışından yönetici dedikleri zaman çok üzülmüş ve ertesi gün evden bır topu alıp gelmiş ve bir de vukuatlı nüfus örneği getirmişti. Konuşanlara işte benim özüm bu demiş tapu kayıtları ve vukuatlı nüfus kaydı ile kendisinin öz be öz Sarıyerli olduğunu ispat etmişti. Ne var ki bu dostum, bu sevimli arkadaşım Koronavirus denilen hastalığa derdini anlatamamış ve elim bir şekilde aramızdan ayrılarak ebedi dünyasına gitti. Allah rahmet eylesin. Ayazağa’nın büyük bir kısmı ziraatla uğraşırken çevresinde hayli iş yeri, imalathane var. İşçilerin yoğun olduğu bir yerleşim bölgesi!

Sarıyer’in büyük köylerinden biriydi Bahçeköy. Bu köyün tarihi çok eski yıllara dayanır. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya eski Bahçeköylülere de kalmadı. Bugünkü Bahçeköy’e geldi sıra. Kanuni Sultan Süleyman Belgrad Seferi dönüşü (1521) beraberinde getirdiği Sırp esirleri, Bizans döneminde ismi Petra olan Belgrad Ormanı içindeki köye yerleştirdi. Bu suretle köyün adı Belgrad oldu. Huzur içinde yıllarca burada kaldılar. Ama öyle bir zaman oldu ki iş sarpa sardı. Belgrad Ormanı içinde bendler, su yolları ve kemerlerin çokluğu malum. İstanbul’un su ihtiyacı buradaki sulardan karşılanıyor. İstanbul’da baş gösteren bir hastalık nedeni ile binlerce insan ölünce bunun içme suyunun pisliğinden kaynaklandığına kanaat getirilerek önlem alınmaya çalışılıyor ve Belgrad köylülere “Bundan böyle suların temizliği size ait” deniliyor. Yıllar geçiyor aradan bir kez daha böyle bir hastalık gelince, suların pisliğinden kaynaklandığı anlaşılıyor ve Belgrad Köylüler cezalandırılarak orman içinden dışına iskân ettiriliyorlar. Adına da Bahçeköy deniliyor. Bu arada I. Dünya Savaşı ve akabinde Milli Mücadele veriliyor ve zafer kazanıldıktan sonra Lozan Antlaşması gereğince de Tamamen Rumlardan meydana gelen Bahçeköy halkı mübadeleye tabi tutuluyor ve Yunanistan’a gönderilirken, Yunanistan’ın Karacaova bölgesinden, Fuştan’dan gelen Müslümanlar da bu köye yerleştiriliyor. Böylece Bahçeköy gerçek anlamda Türk köyü oluyor. Bahçeköy 1894 den 1992 yılına kadar muhtarlıkla yönetildi. 1992 de ise Belde Belediyesi olarak hizmet verdi ve köy iki muhtarlığa ayrıldı. Bilahare Belde belediyeleri de kaldırılınca üçüncü bir muhtarlığa ayrıldı. Halen bu statüde devam etmekte olup, büyük gelişim gösteren mahallelerden biridir.

Sarıyer’de tarihi eserlerin en önemlileri Belgrad Ormanı içinde ve Bahçeköy sınırlarındadır. Örneğin Bahçeköy Kemeri, Topuzlu Bend, (1750) Sultan I. Mahmut Döneminde inşa edildi 150.000 m3 su kapasitelidir. Valide Bendi (1776) Üçüncü Selimin Annesi Valide Sultan Adına yaptırılmıştır. Su kapasitesi 225.000 m3 tür. Sultan II. Mahmut bendi (1839 ta tamamlanmıştır) Bu bende Yeni Bend de denilmektedir. 217.000 m3 u kapasitesi vardır. Ayvat Bendi Sultan III. Mustafa isteği üzerine yaptırıldı (1765). Su kapasitesi 156.000 m3 tür. Kömürcü Bendi (Karanlık bendi, Topuz bendi de deniliyor) 1620 de Sultan II. Osman tarafından yaptırıldı. Su kapasitesi 70.000 m3 tür. Büyük Bend (1724, Belgrad Bendi, Bend-i Kebir ve III. Sultan Ahmet Bendi de denilmektedir) Belgrad Köy (Petra) bu bendin yanındaydı, harabeleri halen mevcuttur ama definecilerin hışmına uğradığından darmadağındır. Bu bendin su kapasitesi ise 1.218.162 m3 tür. Aslında Büyük Bedin Roma döneminde 4. Yy a inşa edildiği, 7. yy. da İstanbul’u kuşatan düşman kavimler tarafından tahrip edildiği bazı kayıtlarda vardır. Tahrip olan bent Kanuni Sultan Süleyman tarafından büyük onarımla kazanılmıştır. Bu bend pek çok kez onarım gördü. Bu bentten İstanbul’un su ihtiyacı için Sultanahmet’teki Yerebatan sarnıcına su veriliyordu. Kirazlı Bent (1818) Sultan II. Mahmut döneminde inşa edildi. 103.080 m3 su kapasitesi vardır. Ayrıca bir hayli de tarihi eser olarak su kemerleri vardır. Sadece birinin bilgilerini vereyim. Bahçeköy Kemeri köye girerken karşımıza çıkan kemer Bahçeköy Kemeridir. Bu Kemere Sultan I. Mahmut Kemeri de denilmektedir. Kemerin uzunluğu 409 metre. Yüksekliği 27 metre, genişliği 3.25 metre olup 21 gözlüdür.

