Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


ÖZLÜYORUM

Doktor Ahbabımla sohbet..


Söylediklerimiz bizim ve bizim alandaki insanların gönüllerini okşuyor olabilir, ancak cemaatimiz içerisinde fikir dünyası farklı olanlar da var.  Bir doktor arkadaşla sabahleyin çay sohbeti yapıyordum  diyor ki 'ben bu işlere uzaktım, tamamen soğudum'.  Ben de ona dedim ki, benim ya da falancanın sözünden dolayı bu işlere soğma, çünkü 'kendini yaşadığı toplumun bireyi gibi görüp aidiyet duygusu hissederek o toplumla barışık yaşayan fakir gayr-i müslimlere dahi zekat ve sadaka vermeyi'  emreden  (Tevbe Suresi 60. ayet) dinden nefret edemezsin.  Hele de bozguculuk çıkarmanın ve  bir cana kıymanın, tüm insanlığı öldürmek gibi suç olduğunu,  bir cana hayat vermenin de tüm insanlığa hayat vermek olduğunu' ( Maide Suresi, 32. ayet)  anlatan bir kitaptan uzaklaşamazsınız. Benim ya da bir başkasının talihsiz konuşmalarından dolayı. Ekleyerek dedim ki, siz doktor olarak şimdiye kadar kaç kere tüm insanlığı kurtardığınızın farkında değilsiniz. Ayrılırken bana dedi ki, güzel sohbetti, tekrarlayalım bunu. Doktor Bey'i etkileyen elbette Yüce Yaratıcı'nın sözleri idi.

Özlüyorum..

O eski günleri özlüyorum.  Hangi günleri mi? Bu işe ilk başladığım günleri.  Hata da ediyorduk,  ama cemaat bunları hoş karşılıyordu.  Cuma günleri sohbet ettiğimiz zaman adeta deşarj olur sanki bir ay tatil yapmış gibi dinlenmiş olurduk. Kur'an ve Sünnet çizgisinde her şeyi de anlatırdık, zinanın haram olduğunu da, alkolün yasak olduğunu ve 'şeytanın pisliği bir iş olduğunu'  (Maide Suresi, 90. ayet) da,  rüşvetin lanetlendiğini de, hırsızın kollarını ve ayaklarını, hata  kulaklarını da  kesmek gerektiğini de vs. her şeyi söylerdik. Ve bu sözlere kimse itiraz etmezdi.  Çünkü bunlar Kur'an'da Yüce Yaratıcı'nın sözleri idi. Önemli bir hocamızın 'sözün değeri kalmadı, etkisi yok,  çünkü herkes konuşuyor' lafı çok önemli. Buradan hareketle yazmayayım diye düşünüyorum,  ama henüz karar vermedim. Çünkü benim çok pis bir huyum var, bir şeye karar verdiğin zaman bana kimse 'tükürdüğümü yalatamaz'. Sadece feysbuk'ta, tivitır'da ve instegram'da paylaşım yapmıyorum, belirli dergi, gazete ve internet sitelerine de yazıyorum. Onun için ifadelerime çok dikkat ediyor ve ağızdan çıkan sözün kamunun tekelinde olduğunu çok iyi biliyorum.

Ayasofya'nın Camiye Çevrilmesi..

Ayasofya'nın açılışını ben de  çok desteklemiş ve bu konuda ulusal internet sitelerine yazı yazmıştım.  Çünkü bunu bir egemenlik meselesi olarak gördüm.  Hatta bana göre Ayasofya'nın içerisindeki bizans krallarının taç giydiği yer de halı sererek  kapatılmalı ve namaz kılınan yere ilâve edilmeli.  İkinci Mehmed Nam-ı Diğer Fatih,  bir egemenlik meselesi olarak görüp  camiye çevirdiği Ayasofya Gazi Mustafa Kemal  tarafından o günkü konjonktürde müzeye çevrildi. Çünkü ülke istiladan yeni kurtulmuş,  gücümüz yok, yiyecek ekmek yok vs.  Sanıyorum bu uygulaması ile ortodoks dünyasının desteğini almak istedi -bu durum benim şahsi anlayışımdır, elbette hata da edebilirim-. Ama çok dikkat  çekici bir şey var, Ayasofya'yı tapuya cami olarak kaydettirdi. Herhalde bir gün şartlar oluştuğunda camiye çevrilsin diye. O gün tapuya 'müze olarak kaydettirseydi' ona kim itiraz edebilirdi ki? Aynen 'hilafetin meclisin manevi şahsiyetinde mündemiç'  olduğunu söylediği gibi.  Unutmayalım  ki Fatih İstanbul'u fethettiği zaman 'bundan sonra sıra gönülleri fethetmeye geldi' demişti. Kimseye de laf atmamıştı. Çünkü onun örnek aldığı Peygamberimiz doğup büyüdüğü, çocukluğunu, gençliğini, peygamberliğinin on üç yılını geçirdiği ve ölüm tehdidi ile kovdukları sinesinde mukaddes Kâbe'yi barındıran tarihi  Mekke Şehri'ne girince büyük bir mütevazilik örneği göstermiş ve müşriklerden intikam almamıştı.  Açık ve seçik söylüyorum, Marmara İlâhiyat'ta bizim hocalarımızın hocası da olan ve son günlerinie yetiştiğim Evlad-ı Fatihan yani bir göçmen olan Mahir İz Hocamız,  bir sohbetinde bizim hocalarımız olan öğrencilerine şöyle demiş,  'ahmaklık etmeyin, camide sohbet ederken  dışarıya laf atmayın, zaten onlar orada yok ki, siz camiye gelenlere dini öğretin'.

