Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


İNSANLIK MEDENÎ  HAYATI PEYGAMBERİMİZ''E BORÇLUDUR

      Aldığı vahyi çevresine tebliğ edip onları 'karanlıklardan aydınlığa çıkartmak' (Bakara, 2/257; Mâide, 5/16; İbrahim, 14/1 ve ilgili diğer âyetler) için görevlendirilen Peygamberimiz, Mekke'de bir sürü zorlukla karşılaşmıştı.


..

 Mekke'li müşrikler,  toplumda sòzü geçen kişileri de araya koyarak, 'atalarından kendilerine mîras kalan dini anlayışlarının zedelendiği, onlar için çok yeni olan İslâm Dini'ni tebliğden vazgeçtiği takdirde Peygamberimiz'e istediği her şeyi verilebilecekleri'  teklifinde  bulunmuşlardı.  Ancak Peygamberimiz; söz konusu teklifleri kabul etmemiş ve tebliğ görevine devam etmişti.  Peygamberimiz, Kur'an-ı Kerim'i tebliğ ettiği sırada gördüğü hakaretler yetmezmiş gibi Amcası Ebu Talib'in yüzüne bile îtiraf edilen ölüm tehdidi bile almıştı.

      İşte Peygamberimiz'in yoğun tepki ve hakaret gördüğü sıkıntı dolu bu günlerinde, Akabe delilen mevkide Yesrib'ten farklı zamanda, iki farklı grup insanla karşılaşmış ve onları 'İslâm Dinini kabule' davet etmişti. 'Akabe Biatları' diye kaynaklara geçen bu buluşmalarda Yesrib'li bu iki gurup, İslâm Dini'ni kabul etmiş ve Mekkeliler'in değerini bilmedikleri Peygamberimiz'in kendisine, 'bir gün Yesrib'e gelirse O'nu 'bağırlarına basabileceklerine' dair daveti de yapmışlardı. Müşriklerin, Mekke'de müslümanlara karşı gösterdikleri kaba davranışlar devam edince de; Peygamberimiz, müslümanlara ilk olarak Habeşistan'a/bugünkü Etiyopya'ya hicret etme iznini vermişti. Yıllar içerisinde müşriklerin bu tavırları, dayanılmayacak şekilde insanlık dışı boyuta ulaşıp inanç ve ibadet hürriyetini ortadan kaldırınca;  müslümanlara hicret izni verilmiş ve  Mekkeli müslümanlar; fert ve guruplar halinde Yesribe hicret etmişlerdi. Mekke'li müslümanların Yesrib'e hicretinden bir müddet sonra da Peygamberimiz, 'üzerindeki emanetleri sahiplerine vermek üzere'  Hz Ali'yi Mekke'de bırakmış ve kendilerine hicrete izninin verildiğini anlatan İsra Suresi'nin 80. âyetindeki, 'Ve şöyle niyaz et, Allah'ım,  gireceğim yere emin olarak girmeyi, çıkacağım şehirden de selâmetle çıkmayı bana nasip et,  tarafından zafer getiren bir kudret lütfen bana'  duasını yaparak Hz. Ebubekir ve Hicret güzergâhını iyi bilen (Nisâ, 4/58) bir rehberle Yesrib'e doğru yola çıkmıştı. Peygamberimiz, hicret yolculuğundaki  ilk aşamada  Sevr Tepesi'nde bir süre konaklamıştı. Bu sırada kendilerini takip eden müşriklerden tedirgin olan Hz. Ebubekir'e, 'Korkma, Allah; bizimle beraberdir'  (Tevbe, 9/40)  diyerek güven vermiş ve sadık arkadaşını sâkinleştirmişti. Sevr Dağı'nda Hz. Ebubekir'le beraber bir süre dinlenen Peygamberimiz;  doğduğu, büyüdüğü, çocukluğunu, gençliğini, peygamberlikten önceki kırk yıllık hayatını ve peygamberliğinin on üç yılını geçirdiği sînesinde mukaddes Kabe'yi barındıran tarihi Mekke Şehri'nden ayrılırken insanın doyduğu yer farklı olsa da, üstünlüğün takva ile olacağı (Hucurat, 49/13) ve takva sahibini de sadece Yüce Yaratıcı'nın bileceği anlayışı ile, câhiliye dönemi âdetlerinden olan, 'ben üstünüm, çünkü; şuralıyım, şu sülâleden ve  bölgeden  adam çıkmaz' gibi sözlerle başka yöreden olanlara bir üstünlük aracı yapmadığı sürece,  doğduğu yere karşı sevgi beslenebileceği ve vatan sevgisinin çok doğal olduğunu bize öğreten, 'Ey Mekke; yeryüzünde en çok sevdiğim topuklar, senin topraklarındır ama ne yapayım ki, beni burada yaşatmıyorlar'  diyerek göz yaşı dökmüş ve hüzün dolu duygularla Yesrib'in yolunu tutmuştu. 