Bahçeköy’de Sarıyer İlçesinin ilk üniversitesi/Fakültesi, Orman Fakültesi olup 1934 ten beri eğitim vermektedir. 23 yılım, memur olarak Bahçeköy’de ve İ.Ü. Orman Fakültesinde geçti. Unutulmaz anılarım vardır o nedenle de göz ağrım olan bir semtimizdir.

Buradan Zekeriyaköy’e atlayabiliriz. Köyün dışına çıktığımızda sağlı sollu çam ağaçlarının sıralandığı asfalt yola çıkarız. Kendimizi yeşil bir denizin içinde görürüz. Püfür püfür esen rüzgâr, çam kozalakları ve yerlere serpilen milyonlarca ibre ve çam kokusu!

Zekeriyaköy’de mahalle olanlardan biri. Yerleşim bölgesine girerken, rahmetli İlhan‘ın yerini gören gerçek bir köye geldik diye düşünürse de biraz ilerledikçe köye değil yeni bir şehre gediğini anlar. Zira Sarıyer en eski siteleşme bölgesi Zekeriköy köy. Çok uzun yıllar Koza Firması el atmış buraya. Binlerce villa yaparak Koza Evlerini yaratmış. Adeta Avrupa’dan bir parça! Buna muvazi dolarak da köyde de hareketlenme oldu ve köy içinde de eski evler halledilerek yeni binalar inşa edildi. Köy eski köy değil adeta yenilendi. Ama İsmi elbette ki Zekeriyaköy… İsmini Zekeriya Baba isimli yatırdan aldığı söylenir. Ne derece doğru bilemem ama öyle kabul edelim, ruhu rahat etsin. Tabi Zekeriyaköy içindeki anıt Çınar ağacı 600 yaşın üzerinde olmalı. Çevresi dipten 11 m civarında, üst kısımlara göğüs hizasına doğru 7 metre. Ana dallarından ikisi, yandaki binalara zarar vermesin diye kesilmiş. Burada dikkatimi çekti hiçbir yerde Rumlara ait bir şey yok. Kilise kalıntısı, mezarlık veya bir başka bina gibi! Araştırmalarımızda halkının Türklerden oluştuğudur. Öncelikle Kırımdan göç almış, sonraları Gürcü aileler topluluğu ve doğru Karadeniz’den… Sarıyer’in ziraat ve hayvancılıkla ünlü köyü iken şimdi her ikisinden de eser kalmadı denilse yeridir. Zekeriyaköy’ün Gülnar Kirazını Evliya Çelebi Seyahatnamesinden ne kadar güzel anlatır. Bir kirazı sıkınca yüz damla akar diye. Evliya Çelebi’yi yalan çıkaracak halimiz yok ama köyde kiraz falan kalmadı, her taraf apartman villa. Tabii önemli bir ziraat mamulü de Zekeriyaköy karpuzu idi. Son 30-40 yıldan beri karpuzculukta tarihe karıştı. Hala eski Zekeriyaköy’ü yaşatan Kirazlıbahçe ile Ortanca Bahçe var. Ortancaları çok ünlü olan Faruk Bey bir iki yıl önce vefat ederek ayrıldı aramızdan. Bakalım ortancalarını devam ettirebilecekler mi. Bir de çeşme yanındaki Açelyası korunabilecek mi… Bizim işimiz daha çok Kirazlıbahçe ile… Ercan Akaslan, Dede Mesleğini devam ettiriyor. Hem de en iyi şekilde. Kirazlı Bahçe’ye iyi bakıyor, kiraz mevsiminde dalında kiraz yemek serbest, yine mevsiminde Karayemiş toplamak yasak değil. Karayemişin yaprak çayını içmekte izne tabi değil, istenirse hemen takdim ederler. Denemek gerekir, çok şeye iyi geliyor, leziz bir tadı. Zekeriyaköy’de tarihi eser olarak Hüseyin Ağa Çeşmesi (1745) var… Var ama o kadar çok onarım gördü ki eski halinden eser kalmadı. Ziştovi Ayşe Hanım Çeşmesi 1793) (Soğuksu) maalesef suyu başka tarafa alındı ve çeşme kaderine terk edildi. En azından kitabesi korunabilse bari!

