Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


ONLARA ÇOK ŞEY BORÇLUYUZ..

Bu yıl yeni bir eğitim ve öğretim dönemi başladığında, 'İlle de Eğitim' başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Söz konusu yazıda, eğitimin; topluma faydalı nesil yetiştirme eylemi olduğunu belirterek öğretim ve eğitimde etkin olan kurumlara değinmiştim.


Eğitim ve Öğretim'de etkin olan kurumlar; aile, okul ve çevre'dir. Bizler, şunu diyemeyiz, 'Eğitim ve Öğretimden bize ne?' diye. Aksi takdirde millet olarak geleceğimizin teminatı olan nesilleri ihmal edeceğimiz gibi aynı zamanda istikbalimizi de hazırlamamış oluruz. Kaldı ki Yüce Dinimiz Islâm, "Oku' emri ile (Alâk, 96/1) bize bu sorumluluğu yüklüyor. Yüce Yaratıcı 'Yaratan Rabbının adı ile oku, O; insanı  alakadan/topraktan/balçık çamurdan/embriyodan yarattı, Oku ki Rabbın seçkindir, O kalemle öğretti, insana bilmediğini öğretti' (Alâk, 96/1-5) emirleri ile öğretimi başlatmış, hemen akabinde de, 'güzel davranışlarda bulunarak iyi bir mü'min olmamızı (Tîn, 95/6; Asr, 103/3 ve ilgili diğer âyetler) emretmiştir. Bunun yanında öğrendiğimiz güzellikleri başkalarına tavsiye etmemizi (Âl-i İmran, 3/104)  de önermiştir. Bunu yapabilmek için de, 'başkalarına tavsiye ettiklerimizin onlar üzerinde etkili olabilmesi için, söz konusu tavsiyelerimizi öncelikle kendimizin uygulamamız gerektiğini (Saff, 61/2-3) aksi takdirde 'başkalarına verir talkımı, kendi yutar salkımı' atasözünde de ifade edildiği gibi 'sırtında taşıdığı yükün farkında olmayanların çok acıklı haline düşüleceğine (Cum'a, 62/5) dikkat çekilmiştir.
       Peygamberimiz de, 'Ben, muallim olarak gönderildim'  buyurarak öğretim ve eğitimin önemine vurgu yapmıştır. Peygamberlerle devam eden öğretim ve eğitim faaliyeti günümüzde örgün eğitim kurumu olarak öğretmenlerimizle okullarda, yaygın eğitim kurumları olarak din görevlilerimiz ile de camilerde devam ettirilmektedir. Öğretim; herhangi bir konuda muhataba bilgi yüklemektir ve zihne hitap eder. Erkek öğretmenlere 'muallim', kadın öğretmenlere 'muallime' de denmektedir. Eğitim; öğretimi de kapsar şekilde muhatabın gönlüne girercesine bildiklerini uygulamaya geçirmek yani davranışlarına yansıtmaktır. Erkek eğitimcilere 'murabbi', kadın eğitimcilere de, 'murabbiye' diye de hitap edilmektedir. Öğretim olmadan eğitim olmaz. Çünkü kişi, millete hayırlı bir birey olabilmesi için 'neyi uygulayacağı?' konusunda önceden bilgi sahibi olması gerekir. Yüce Yaratıcı'nın 'bütün isimleri Âdem'e öğretmesi' (Bakara, 2/31) ve Peygamberimizin, 'Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi ne de güzel yaptı' hadisi de bu hususu anlatıyor.  Eğitim kurumlarından aile, okul ve çevre'nin hedefi aynı olmalı, söz konusu kurumlardan birinin verdiğini diğeri desteklemelidir. Yani ailenin verdiğini okul devam ettirmeli, çevre de bu konuda güzel örnek olmalıdır. Aile 'saldım çayıra, mevlàm kayıra'  tarzında hareket etmemeli ve okulla/öğretmenle irtibata geçmelidir. Ancak istisnaları bir yana, 'ben çocuğumu okula verdim, öğretmen eğitsin' diyenlerin sayısı da az değildir. Ve sonuçta eğitimin en ağır yükünü çekenler; öğretmenlerdir.  Öğretmenlik gerçekten çok sabır isteyen bir meslektir. Eğitim uzun soluklu bir süreç olduğu için milletlerin geleceģi olacak nesiller, doğal olarak kısa sürede yetiştirilemiyor. Bunun için Peygamberimiz,  'ilim tahsilini, beşikten mezara kadar talep edin' buyurmuştur. Eğitim Felsefecilerimizden Hilmi Ziya Ülken de, 'Eğitim Felsefesi' isimli eserinde, 'ektiğini en son biçen çiftçi; öğretmendir' demiştir. Öğretmenlik o kadar sabır isteyen bir iştir ki, öğrencilik yıllarımızda derslerde çıkardığımız sorunlara hep af edici olarak yaklaşıp ve 'bizi sınıfta tutabilmek için'  bütün yaramazlıklarımıza katlanmışlardır.  Zaten bunun için her birimizde iz bırakan ve yıllar geçse de unutamadığımız  'elleri öpülesi  öğretmenlerimiz' olmuştur. Yapılan araştırmalarda,  'öğrencilerin kendilerinden etkilendikleri öğretmenlerini örnek aldıkları ve büyüyünce onlar gibi olmak istedikleri' sonucuna varılırken,  'anne ve babam gibi olacağım'  diyenlerin oranı ise çok düşüktür. Çocukların karakter ve psikolojik açıdan durumlarının tespitini en iyi yapan; öğretmenlerdir. Bu konuda şimdi merhume olan İlkokul öğretmenim, bir 'Veli Toplantısı'nda merhum babama -ki babam bana söylemişti-, 'kendisine sorarsan cevap verir, yoksa işe girmez, bir işi yapması için kendisine tam güven duyulmasını bekler, güven duyulmadığını hissettiğinde de hemen o işi bıakır' dediğini; bugün gibi hatırlıyorum. Atatürk'ün, 'gelecek nesil sizin eseriniz olacaktır' diye görevlerini özetlediği öğretmenler, nesilleri 'fikri hür, vicdanı hür olarak yetiştirmelidir. 
      'Öğretmenlerin sadece bir günde hatırlanması doğru değil' yaklaşımını da doğru bulmuyorum. 'Öğretmenler Günü'nün kutlanmasında niye sakınca olsun ki? Biz Mevlid-i Nebi/Peygamberimizin Doğum Yıldönümü''nü de kutluyoruz. Bu kutlamada amacımız,  Peygamberimiz'in bize Kur'an-ı Kerim'de getirdiklerini daha iyi anlayıp hayatımıza yansıtmak ve böylece dünya ve âhiret mutluluğunu kazanmaktır. Bunun gibi 'Öğretmenler Günü'nde de öğretmenlerimiz hatırlanarak emeklerine teşekkür ediliyor ve kendilerinin unutulmadıkları bağlamında  onlara vefa gösteriliyorr. Sadece önemli olan bu gibi kutlamalarda Kur'an-ı Kerim'deki yasakları işlememektir. 
      Üzerimizde büyük emeği olan öğretmenlerimize teşekkür ediyor, vefat edenlere Yüce Yaratıcı'dan rahmet ve hayatta olanlara da sağlık ve âfiyet niyaz ediyoruz..