Prof. Dr. Halis Ayhan Beyefendi Hocamız, Bursa Yüksek İslam Enstitüsü kurucu müdürüydü. Kendisi uzun yıllar orada çalıştı. Sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine öğretim üyesi oldu. Bu fakültede Doçent ve Profesör ünvanlarını aldı. Sonunda yaş haddinden emekli oldu. Bir dönem yök üyeliği yaptı. Sonrasında Aydın Üniversitesi Eğitim Bilimleri fakültesinde de öğretim üyesi olarak çalıştı. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nde madde yazarlığı yaptı.
Halis Ayhan Beyefendi Hocamız, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesine öğretim üyesi olunca biz lisans dönemini bitirmiştik. Kendisi, Marmara İlâhiyat'ta yüksek lisans ve doktora döneminde benim hocamdır ve yüksek lisans tezi jürümde de vardı. Hocamız 'Eğitim Bilimleri Tarihi' alanında çalışıyordu ve o konuda uzmandı.
Yazımın başlığını 'Eğitimdeki Dönüşümün Öncüsüydü' diye de kullanmayı düşündüm. Şayet bu başlığı kullansam şu soru akla gelirdi, 'bu başlıkla neyi kastediyorsun?' Zaten yazımın içeriği bu çizgiden yürüyecek. Seksen yılından önce bildiğiniz gibi 'anarşik olaylar' başka bir ifade ile 'sağ sol' çatışmasından dolayı maalesef ki beş bin gencimizi kaybetmiştik. Bu dönemi bizim yaş gurubumuzdaki herbirimiz yaşadık ve ölümden kıl payı kurtulduğumuz anlar olmuştu. O dönem orta dereceli okullarda 'Din Dersi' seçmeliydi, 'Ahlak Bilgisi' dersi ise zorunluydu. Seksen ihtilali olduktan sonra 'Kur'an kursları'nın, 'İmam Hatip liselerinin' ve 'Yüksek İslâm Enstitüleri'nin durumları ne olacak? Acaba bu kurumlar mevcudiyetlerini devam ettirebilecek mi?' konusu gündeme gelmişti. Bu konuyu görüşmek ve Kenan Evren Paşa'ya anlatmak ihtiyacı hasıl olmuştu. Ancak bu nasıl başarılacaktı? Bunun için çeşitli yöntemler denenmiş ama bir türlü olumlu sonuç alınamamıştı. Bunun üzerine Bursa Yüksek İslâm Enstitüsü Müdürü olan Halis Ayhan Beyefendi başkanlığında Yüksek İslam Enstitüsü müdürleri ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı'ndan oluşan beş kişilik bir komisyon kuruldu ve 'Kenan Evren Paşa' ile mutlaka görüşülmesi kararı alındı. Bunun için de gerekli yöntem araştırıldı. Bursa Yüksek İslâm Enstitüsü Müdürü olan Halis Ayhan bey hocamız dönemin Bursa Garnizon komutanı olan tümgenerali tanıdığı için ondan randevu alarak durumu ona izah etti. O da, 'Genelkurmay Genel Sekreteri'ni tanıdığını ve onun aracılığıyla kendilerine randevu alabileceğini' söyledi ve söz konusu hocalarımız için bu randevuyu aldı. Dolayısıyla randevu günü Kenan Evren Paşa ile görüşmek için bu komisyon Ankara'ya gitti. Komisyon Genelkurmay karargahına ulaşmakta biraz geciktiği için Kenan Paşa, 'hocalar nerede?' diye Genelkurmay içerisinde bir arama da yaptırdı. Kenan Paşa hocalarımızı Genelkurmayın ana girişinden değil de 'basın yakalayıp işi sulandırmasın' diye arka kapısından içeri almış. Hocalarımız huzura çıkınca Paşaya 'Kur'an kurslarının mevcudiyetini devam ettirmesini, İmam Hatip liselerinin kapatılmamasını ve Yüksek İslam Enstitülerinin de bulundukları illerdeki üniversitelere bağlanarak İlâhiyat fakültelerine dönüştürülmesini, bunun yanında 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin de orta dereceli okullarda mecburi hale getirilmesini, böylece 'Bir cana kıymanın tüm insanlığı öldürmek gibi (Mâide Suresi, 32. Âyet) ve de 'ebedi cehennem olduğunu' (Nisa Suresi, 93. Âyet) yeni nesiller öğrensin de seksen yılı öncesinde olduğu gibi içerideki ve dışarıdaki hainlerin oyununa gelerek birbirlerini öldürmesinler' diye taleplerini dile getirdiler. Kenan Evren Paşa, hocalarımızın bu taleplerin doğru bularak kabul etti ve 'bunun için ne yapması gerektiği?' konusunda fikir teadisinde bulundu. Kenan Paşa ve hocalarımız sonunda, 'Milli Eğitim Şurasının toplanarak Kur'an kurslarının devam ettirilmesi, İmam Hatip liselerinin mevcudiyetini koruması, Yüksek İslàm Enstitülerin de İlahiyat fakültelerine dönüştürülmesi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin de mecbur hale getirilmesi konusunda anayasayı hazırlayan komisyona tavsiye kararı alması gerektiği' fikrinde mutabık kaldı. Kenan Paşa, kendisi ile görüşen Halis Ayhan ve diğer hocalarımızın da katılacağı şekilde Milli Eğitim Şurasının toplanması için Milli Eğitim Bakanı'na talimat verdi Şura toplandı ve böylece, Yüksek İslàm Enstitüleri bulundukları illerdeki üniversitelere bağlı İlâhiyat fakültelerine dönüştürüldü. