Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


MEDYA ELEŞTİRMENLİĞİ YAPAYIM DEDİM

Aşağıda yazacaklarım, sadece ekrandaki programlarımızın verimliliğine katkı sunmak amaçlıdır, başka bir amacım yok, yoksa benim kıraatte hiç yeteneğimin yok, sadece iyi bir seyirci olduğum iddiasında bulunabilirim.


Konu şudur,  son dönemlerde TRT ve Diyanet TV ekranlarında ortak yayınlanan Mevlid programlarını, halkı geçtim, görevli arkadaşların bir kısmı üzerinde bir anket çalışması ile değerlendireyim dedim, seyretme oranının  sonucu şu; programlar yayınlandığı sırada her görevlinin camisinde olduğu gerçeği ile beraber programa yetiştikleri zaman diliminde de inanın yüzde yirmi, en iyimser ifade ile yüzde otuz oranında.  Ancak yetmişli,  seksenli yıllarda önce İstanbul Radyosu, sonra da TRT'de yayınlanan mevlid, Ramazan akşamları 'İftara Doğru', Cum'a geceleri 'İnanç Dünyası' programları olduğu zaman, inanan evde ses çıkartmaz, evden dışarı çıkmaz ve ekranlara kilitlenirdik. Son mevlid programından örnek vereyim, bakıyorum, güzel okuyan varsa seyrediyor ama şayet ahbap çavuş ilişkisi sayesinde 'ben de ekranda görüneyim' düşüncesi ile yer alanlar olduğu kanısına varınca da inanın  ekranı değiştiriyorum. Dün akşamki programda olduğu gibi hele 'sesim daha çok çıksın diye elini kulağına getirmek' var ya; ekranda hiç de iyi bir görüntü vermiyor. Bazen öyle okuyucular oluyor ki; okumasa da olurdu' diyesiniz geliyor. Dediğim gibi yetmişli ve seksenli yıllarda çok efsane okuyucular vardı.  Örneğin Kur'an-ı Kerim Tilâveti'nde İsmail Biçer'i ilk keşfeden ve ona talim dersi veren Nuri Osmaniye Camii İmam Hatibi Hafız Hasan Akkuş, İsmail Biçer'e Aşere ve Takrib okutan Bayezid Camii İmam Hatibi Hafız Abdurrahman Gürses, Mısır Tariki Üstadı Hafız Mehmet Emin Âşık Kutlu, bana göre bu dünyanın bir daha göremeyeceği yirmi altı Mart günü vefatının yıldönümü olan Hafız İsmail Biçer, eski Diyanet İşleri Başkanı ve  bizim Marmara İlâhiyat'ın eski Kur'an-ı Kerim Dersi hocalarından Hafız  Tayyar Altıkulaç,  merhum Hafız Muharrem Arslantürk, bizim Marmara Ilâhiyat'taki  öğretim üyeleri olan hocalarımızdan Hafız İsmail Karaçam, merhum Hafız  Emin Işık, merhum  Hafız Mustafa Göl, Hafız Mehmet Ali Sarı, Süleymaniye Camii İmam Hatibi merhum Hafız Mehmet Çevik ve Hafız Mehmet Sevinç, Kadıköy Osmanağa Camii İmam Hatibi Hafız Hasan Yeşiller,  Hafız İlhan Tok, merhum Hafız Kadir Temel, Hafız Ramazan Pakdil, Hafız Fatih Çolak, Hafız Nihat Temel, Mevlid icrasında merhum Hafız Kâni Karaca, merhum Hafız Halil İbrahim Çanakkaleli, merhum Hafız Nihat Ulu,  merhum Hafız  Fevzi Mısır, merhum Hafız İsmail Coşar, İsmail Doruk Nam-ı Diğer Bülbül, merhum Hafız Şerif Duman Nam-ı Diğer 'Köse', merhum Hafız Zeki Altın,  Aziz Bahriyeli, merhum Hafız Esat Geredeli,  merhum Hafız Süleyman Arabulan,  Hafız Bilâl Demiryürek, Hafız Kadir Konya, Hafız Mehmet Emin Güler, merhum Hafız İbrahim Peker, Hafız Celâl Yılmaz  ve isimlerini sayamadığım niceleri. İlàhi Gurubu olarak Hafız Bestekâr Âmir Ateş ve Korosu, duahanlar Hafız Yahya Eskişehirli,  merhum Hafız Adem