Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


GÜZÎDE KULÜPLERİMİZ'İN TARİHİ VE YÖNETİCİLERİMİZ

Türkiye'de spor kulüplerinin federe olmasında, 1903 yılında Beşiktaş'ın 'atletizm branşını' açarak federe ilk sıradadır.


Yani BJK'nın bu federeliği, jimnastik branşı ile oldu. Onun için Beşiktaş spor kulübüne BJK/Beşiktaş Jimnastik Kulübü denir. Çünkü bu isimlendirme, spor alanına 'jimnastik branşı' ile adım attığı içindir. Beşiktaş'ın futbol branşı ise 1915'li yıllardadır. Ülkemizde ilk defa federe olan futbol kulüp ise; 1905 yılında Galatasaray'ın futbol branşı   kurulması iledir. Bildiğimiz gibi Galatasaray Futbol Kulübü, Ali Sami Yen ve arkadaşları tarafından Galatasaray lisesinde 'Avrupa takımlarını yenmek amacıyla' kurulmuştur. Sonradan Anadolu yakasında 1907 yılında Fenerbahçe futbol kulübü kurulmuştur. Bir rivayete göre de Galatasaray'dan ayrılan bir kısım üye Kadıköy'e geçerek orada 1907 yılında Fenerbahçe kulübünü kurmuştur. Öyle ki Papazın Çayırında -bugünkü Şükrü Saraçoğlu'nun yeri papazın çayırıydı- yaptıkları maçlar hala daha yaşlılar tarafından anlatılır. Îstanbul'daki bu üç takımın öncülük ettiği bu rekabetli yıllarda Trabzon'da da İdmanocağı ve İdmangücü ile futbol maçları düzenleniyordu. İzmir'de Göztepe, Altay ve İzmirspor, Ankara'da Gençlerbirliği ve Ankaragücü gibi takımlar sonraki yıllarda söz konusu şehirlerde futbol oynadılar. 1940 yılında da Sarıyersporumuz kurularak Boğaziçinde futbol müsabakaları oynandı. Bu alanda, Beykoz, Adalet, Vefa, Kadırga, Karagümrük, Süleymaniye gibi takımların isimlerini de hatırlamamak olmaz. Bu güzide kulüplerimiz sonraki yıllarda diğer spor branşlarını da açtılar.

       Bildiğimiz gibi ülkemiz itilaf devletleri tarafından işgal edilmişti. Çanakkale'de Almanya ile ittifak kurmuş ve İngiltere, Fransa, Avustralya, Yeni Zelanda ve İtalya gibi İtilaf devletleri karşısında 250.000 küsür şehid vererek Çanakkale'yi kazandık. Onların boğazından geçmesini engelledik, ancak 16 Mart 1920 tarihinde İtilaf Devletleri İstanbul'a girdiler. İstanbul 6 Ekim 1923 tarihine kadar işgal altında kaldı. Allah o günleri bir daha göstermesin. Fenerbahçe Spor Kulübü o günlerde Taksim Meydanında olan 'Taksim Stadı'nda işgal kuvvetleri karması ile bir futbol karşılaşması yapmıştı. İlk devreyi işgal kuvvetleri 1-0 önde bitirmişti. Maçın ikinci devresinde Fenerbahçe attığı iki golle maçı 2-1 almıştı. Adeta bir Milli Maç havasında geçen ve i'ğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalıkta' maçı seyreden İstanbul halkı o gün sevinçten uçuyordu. Öyle ki Fenerbahçe'li futbolcuları omuzlarını alarak İstiklal Caddesi boyunca yürüyerek ta tünele kadar taşımış, oradan tramvaya bindirerek Karaköy'e indirmiş ve vapurla Kadıköy'e uğurlamıştı. İstanbul’da adeta baştan başa bir bayram havası esiyordu. Fenerbahçe futbol takımının asıl rengi 'Sarı Beyaz'dı. Biz Sarıyer Spor Kulübü olarak dönemin başkanı merhum İbrahim Balcı ve sekreter Suat Uysallarla beraber Fenerbahçe'nin eski beyefendi futbolcusu Serkan Acar'ın müdürü olduğu dönemde açıldığının ikinci günü Fenerbahçe Müzesini gezmiştik. Fenerbahçe'nin bu Müzesi eski maraton diye tabir edilen tribünler girişindedir. Buraya gidenler ve müzeye gezenler görecekler ki; Fenerbahçe'nin asıl rengi 'Sarı Beyaz'dı. Ancak o günlerde İstanbul işgal edildiği için 'beyaz' renk matem renklerinden olan 'lacivert'e dönüştürülmüş ve Fenerbahçe'nin rengi 'Sarı Lacivert' halini almıştır. Yani Fenerbahçe'nin böyle bir tarihi var. Saray'a servis yaparak yolcu taşıyan o günkü arabaların şoförleri tarafından kurulan Beşiktaş'ın da asıl rengi 'Kırmızı Beyaz'dı. İstanbul'un itilâf devletleri tarafından işgalinden dolayı bir üzüntü vesilesi olarak 'Kırmızı' renk, 'Siyah'la yer değiştirmiş ve 'Siyah' renk 'Beyaz' renge yerini bırakmış ve Beşiktaşın rengi böylece 'Siyah Beyaz' olmuştur.  Yani Fenerbahçe'nin ve Beşiktaş'ın böyle bir tarihleri var.