         Yaklaşık olarak bir hafta süren Hicret Yolculuğu sonunda Peygamberimiz,  Yesrib girişindeki 'Takva/Kuba Mescidi'nin (Tevbe, 9/108) inşâ edildiği Kuba Köyü'nde bir süre ikamet etmiş, 'Ey iman edenler, Cuma günü ezan okunduğunda Allah'ı anmaya gidin ve iş gücü bırakın' (Cum'a, 62/9) içerikli ayet nâzil olunca ilk Cuma Namazını Ranu'na Vadisindeki Beni Sâlim Yurdunda kıldırmıştı. Bundan bir müddet sonra da sokaklara dökülen ve evlerinin damlarına çıkan Yesrib Halkı'nın,  'Veda tepelerinden ay doğdu üstümüze, dünya durdukça şükür gerekli oldu bize, ey bize gönderilen ferman getirdin bize' anlamındaki 'Talea'l Bedru aleynâ..' diye mârüf kahramanlık türkúsünü  -bugün ilâhi olaak söyleniyor-  söylemiş ve kendisini sevinç gösterileri ile karşılamışlardı. Hz Ali de Peygamberimiz'in verdiği görevi yaparak bir hafta süren bir yolculukla Yesrib'e geldiğinde, ayakları kanlar içerisinde kalmış,  Peygamberimiz de kendisini sarılarak kutlamış ve ve tedavisi ile bizzat  ilgilenmişti.
     Peygamberimizin Yesrib'deki ilk uygulaması; malını, mülkünü, kısacası her şeylerini Mekke'de bırakıp,  canını zor kurtararak Yesribe' hicret eden muhacirlerin her birini, Yesrib''de onlara yardımda bulunan bir 'Ensar'la birebir kardeş ilan etmek olmuştu.  Bunun üzerine Yesriblirler de; mallarının ve eşyalarının yarısını Mekke'den gelen muhacirlerle büyük bir memnuniyetle  (Haşr, 59/9) paylaşmışlardı.  Peygamberimiz bunu müteakiben Halid bin Zeyd'in  -kabri bugün Eyüp Semtinde ve Eyüp Sultan olarak anılıyor- evinde yedi ay misafir kaldığı dönemde kendisinin de inşaatında bizzat çalıştığı Mescid-i Nebevi'yi inşa ettirerek mescidin bir bölümünü İslâm Eģitim ve Öğretim Tarihi'nde ilk eğitim kurumu oarak kabul edilen  ''Sofa' denen bölümünde yetiştirdiği Ashab-ı Suffa/Suffa Halkı diye bilinen öğrencileri, İslam Dini'ni öğretmek üzere değişik ülkelere göndermişti.
       Peygamberimizin insanlığa yaptığı en önemli hizmet ise; onları aşiret yaşantısından kurtararak hukuka bağlı yaşama geçirmiş olmasıdır. Peygamberimiz
Yesrib'e geldiğinde  yahudi,  müşrik, hristiyan ve müslüman gibi değişik inançlara mensup halka Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklöpedisinde kırk yedi maddeden oluştuğu belirtilen  ve  'Şehir bir saldırıya uğradığında; hep beraber savunulacağı, vatanın  kalkınması için çalışılacağı, ancak herkesin kendi inancında özgür olacağı çünkü; 'Dinde zorlama olmadığı' (Bakara, 2/257)  için yahudiler havralarıına, müşrikler tapınaklarına, hristiyanlar kiliselerine ve müslümanlar  da mescidlerine giderek rahatlıkla ibadet edebilecekler'  diye dikkati câlib maddeleri de ihtia eden Medine Vesikası/Sözleşmesi/ Medine Şehir Beyannamesi'ni imzalamıştır. Getirdiği haklar itibarı ile yakın dönemde oluşturulan  'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin yanından bile geçemiyeceği söz konusu bu antlaşma; değişik inançlara sahip olanlara 'birbirlerinin haklarına saygı duymaları şartı'  ile aynı beldede yaşama imkânı da sunduğu için Yesrib'in adını, artık, 'anayasanın uygulandığı ve hukuka bağlı yaşama geçilen ve "Şehir" anlamına gelen "Medine" olarak değiştirmiştir.

      Peygamberimiz Medine Döneminde iken,  'hicrete katılnların Yüce Yaratıcı'nın büyük mükafaatına nâil olduklarını'  belirttiğinde hicrette bulunamayanlar,  'öyle ise; biz de Mekke'ye gidip hicret ederek gelelim ve aynı mükâfaatı kazanmış olalım'  diye talepte bulunmuşlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz,  an itibarı ile hicret bitti, siz de kötülüklerden iyiliklere yönelin,  aynı mükâfat size de verilir, çünkü; böyle yapmanız da hicrettir, gerçek muhacir; Allah'ın yasakladıklarından sakınan kişidir' buyurmuştu. Peygamberimiz'in hüzünlenerek ayrıldığı Mekke şehri 630 yılında fethedilmiş,  632 yılında da Veda Haccı eda edilmiş ve böylece hicret eden müslümanlar için anavatanları Mekke'ye dönebilmelerinin önü de açılmıştı. Dolayısı ile  Peygamberimiz istese Mekke'ye dönüp orada ikamet edebilirdi.  Ancak  O; böyle yapmadı ve vefa örneği göstererek Medine'ye dönmeyi tercih etti. Çünkü vakti ile Mekkeliler, O'nun değerini bilmemişlerdi. Peygamberimiz şayet Mekke'de kalmış olsa; hicretten sonra kendisine kucak açan Medineli Ensar'a  -hâşâ Peygamberimiz, bundan münezzehtir/berîdir-  vefasızlık yapmış olurdu.
       Hz Ömer'in halife olduğu dönemde, olayların  Kameri/Ay/ Takvimi ile de tasnif edilebilmesi için bir düzenleme yapılarak 622 yılındaki 'Hicret', takvimin,  1 Muharrem de  senenin başlangıcı olarak kabul  edilmiş ve bunun için bu 'Kameri Yıl'a, 'Hicri Yıl' da dene gelmiştir.  İşte o  günden bugüne kadar tam 1444 sene geçti.  Biz olayları Hicri Takvimle, anlatırken,  'Hicretten Önce/H. Ö.'  ve  'Hicretten Sonra/H. S.  şu yılda'  diye ifade ediyoruz. 
        Herkesin 1444. Hicri yılı;  mübarek olsun..