Gümüşdere Köyü derken biraz düşünmek gerek. Zira Sarıyer’in yeni köylerinden biridir. Bu köyün esas ismi Domuzdere Köyü’dür ve halkı Hıristiyan Rumdur. İlçenin en önemli tarım ve ziraat merkezidir. Nüfusu kalabalık olduğu gibi çok da çalışkan insanlar olarak bilinir. Ta ki milli mücadele dönemine kadar! Milli Mücadele döneminde işler ters gitti. İstanbul’un işgali ile birlikte Papaz Kostantin Efendi Çete kurup Türk köylerine eziyet etmeye başladı. Hatta sahil semtlere bile inerek baskınlar düzenleyip Türklere zarar vermeye başladılar. Aynı zamanda Tarabya’dan Hıristo ve Yorga çeteleri ile Giritli Kaptan Andon çetesi ile birlik olarak Sarıyer ilçesini kasıp kavurdular aylarca. Ta İpsiz Recep Reis’e, milliciler tarafından temizlenmeleri emri verilene kadar. Papaz Kostantin dinsizse İpsiz recep İmansızdı ve bir baskınla Papaz Kostantin çetesini ortadan kaldırdı. Milli mücadele zaferle tamamlandıktan sonra Lozan Antlaşması gereği buradaki Rum Halktı Yunanistan’a gönderildi, Karacaova bölgesinden de Müslüman Türkler getirilerek köye iskân edildiler (1923/1924). Köyün adı da Gümüşdere olarak değiştirildi. Bu köy bereketli toprakların çok olduğu bir köy! Köylüler ziraatla uğraşır ve ürünlerini pazarlara götürür ya da hale götürerek satarlar. Sarıyer’in zengin köylerinden biridir. Zamanla köy göç aldı, kooperatifleşti, iş kollarında değişiklik oldu. Taşımacılığa yönelen oldu. Ama yine de köyün ana işkolu Ziraattır… Pilajı ile ünlüdür. Tarihi eser olarak kilisesi var ama hayli bakımsız. Zamanında okul ve depo alarak kullanıldı. Gümüşdereliler 1970’lı yıllara kadar köyde hep Makedonca konuşuyorlardı (Belki Pomakça, ben öyle biliyorum).

