Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


ILM-İ KIRAAT'TE  FARKLI OKUYUŞLAR

Ramazan Ayı içerisindeki bir iftar sonrasında TRT 2'de 'Tarih Söyleşileri' programı'nda  konuk oan İl Müftümüz  Prof. Dr, Mehmet Emin Maşalı Bey'i seyrettim.


Kendileri, 'İlm-i Kıraatte'ki Farklı Lehçelerdeki Okuyuş  Tarzlarının Tarihçesini' anlatmıştı. Ancak 'Filâsyon ve İzolasyon ile Vefa Destek Gurubu'nda çalışmanın yoğunluğundan  burada özetleyerek paylaşamamıştım. Epey zaman geçti, not almamıştım, aklımda kalanları eksik ve yanlışlarımla anlayabildiğim kadarı ile paylaşayım. Peygamberimizin onayından geçen sahabenin farklı okuyuş tarzları, tabiin ve tebe-i tabiine intikal etti. Sonra da bu okuyuş tarzları hicri  ikinci asırda kaleme alındı. Bu ilmin tedvini sırasında Mekke ve Medine gibi şehirleri temsilen birer tane imamın kıraat tarzı esas alınırken/daha doğrusu söz konusu şehirleri temsil edeceği açısından yeterli görünürken, Küfe'yi ancak üç tane imamın kıraat tarzı esas  alınarak temsil edileceği kanaat getirilmiş, böylece değişik bölgelerden de imamların okuyuş tarzlarının da eklenmesi ile  'Yedi Kırarat İmamının Okuyuş tarzları'  toplamında Kıraat-ı Seb'a oluşmuştur. Ancak sonradan gelen ulema, 'Kur'an yedi harf üzere nazil oldu' hadisinden hareketle 'İlm-i Kıraatte yedi imamın okuyuşu esas alındı' diye yanlış  anlaşılmaya neden olmamak için 'daha farklı okuyan kıraat imamları da var' düşüncesi ile farklı kıraat imamlarının okuyuşları da esas alınanarak on kıraat imamının farklı okunuşlarını içeren tarzda İlm-i Kıraat yerleşmiştir. Ülkemizde de yaygın olan tarz dedesi Cizreli olan İbnü'l Cezeri'nin Bursa'ya geldikten sonra ortaya koyduğu 'Kıraat-ı Seb'a' isimli eserinde ortaya koyduğu tarzdır. Öyle ki on  kıraat imamının okuyuş tarzına,  her imamın iki ravisinin de okuyuş tarzlarını eklenerek İlm-i Kıraatte toplamda yirmi imamın farklı okuyuşundan oluşan bir tarz oluşmuştur.  İlk başlarda farklı yirmi imamın  okuyuş tarzlarını icra için, baştan sona  her imamın okuyuşunu müstakil  öğrenmek için  yirmi hatim  gerekiyordu. 'Bu usulle İlm-i Kıraati tahsil çok zaman alacağı' düşüncesi ile İbnu'l Cezeri Kıraat-ı Seb'a  isimli eserinde belirlediği 'her ayet üzerinde yirmi İmam ve ikişer ravilerinin farklı okuyuş tarzlarının uygulaması şekli  ile tek bir hatimle bu ilmin eğitiminin imkânlığını ortaya koydu.  Bu ilmin tahsilinde İstanbul ve Mısır Tariki ismi ile iki metod var. Ancak Mısır Tariki sanki Mısır'ın İlm-i Kıraat metodu imiş gibi yanlış bir algı var.  Oysa ki, her iki tarik de,  iki asır arayla İstanbul'a gelen iki karinin metot farklılığından oluşuyor.  Burada bir açıklama yapılmadı ama sanıyorum ki -yanılıyorsam lütfen düzeltilsin-  her iki tarik yani İstanbul ve Mısır Tariki,  Kıraat İmamı ve ravileri kendi usullerinde takdim ve te'hirle birbirlerinden ayrılıyorlar. Yani Mısır Tariki, mısırlılara has bir okuyuş tarzı değil, İstanbul Tarîki eğitiminden iki asır sonrasında Mısır'dan gelen ismini unuttuğum Kâri'nin bu ilmi öğretim metodudur.  Ülkemizde son asır içerisinde İstanbul Tariki, Abdurrahman Gürses'le, Mısır Tariki de merhum  Esikbacak İsmail Efendi ve özellikle de -babamın da kendisinden Trabzon'da bu ilmi tahsil ettiği- merhum Mehmet Rüştü Aşıkkutlu ile beraber yürütüldü. Bu ilimler unutulmasın diye Tayyar Altıkulaç Diyanet İşleri  Başkanlığı döneminde Haseki'de bu iki tarik üzere öğrenciler yetiştirmiş ve bu iki üstadın da katıldıkları icazet törenine Fatih'te bendeniz de babamla beraber katılmıştım. Bir de ameli mezheplere mensup olanlar,  gittikleri yerlere esas aldıkları imamların okuyuş metotlarını da getirdikleri için o bölgelerdeki İlm-i Kıraat  tarzları,  ameli mezhep imamlarına göre şekillenmiştir. Yalnız şöyle bir durum var,  Prof. Dr. İsmail Karaçam bize -ki bu bilgi  'Kur'an-ı Kerim'in  Nuzülü ve Okunma Kaideleri' simli kitabında da var-, 'Kur'an, farklı okuyuşlar tarzında mı nazil oldu?  Yoksa Kur'an nazil olurken belirli kabilelerin bazı kelimelerin telâffuzunda zorlanmaları üzerine Peygamberimizin  'bu okuyuş tarzları da anlam bozulmadığı için geçerlidir' diyerek onay vermesinden mi kaynaklandı? tarzındaki iki anlayışın yer aldığı ancak 'Kur'an'ın farklı okunuş tarzı ile nazil olduğu' görüşünün baz alındığıni söylemişti. Ancak Müftü Bey'den, 'kıraat farklılıklarının  sahabenin farklı telaffuzunun Peygamberimizin onayı ile ortaya çıkmıştır' şeklinde bir tespitini anladım. Yanılıyorsam; lütfen düzeltsinler.  Kur'an Tilavetinde İstanbul Tavrı var. Kârilere önemli bir tavsiyede de bulunuldu,  'Kur'an'ın dili arapça olduğu için  fonetik yani harflerin telaffuzu açısından Arap Tavrı baz alınmalı,  uygulama yönünde ise bizim musikimiz ön plana çıkartılmalıdır.  Oysa ki bizim okuyucular tam tersini yapıyorlar, yani harflerin mahreç bölgelerinden çıkartılması tarzında bir Türk Tavrını, icra esnasında musiki açısından da Arap Tavrını esas alıyorlar. Örneğin siz  Kahire Tavrını esas alabilirsiniz,  bunun bir şablonu vardır uygulama kolaydır ama İstanbul Tavrını uygulama bağlamında tecvit kaidelerini bozmayacak şekilde musikiyi de ekleyerek  icra edebilirsiniz. Yani 'İstanbul Tavrı motamot  şöyledir' diyemezsiniz.

Umarım, yanlış özetlemedim ve arada  bazı açıklamalar da yaptım. Hata ettiğim yerlerde Prof. Dr. Mehmet Emin Maşalı Hocamız'dan  özür diler, yanlışlarımın düzeltilmesini beklerim. Verdikleri bilgiler için teşekkürler. Mısır ve İstanbul Tariki üzerine İlm-i Kıraat eğitimi halen Haseki Eğitim Merkezi'nde, Marmara İlâhiyat gibi bazı fakültelerde ve belirli Kâriler tarafından özel olarak verilmektedir.