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Kuran kurslar mevcudiyetini devam ettirdi. İmam Hatip liseleri -sonradan kız öğrencilerinin başörtüsü konusunda bazı sıkıntılar yaşasa da mevcudiyetini devam ettirdi. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' dersleri de anayasanın 24. maddesi olarak 'orta dereceli okullarda mecburi ders olarak' kondu. Bunun için Prof. Dr. Halis Ayhan Hocamız, Türkiye'de Din Eğitimi'ndeki dönüşümün öncülerindendir. Bu hususu Halis Ayhan Beyefendi hocamız derste bize bizzat anlattı, televizyon ekranlarında söyledi ve hatıratında da yazdı. Yüksek yüksek İslam enstitüleri bulundukları illerdeki üniversitelere bağlı İlahiyat fakültelerine dönüştürülünce o enstitülerin hocaları Yüksek İslâm Enstitülerinde öğretim üyesi olarak hazırladıkları tezler, doktora hazırlama tezi olarak kabul edilip kurulan jürilerle onlara doktora payesi verildi. Söz konusu öğretim üyeleri akademik kariyerlerine buradan devam ederek pek çoğu doçent ve profesörlük titrini elde ettiler. Bunda özel döneminde arapçanın yabancı dil olarak kabul edilmesinin de etkisi büyüktü.
Kenan Evren Paşa, 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' derslerini mecburi hale getirilmesi' konusunda çok eleştirilmişti. O bunu şöyle savunmuştu ki ekranda kendisinden canlı yayında dinlemiştim- 'Ben hala daha fikrimde ısrarcıyım, doğru yaptım, yeter ki okullarda "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersleri Kur'an merkezli anlatılsın'. Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Beyefendi Hocamız söylemişti, 'Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerini mecbur hale getirdiği için her bayram Kenan Evren Paşa'ya tebrik mesajı atmamız lazım, "bayramınızı kutlarız" diyerek, bu tebrikin gerekçesi yok, sadece "bayramınızı kutlarım" diyelim. Kenan Paşanın ziyaretçileri ikramı görüşmeden sonra kafeteryada alıyormuş. Paşa makamında ilk defa hocalarımıza 'içecek ne alırsınız?' diye sormuş ve kendilerine kendisinin içtiği ıhlamurdan ikram etmiş. Sonradan başkaları meyvelerini yedi ama bu işin perde ardında Halis Ayhan ve diğer hocalarımız var. Prof. Dr. Halis Ayhan bunun için bizim alanda çok önemlidir.
'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' dersleri, içerik olarak yeterli mi? Bu konu elbette ki eleştirilebilir. Bence de değil. Bu dersin müfredatı dördüncü sınıftan itibaren lise son sınıfa kadar şöyle düzenlenmelidir. Çocukların zihni gelişim seviyeleri pedagojik açıdan dikkate alınarak özellikle muhkem ayetler bazlı olmak kaydıyla dersler Kur'an içeriği olarak anlatılmalıdır. Yani herkes, "Kur'an'da ne var? Kur'an'da bize ne anlatılıyor? Bu kitabımızda bizden ne isteniyor? Bu kitap bize niye gönderildi?" konularını aslından öğrenmiş olsun. Bunu hem yaygın eğitimde ve hem de örgün eğitimde otuz beş yıl içerisinde Sarıyer ve Beşiktaş güzergâhında on bir okulda derslere girmiş birisi olarak söylüyorum. Okullarda dersleri genelde muhakeme gücünü geliştirmek üzere Kur'an-ı Kerim merkezli yapmışımdır. Hiçbir zaman, 'Şu sureyi ezberle, bu duayı ezbere yaz' diyerek asla zorunlu bir şey yapmadım. Öğrencilere yönelik olarak şunu yaptım. Şu surenin anlamını soracağım onu ezberleyin. Öğrencilerden 'ben anlamını yazamıyorum, orijinal metnini yazayım' diyenin önerisini de elbette kabul ettim.