Uskumru köyde Sarıyer’in eski köylerinden biri olup, ziraat ve hayvancılıkla uğraşılırdı. Uskumruköy’ün ismi efsaneye dayanır. Efsaneye göre bir ermiş kişi buradan geçerken atının ayağız tökezlenmiş ve yere düşş. Yardıma koşanlara düşen kişi “Buranın ismi ne?” diye sormuş “Kumru” demişler. Ermiş kişi, yardıma gelenleri onore etmek maksadıyla “O halde buranın ismi “Uskumruköy” olsun demiş ve isim böyle kalmış. “Us” akıl olduğuna göre, köye de akıllı insanların bulunduğu köy adına Uskumköy demiş ermiş kişi iyi de etmiş. Bu köyden aklı başında birkaç önemli ağa, bir Korgeneral Salih Acarel, bir Belediye Başkanı Sedat Özsoy çıkmış. Bir diğer söylence de şöyle. Sultan III, Murat’ın sadrazamı köyleri gezerken bu köye uğramış, insanlarla ve daha çok gençlerle konuşmuş, akıllı olduklarını görünce de köyün ismini sormuş “Kumru” demişler, sadrazam müdahale etmiş ve “bir ilavede ben yapayım köyün ismi Uskumru olsun” ve öyle kalmış. Uskumru köy hayli büyük bir köy! Sarıyer ilçesinde en büyük alana sahip bir köy! Örneğin Kilyos Mezarlığı olarak bilinen büyük Kilyos Mezarlığı, Ağlamış Baba Mezarlığı, Uskumruköy Şehitlik Mezarlığı köy sınırları içindedir. Sarıyer’deki tek Ceneviz eseri Bu köydedir. Ovidius Kulesi, Sarıyer’in en eski tarihi eseridir. Kule kare biçiminde olup gözetleme amaçlı yapıldığı anlaşılmaktadır. Kulenin en üst kısmında geceleri meşaleler yakılıyor boğazı geçmek isteyen gemilerin kayalara çarpmaması için yol gösterici oluyordu. Efsaneye göre kuleye adı verilen 50 yaşındaki Ovidius M.S. 8 yüz yılda İmparator Augustus tarafından açık saçık şiirler yazıyor diye Roma’dan kovuldu. Tuna yakınlarında bir yer olan Tomi’ye sürgün edildi. Burayla giderken gemiden Uskumruköy kulesini görmüş, bu nedenle de kulenin varlığından haberdar olunduğu için ismini Ovidius kulesi koymuşlar. Fena bir isim değil, tarihi çağştırıyor, devam etsin. Ne var ki kule asırlar sonra 1970 li yıllarda büyük onarım gördü ve tarihi eserler üzerinde çalışmayan bir ekip tarafından onarıldığı için özelliğinden çok şeyler kaybetti. Kulenin yanı başında eski bir mezarlık ve geçen yıla kadar bir çay bahçesi vardı. Köy camii arkasındaki Bizans dönemi hamam kalıntısı var, bir de değişikliklere uğrayan Hasan Efendi Çeşmesi. Birkaç çeşme daha varsa da kullanılmıyor harap halde. Uskumruköy’ün yerli halkı Rum’du. Zamanda çok göç aldı, Kırım Savaşı sonraki savaşlar nedeni ile Rum halkı köylü terk ettiler. Bahçecilik, hayvancılık ve odunculuk yapılan köy bu özelliğini kaybetti. Köy halkının büyük kısmı arazisine site yapan müteahitlere satarak çalışma hayatından çekildiler. Şimdi Sarıyer’in en önemli siteleri ve villaları Uskumköy sınırları içindedir denilse yeridir. Arıköy Sitesi çok önemlidir. Bu sitenin bulunduğu alan Türkiye’nin en önemli kumulu ile kaplıydı. Yani Türkiye’nin en büyük ve önemli çölü idi. Türk sinemasının önemli bir platosu idi. Hangi akıl burası satarak berbat etti anlaşılır değil. Tarihi eser, kalıntı ve dokuyu koruyacak bilim insanlarının bu alanı kooperatif kurarak satın almaları ve site yapmaları dokuyu hoyratça yok etmekten başka bir şey değildir. Korunsa fena mı olurdu? diyesi geliyor insanın. Uskumruköy’de bir de eğitim müessesesi var. Her hali ile örnek bir okul. Ali Alkanat Anadolu Lisesi var.

