Öyle sağanak şeklinde değilse de ahmakıslatan türünden biraz daha fazlaca yağıyordu. Gelip geçenler palto veya pardösüsünün yakalarını kaldırmış, korunmaya çalışıyor, fötr şapkalılar, kasket kullananlar ve bere takanlar görülüyordu. Meydan da nerede ise kimse yoktu. Bu yağmurda kimler niçin meydanda olacaktı ki. Güvercinler bile kaybolmuştu, hiç biri görünmüyor, zaman zaman martıların denize dalıp çıkıyordu. Meydandaki direklerden bazılarında eskimiş, bez afişler asılıyor, bezlerden sızan yağmur suları şıp şıp damlıyordu.
Ağır adımlarla gelen bir adam direklerden birinin yanına geldi, yaslandı direğe, başında fötr şapkası, elinde bir baston, omzundan asılmış bir çanta hiçbir şey yokmuş gibi rahat hareket ediyordu. Şöyle bir aranıverdi. Ellerini cebine sokup, çıkardı bir şey arandığı belliydi. Nitekim iç cebinden çıkardığı paketten bir sigara alıp yaktı. Son sigarasıydı, paketi parmakları ile büküp attı. Yaktığı sigarasından derin bir kaç nefes çektikten sonra elini aşağıya indirdi. Sanki dünyayı umursamıyordu. Direğe yaslandığı gibi kaldı. Tek yaptığı sigarayı ağzına götürmek ve bir iki nefes çektikten sonra tekrar dalıp gitmek!
Adamın derdi neydi? Kim bilir! Belki bir aile faciası, belki de bir başka dram. Kim karar verebilirdi ki! Saatlerce aynı yerde aynı şekilde duruyor, belli belirsiz bir noktaya bakıyordu. Sanki beklediği birisi vardı ve onu umursamıyor gibiydi. Hah! İşte beklediği geldi galiba! Yok yok beklediği olamazdı. Gelen yağmurdan sırılsıklam olmuş bir kedi idi… Oysa kediler yağmurlu havalarda kuytu yerleri tercih ederlerdi. Bu kedi de adam gibi dünyasını şaşırmış olmalı. Kedi miyavlayarak, boynunu büktü ve adamın ayakları arasında dolaşmaya, adama yanaşarak ben geldim der gibi hareket etmeye devam ediyordu. Adam bir süre kediyi seyredip durdu. Sonra hareketlendi ve cebinden bir şey çıkarıp kediye uzattı. Kedi boynunu uzatıp adamın eline doğru, vermek istediği her neyse kokladıktan sonra iki patisi ile paçalarına sarıldı. Adam elini cebine atıp bir avuç çıkarıp kedinin önüne bıraktı. Kedi aç olmalıydı ki sessizce yemeğe başladı. Adamın verdiği kedi mamasıydı her halde…
Kedi yiyor, adam seyrediyor, vakitler ilerliyordu. Adam yağmur altında sırılsıklamdı. Yağmur iliklerine kadar işlemiş, fötr şapkasının kenarlarından yağmur suları damlıyordu. Gelen gidenler, görenler ya da seyredenler umurunda değildi. Adam kendi dünyasında yaşar gibiydi. Hiç bir şeyden habersizmiş gibi hareket ediyordu. Dikkat çeken tarafı, iki de bir ellerini cebine sokması, bir şeyler araması sonra yine eski pozisyonuna dönmesiydi. Öyle bir an geldi ki hareketlendi ama cebinden çıkardığı bir kaç kağıt parçasına göz attıktan sonra ortadan ikiye bölüm yere atması ve dönüp gitmesiydi.
Adam ağır adımlarla çarşıya yöneldi, kedi kendisini takip ediyordu. Adam durunca duruyor, yürüyünce adamı takip ediyordu. Adam yavaş yavaş fırına yöneldi. Kapıdan baktı, içeri girmedi bir süre. Alış veriş yapanları seyretti, onlar çıkınca başı yende içeri girdi, sağına soluna bakındı bir süre. Tezgâhtar, “Ne istiyorsun” diye sordu, şöyle yarım yamalak bir baktı. Hiç yanıt vermedi. Yan taraftaki kara tahtaya baktı “Askı da 13 ekmek” yazıyordu. Sadece eliyle üç işareti yaptı. Tezgâhtar üç ekmeği poşete koyup uzatırken “daha fazla da alabilirsin” dedi. Eliyle bu kad ar yeter işareti yaptı ve tezgâhtarın yüzüne bakmadan poşeti alıp çıktı. Elbette ki eve gidiyor, kedi de onu takip ediyordu.
Bir süre sonra adam hızlı adımlarla meydana geldi. Bir bildiği olmalıydı. Ya ruh hali darmadağın olmuş, ya da beklentileri gerçekleşmemiş, ya da bir başka sorunu vardı. Saatlerce yaslanıp durduğu direğin dibine gidip aranmaya başladı. Neyi arıyordu. Hava kararmış, aradığını elektrik direğinin cılız ışığı altında bulacaktı. Önceleri bir şey bulamadı, sonra eğilip elleri ile arandı ve suların içinde adeta eriyecek hale gelmiş olan kağıt parçalarını bulup aldı.
Kağıtları eline alan adam doğruca eve gitti, hiç konuşmadı. Arayıp bulduğu kağıt parçlarını önce kuruttu, sonra da birleştirdi ve birkaç kez okudu. Gözlerinden birkaç damla yaş geldi, kağırt parçalarından birine günün tarihini yazıp, kütüphanesinde bulunan kitaplardan birinin arasına koydu. Kağıt parçasında; “Ölümle yaşam arasında tercih yapmam gerek yapamıyorum. Covid denilen hastalık nedeni ile İşimi kaybettim. Cebimde, elimde, eşimde ne varsa kullandık. Artık ne ev kirası, ne diğer faturaları ödeyecek durumum kalmadı. Kedi maması ile yaşamaktansa ölmek evladır, başka çarem yok!… Ya eşim, ya çocuklarım”
Kendi kendine söylendi; yapamadım, kıyamadım kendime, kadınım sen varsın, çocuklarım var, kedimiz var. Hepimiz Allaha emanet.