Bundan yaklaşık yirmi beş yıl önceydi. Halis Ayhan Hocamızın boğaz kısmındaki damarında tıkanıklık olmuştu. Hocamız tanıdıkları aracılığı ile Çapa Tıp Fakültesinin o zamanki dekanına ulaşmış ki sanırım dekan bey Trabzonluydu. Dekan Bey Halis Ayhan Hocamız'a 'seni Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu hocaya muayene ettireyim' demiş. Mehmet Kurtoğlu Hoca da Halis Bey'e, 'biz ameliyatla damarlarını açarız' demiş. Bu sırada Kurtoğlu Hocamız Halis Bey'e bendenizden bahsetmiş. Halis Bey de şaşırmış ve bana telefonla ulaşarak, 'seni tebrik ediyorum, Mehmet Kurtoğlu Hocayı nereden tanıyorsun? Ona ameliyat olayım mı?' diye sormuştu. Ben de ona demiştim ki, hocam ameliyat olup olmamak kararı size ait, ancak Mehmet Kurtoğlu hocamız alanında çok başarılı ve dünya çapında isim yapmış bir hocamızdır, kendisi aynı zamanda Galatasaray ve Milli Takımın sağlık kurulu başkanıdır. Halis Ayhan Hocamız nihayetinde ameliyatını olmuştu. Kurtoğlu Hocamız beni arayarak sabah vizit yapacağım, gel geçmiş olsun dersin' demişti. Ben de gitmiştim ve o sıra iski genel müdürü Veysel Eroğlu da hocamızı ziyaret gelmişti. Kurtoğlu Hocamız Halis Bey'e, 'sen ilâhiyatçısın, ölümden korkmazsın' diye lâtife yapmış ve Halis Bey de, 'ölümden korkmuyorum ama daha yapacaklarımız var' diye cevap vermişti.
Halis Bey, Marmara İlâhiyattan yaş haddinden emekli olup yök üyeliğini de bırakınca bir müddet Aydın Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmıştı. Bana birkaç defa 'bir gün gel ve öğrencilere "Yaygın Eğitim kurumu olarak Cami Tarihçesini" bir anlat' demişti. Ben de, izine gidiyorum, dönüşte geleyim' demiştim. İzin dönüşünde hocamıza telefon ederek gitmiştim. Dışarıdan gelen ve üniversitenin kadrolu öğretim üyesi olmayan ve derslere gelen bazı hocaların kantinde oturduklarını görmüş ve çok yadırgamıştım. Halis Ayhan Bey istisnaydı ve yök'te işi olanların O'nun etrafında dolaştığını ve kendisinden 'meseleleri için yardımcı olmasını' talep ettiklerine tanık olmuştum.
Halis Ayhan Hocamız'ın son zamanlarda hasta olduğunu biliyordum. Halis Ayhan Bey, Prof. Dr. Mehmet Kurtoğlu Hocamız'ın davetiyle geleneksel hale gelen iftarlarına gelirdi. Ancak rahatsızlığı nedeni ile son iki yıl iftarına katılamamıştı. Halis Bey'le bu iftarlarda da görüşürdük, yaptığım dua içeriğini çok beğenir ve tebrik ederdi. Telefonla da görüşürdük. Cenazesine gittim. Cenazesine çalıştığı üniversitelerden, siyaset, bürokrasi ve iş dünyası gibi değişik alanlardan katılanlar vardı. Cenaze namazını damadı kıldırdı. Tezkiye konuşmasından sonra ben olsam cenaze namazını orada bulunan eski Diyanet İşleri Reisi Dr. Tayyar Altıkulaç'a kıldırtırdım. Tabi bu da ailenin kararı ve ona da saygı duymak lazım.
Hocalarımızın Kenan Paşa ile olan görüşmeleri sonucu alınan kararları anlattığımızda olaylara objektif bakamayanlar, 'sen de ihtilali mi övüyorsun? Paşa hayranı mısın?' diye eleştiride bulunuyor. Dediğim gibi bu tür eleştiriyi getirenler 'Elma ile armutları toplayanlar' gibi olaylara bakıyor. Yani doğmatikler. Yapılan herhangi bir doğru hareketi onaylamış olmak, kişinin yaptığı diğer yanlışları kabul etmek anlamına gelmez. Demokrasinin inkıtaya uğratılmasını da, aklı başında olan hiç kimse istemez.
Hocamızın en önemli mimarlarından olduğu Kur'an Kurslarından, İmam Hatip liselerinden, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin mecburi hale gelmesinde etkin olduğu liselerden, İlâhiyat fakültelerinden çok önemli simalar yetişti. Hocamız bu hizmetleri elbette ki Allah rızası için yaptı. Bunun için hadis-i şerifte müjdelendiği üzere 'Amel Defteri' açıktır.
Hizmetleri için kendisine teşekkür ediyor ve Yüce Yaratıcı'dan, rahmet diliyorum..