Kilyos Sarıyer’in önemli köylerindendi. O da mahalle oldu. Sarıyer’in Karadeniz kıyı şeridinde yer alan nüfusu her geçen gün artmaya devam eden, bilhassa yazları anormal yerli ve yabancı turisti ağırlayan sayfiye yeridir. Kilyos Güven Burnundan Tatlısuya kadar sahil şeridi yüzmeye elverişli ve kumdur. Turban Tesisleri zamanla el değiştirdi ama yine plaj. Onlarca plaj var. Hemen hepsi sahipli dolaysıyla ücretli! Kilyos’un ismi Kilya idi. Kumunun bol olduğundan ileri gelen bir isimdi. İsim değişikliğine gidildi ve Kumköy oldu. Ne var ki bu isim halk tarafından tutmadı ve halk Kilyos demeğe devam etti. Her ne kadar resmi kayıtlarda Kumköy deniliyorsa da halk Kilyos demeğe devam ediyor. Kilyos tarihi eser bakımından hayli zengin. Benzeri az görünen ve halen ayakta duran üç adet su terazisi bulunuyor. Eski cami yanındaki çok bakımdı, diğer ikisi de ayakta. Yalnız biri hayli yıpranmış ve onarıma muhtaç. Her ne kadar daha önceki yayınlarımda Su Terazilerinin Ceneviz yapısı olduklarını yazdımsa da Osmanlı Arşivinde Ceneviz değil Osmanlının son dönemlerinde yapıldıklarını öğrendik. Böylece bende rahatlamış oldum. Bu arada Kilyos kalesi de feci durumda. Bu kale her ne kadar Ceneviz kalesi olarak biliniyorsa da aslında Ceneviz kalesi değil, Osmanlı döneminde yapılan bir eserdir. 1705 yılında inşa edildi. Amaç Don Kazaklarının saldırılarından korunmak amacı ile yapıldı. Aynı amaçla R. Fener, Garipçe kaleleri de inşa edildi. Kilyos kalesi Kırım Savaşı (1856) sırasında hastane olarak kullanıldı. Kilyos denizi ve havası ile ideal bir sayfiye kenti. Ilıman havası, tertemiz denizi, kır bahçeleri, lokantaları ile gözde bir yer. Yerleşim olarak da hayli düzenli, Yazın pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Nesli tükenmekte olan Kum Zambakları endemik bitkisini yaşatmak için kurulan dernek mükemmel hizmet veriyor, kültürel etkinlikler yapıyor. Sarıyer Belediyesinin sosyal tesisleri de buraya ayrı bir hava veriyor. Kilyos’taki Veysel Vardal Körler Okulu Vakfı yıllardan beri görme özürlü çocuklara ücretsiz hizmet veriyor.

Demirciköy yerleşim bölgesi olarak kurulurken deniz kıyısında bulunuyordu. Burada demircilikle meşgul oluyorlardı ama zamanla yerlerinden oldular ve bugünkü yere gelip yerleştiler. Eski dönemlerde halkı Rum’du. Demirciköy’ün bu ismi almasının nedeni halkının demircilikle uğraşmasıydı. Demirciköy’ün Osmanlı Döneminde tanınmasına neden Alyon Ailesidir. Bu aile Fransız Devriminde (1793) çok etkin olmuş ve kaçarak İstanbul’a gelip gözden uzak burada yerleşmiştir. Kışları Büyükdere’de yazları ise Demirciköy’de yaşamışlardır. Demirciköy’e Paşalar Köyü de denilmektedir. İbrahim Paşa (Abraham Paşa), Damat Mehmet Paşa bu köye gelip avlanırlar ve günlerini geçirirlerdi, Ayrıca Korgeneral iken Hava Kuvvetleri Komutanı olan Cemal Ergin de bu köylüdür. Alyon ailesinin yaptırdığı bina kayıp! Yaptırdıkları çeşme de yerinde yok. Eski eser olarak Nefise Hanım Çeşmesi var (1896). Demirciköy’de bahçecilik, hayvancılık ve odunculuk yapılırdı. Ama bu özelliklerini kaybetti. Siteler köyün etrafını sardı. Yüzlerce villa var siteleri dolduran. Plajları, restaurantları, kır bahçeleri ile bilhassa yaz ayları turizme hizmet veriliyor. Köyde anormal bir kalkınma var. Köy Muhtarı Nebahat İmamoğlu müthiş bir gayretle, köyün ihtiyaçları için boğuşuyor, üst üste etkinliklerle köye dikkat çekiyor, komşu köylerle ortak etkinlikler yaparak seslerini duyuruyorlar.

Kısırkaya Sarıyer’in en küçük köyü idi. O da mahalle oldu. Deniz sahilinde varlığını sürdüren yerli halkının büyük çoğunluğu Ahıskalı Türkler oluşturur. Zamanla göç aldı ise de Ahıskalılar mevcudiyetlerini koruyorlar. Hayvancılık, odunculuk ve bahçecikle uğraşılırdı. Az da balıkçılık yapanı bulunurdu. Limanı olmadığı için balıkçılık fazla gelişme gösteremedi. Polis Okulunun köye yakın olması, köye canlılık katıyor. Tabii yazın Kısırkaya plajı ile de hayli ilgi çekiyor.