Sonuç..

Bu kadar yeter.  Destan yazarım, lâkin diyorum  ki, bırakalım bu nefret dilini, bırakalım artık. Bıktık kavgadan. Yorulduk, usandık, keyfimiz kaçtı,  kendimizle barışık olalım, kendimize gelelim. Emekli olup maaşı garantiye aldıktan sonra boş boş sıkma kahramanlığından vazgeçelim. Bıktık bu kavgadan. Ben eski günleri özlüyorum. O günlerde söz'ün tesiri vardı, cemaat üzerinde karşılık buluyordu ve cemaatin bakışlarından biz de huzur bulurduk.  Ey 'O günler', geri gelecek misin?. Ne olur; bir daha geri dön. Bizim Peygamberimiz, 'kolaylaştırın, zorlaştırmayın,  müjdeleyin,  korkutmayın'  buyurmuyor mu? Nefret ettirmeyelim, gönülleri kazanalım. Şükür zincirler kırıldı ve Ayasofya'yı açtık. Daha neden şikâyet ediyoruz ki? Anlamadım gitti. Şimdiye kadar beş tane icazet merasimine katıldım. Resul Kurra Mehmet Gönenli, Mehmed Âşıkkutlu, Abdurrahman Gürses Efendi,  bana göre bu dünyanın benzerini bir daha göremeyeceği İsmail Biçer Üstad, an itibare ile Reeisu'l Kurra Ahmet Arslanlar,  yönettikleri Aşere Takrib Tayyibe icazet merasimlerinde 'oradaki karilerin okuyuşları sırasında ikazda bulunuyorlar'.  Hatta bu sırada ünlü okuyucularımız da birer Aşr-ı Şerif okuyorlar, geçmişte Bayezid Camii'ndeki bir icazet merasiminde çok ünlü bir okuyucumuz besmele çekmeden farklı bir sureye geçtiği için Abdurrahman Gürses tarafından binlerce insanın önünde azarlanmış ve yeniden besmele ile başlaması konusunda onu ikaz etmişti'.  İcazet merasimleri bu şekilde yönetilerek kıraatla ilgili  bilgi verilip dua ile bitirilir.  Daha önce basına yansımıştı, Ayasofya müze olduğu sırada Euzu Besmele okuyan birisi gözaltına alınmıştı, şimdi ise şükrediyoruz  ki Sayın Cumhurbaşkanımız'a teşekkür ediyoruz,  Allah razı olsun ki Ayasofya'yı bir egemenlik meselesi olarak ibadete açtı, ne güzel ki nasib oldu ve orada bu programları yapıyoruz. Orada konu, çocukların hafızlık icazet merasimidir,  elbette okunan ayet'ti ama oradaki konu ile alakalı değildi.  Orası bir cami açılışı falan da değildi ki.  Orada okunacak olan ayet ve hadisler,  konu ile doğru orantılı olmalı idi. Yani 'Hafızlık Merasimi' olduğu için seçilecek ayetler, kıraat ve hafızlığın önemine dair olmalı idi. Dediğim gibi, bundan sonra daha dikkatli olmalıyız. Birlik ve beraberlik kavramlarını ön plâna çıkarmaktır. Hep hata ediyoruz, bundan sonra daha dikkatli olalım.  Eleştirilere konu olan konuşmada kasıt olmadığına inanıyorum, bir talihsizlik yaşanmıştır. Gönlü merhamet dolu olan milletimiz, bunu da af edecek ve bu hocamızı da kaybetmekten ziyade, azanma yönünü tercih edeceğinden şüphem yok..