Erim ve Hafız Sadettin Evginer. Trabzospor'un eski futbolcusu ve kulüp başkanı, eski bakan Faruk Özak'ın bir dönem İstanbul Bayezid Camii  İmam Hatipliği'ni de yapan merhum babası Hafız Haydar Özak ile Kocamustafapaşa'da on iki yıl İmam Hatiplik yapan merhum Özak Hafız Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk de müthiş bir okuyucu idi. Bu isimlerin hepsini canlı dinledim,   sadece merhum Hafız  Hasan Akkuş Üstadı canlı dinleyemedim,  çünkü kendisi  ben İstanbul'a geldiğimden bir yıl sonra  vefat etmişti. Bu isimleri çoğu kişi tanırdı, yeni okuyucuları ise kimse tanımıyor. Düşünüyorum da Ayasofya'da yukarda isimlerini saydığım bu kadro ile bir mevlid programı düzenlenmiş olsaydı ne olurdu? Herhalde yer yerinden oynardı. Acaba geçen asırlarda Ayasofya-i Kebir Camii'ndeki Kuran ve mevlid programında acaba kimler yer almıştır?  İsimlerin hep duyduğumuz Hafız ve Bestekâr  Sadettin Kaynak,  Hafız Burhan, Hafız Sâmi, Hafız Ali üsküdarlı gibi nice büyük sesler. Sanıyorum doksan iki yılıydı, Ayasofya'nın dış tarafındaki Hünkar Mahfili ibadete açılmıştı. O gün açılış Cumasında ben de vardım,  Kurra Hafız Abdurrahman Gürses hutbe irâd etmiş ve Cum'a Namazı'nı kıldırmıştı.  Cuma Namazından önce de önündeki iki minareden Fatih Camii müezzini Şerif Duman Nam-ı Diğer 'Köse' ve ünlü bir neyzen arkadaşımızın 'zamanında keşfedilseydi; dünyada Pavarotti diye bir kişi olmazdı' dediği Hafız Yusuf Gebzeli öndeki iki minareden çifte ezan okumuşlardı. Aman Allah'ım o gün sanki yer yerinden  oynuyordu, ama bugünkü cep telefonları yok ki kayıt altına alabilseydim.  Günümüzde eski efsane isimler seviyesinde değil elbette ama  iyi Kur'an-ı Kerim tilavet eden kariler yetiştirebiliyoruz. Ancak medlid okuyucusu yetiştirmede hiç de iyi değiliz.  Bunun değişik nedenleri olabilir.  Birincisi; kendilerinde yetenek olan arkadaşlar hemen  'oldum ve piştim' havasına girerek çalışmıyor ve kendilerini geliştiremiyorlar. Bazı yetenekli okuyucular da, hal ve hareketlerine dikkat etmedikleri ićin gözden düşüyor ve devre dışı kalıyorlar. Şu durum ağırlıkta, halâ daha  liyakati yerleştiremedik.  Ağırlıkta olan durum, 'ahbap çavuş ilişkisi',  hemşehriciik, cemaatćilik ve kayırmacılık,  vs., nedenlerle  çok da yeterli olmayan kişilere  ekranlarda yer veriliyor. ان الله يأمركم ان تؤدواالامانات الي اهلها 'Allah emanetleri ehil olanlara vermeyi emrediyor' (Nisa, 4/58) ama Kur'anda. 'Açık ve seçik söylüyorum', 'sözüm meclisten dışarı' kimse kusura bakmasın ama  ayeti gündeme hiç almayanlar da maalesef ki var. Tekrar ediyorum elbette eski mevlid programları seviyesine ulaşmak mümkün değil ama bunlara yaklaşmak mümkün. Mevlid programlarını yeniden seyredilir ve ilgi çekilir kılmak için bence şu yapılmalı.  Bana göre Anadolu'da o kadar yetenekli okuyucular vardır ki, ama  kenarda köşede kalmışlar. Bu konuda ilgili kurumlarımız ve yetkinliği olanlar yüz binin üzerindeki görevli içerisinden arayıp, yetenekli bu yetenkleri bulup, eğitmeli ve sonunda da geniş bir okuyucu havuzu oluşturulmalı. İki ay kadar önce Süleymaniye ve Bayezid  Camii'nin birer müezzini Sarıyer'de misafirdiler ve çifte ezan okumuşlardı. Aman Allah'ım,  ne kadar da güzel okumuşlardı, mesela ben bu arkadaşları ekranda hiç  görmedim,  niye bu arkadaşlara yer verilmez ki? Efsane okuyucularımızın gerçekten muhteşem oluşlarındaki en önemli etkenlerden biri de 'Ehl-i Kur'an ve Mevlidhanlar Derneği' çatısı altında toplanarak sık sık bir araya gelmeleri ve çeşitli etkinlikler yapmış olmaları idi. Söz konusu etkinliklerden en önemlilerinden biri de her yıl Haziran ayında Sarıyer Hünkâr suyu'nda halka açık olan 'Mevlidhanlar Günü' etkinliği idi. Bu etkinlik uzun süre Hünkâr Suyu'nda yapılmış, buradaki mesire yeri kapanınca geleneksel hale gelen etkinlik bir kaç yıl da hemen yakınındaki Sarıyer Çırçır Suyu'nda gerçekleştirilmişti. Bu mesire yeri de kapanınca söz konusu etkinlik günümüzde  artık yapılmıyor ve sanırım Mevlidhanlar Derneği eski canlılığında  değil.  Kur'an Tilavet edenlere de söylüyorum,  'bağırmayı iyi okuma sanıyorlar'.  Benim de üye olduğum Sarıyerliler Derneği yirmi yıl kadar önce yaşayan bestekarlarla ilgili Sarıyer Halk Eğitim Merkezi'nde bir vefa programı düzenlemiş ve hepimizin yakından tanıdığı Mustafa Sağyaşar, Yaşar Özel gibi sanatçıları da 'besteleri seslendirmek için' davet edilmişlerdi.  Şimdi merhum olan sanatçı Yaşar Özel, şarkı icra etmek  için sahneye  davet edilirken sunucu şu ifadeyi kullanmıştı; 'bağırmadan Türk Sanat Musikisi icra eden sanatçımız Yaşar Özel'. Malum Kur'an-ı Kerim Tilavet edilirken müjde içerikli ayetlerde ses tonu yükseltilir, azap içerikli ayetlerde  ses tonu düşürülür,  inkârcıların söylemlerinin yer aldığı örneğin 'ما نزل الله من شيء 'Allah bir şey indirmedi' (Mülk, 67/9) gibi ayetler tilâvet edilirken de ses tonu en asgari seviyeye indirilir. Marmara İlâhiyatın Türk İslâm Edebiyatı Dersi hocamız Prof. Dr.  Mustafa Uzun Bey, bize ilâhiyatta derslerde ve on beş sene önce Eyüp Müftülüğü konferans salonunda İstanbul Müftülüğü Vaaz ve Hutbe Komisyonu görevlilerine, 'ne biçim Kur'an okuyorsunuz be? dua cümlelerini içeren ayetlerde  Allah'a emir verir gibi bağırıyorsunuz, oysa bu ayetler yalvarır ve yakarış  tarzda okunur, (Bakara, 2/286)'da, واعف عنا 'affet bizi', واغفر لنا 'bağışla bizi', وارحمنا 'merhamet eyle bize' gibi ayetleri okurken bağırıyorsunuz,  Allah'a emir veriyorsunuz, böyle dua edilir mi hiç? Halbuki bu ayetler, Allah'a bir sığınma,  bir eziklik içerisinde okunur' demişti.  Aklımın almadığı bir şey daha var, Ayasofya'daki kralların taç giydikleri alanı niye halı sererek kapatmadık? Acaba gerçekten onlara saygı olsun diye mi kapatmadık? Yoksa  kapatamadık mı? Şayet söz konusu yerde secde etmek caiz değilse; o zaman  Ayasofya'nın diğer alanlarında da ayinler yapılmıştı ve oralarda da secde caiz olmaz. Bence söz konusu alana da halı serip kapatmalıyız. Tarihte müezzinlik mahfilinin kralların taç giydiği alanın önünde yapılması ve   söz konusu bölgenin müezzinlik mahfilinin gerisinde bırakılması da çok ilginç. Aksi takdirde sanki 'Ayasofya üzerinde tam egemenliğimiz olmadığı' anlamı çıkıyor. En azından olayı ben böyle anlıyorum..