Gerek Fenerbahçe ve gerekse Beşiktaş'ın müzesini gezenler bu anlattıklarımı belgeleri ile rahatlıkla görebilirler. Hatta Fenerbahçeli antrenör, futbolcu ve yöneticilerin o günlerde maçlara giderken tramvaya bindikleri biletler ve Taksim Stadı'ndaki işgal kuvvetleri ile yapacakları maça giderken tramvaya ve vapura attıkları biletler, Fenerbahçe Müzesinde sergileniyor. Müzedeki bu standları gezerken duygulanmamanız elde değil. Evet Fenerbahçe'nin böyle şanlı bir tarihi var. Çanakkale'de ve İstiklal Savaşında verilen şehidlerin isimleri var. Bu müzede formaları da sergileniyor.

Fenerbahçe'nin tarihinde çok beyefendi başkanlar ve yöneticiler geldi geçti. Faruk Ilgaz, Tahsin Kaya, Şükrü Saraçoğlu gibi nice beyefendi isimler geldi geçti. Şu andaki başkan ve yöneticiler de beyefendi, kültürlü. Hatta centilmen de. Ancak biraz heyecanlılar. Anlıyorum, camiaları şampiyonluk bekliyor. Ancak ve ancak, biraz daha sakin olmalılar.  Çünkü son dönemlerdeki başkan ve yöneticilerin söylem ve eylemleri çok geriyor. BJK'da da çok beyefendi başkanlar geldi geçti. Merhum Süleyman Seba'ya saygı duymayan var mı? Başkan ve yöneticileri 'Galatasaray Kültürü'nün bir gereği olarak genelde beyefendilik timsali olan  Galatasaray'da da adaba mugayir konuşan başkan oldu. Bir şampiyonluk sonrası Galatasaray Adasındaki kutlamada alkolün de dozajını kaçırdıktan sonra ekranlara canlı olarak yansıyan 'Galatasaraylı olmayanlar ölsün' gibi talihsiz açıklama, sonradan özür dilenmiş olsa da gerçekten Galatasaray tarihi açısından bir talihsizlikti. Galatasaray tarihinde Çanakkale Savaşı yıllarında kurulmuş olduģu Galatasaray Lisesi'nin mezun vermediği ve hepsinin şehid olduğunu biliyoruz. Galatasaray'ın da böyle anlı ve şanlı bir tarihi var.     

      Son zamanlarda ne oluyor da futbolda hep kaos oluyor?  Bunun cevabı irdelemeli. Eskiden de futbol profesyonelce oynanıyor ve futbolcular bu işi meslek olarak icra ediyordu. Ancak o dönemlerde yöneticiler futbolcuların paralarını ceplerinden veriyordu.  Parası olan yönetici oluyor ve karşılığı olmayan bir para kulübe verilemiyordu. Günümüzde ise, ancak sponsor olarak kulüplere yardımda bulunabiliyorsunuz. Böylece kayıt dışı paranın da bir şekilde önüne geçilmiş oluyor. Çünkü yayın gelirleri ve reklam gelirleri var. Günümüzde ise isim yapmak ve gündemde olmak arzusu olanlar başkan ve yönetici oluyor gibi gözüküyor. Böylece kulüpler adına şöhret kazanılmış oluyor. Hani 'Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu' diye bir söz var ya. İşte öyle bir şey.  Sporun futbol alanı sanayileşti. Dünyada neredeyse on milyar dolara yakın bir pasta bu alanda dönüyor ve ülkemizde de futbola yüz elli milyon dolarlık bir değer biçilmiş durumda. Endüstriyel hale gelen futboldaki bu pastayı kapmak için her yol mübah kabul ediliyor. Özellikle büyük takımlarda kendilerini camialarına karşı sorumlu hissedenler değişik yollar deniyor ve bu uğurda 'her yol mübah kabul ediliyor'. 

      Son iki ay spor kamuoyunu son Cumhuriyetin yüzüncü yılındaki Süper Kupa maçı meşgul etti. Futbol Federasyonu 'gelir getirsin, futbol kulüpleri para kazansın' diye Suudi Arabistan'da oynanmasına karar verdiği yüzüncü yıl Süper Kupa maçını Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a aldı ki Cumhuriyetin yüzüncü yılındaki bu karar doğru değildi. En doğru olan karar, bu maçın Ankara'da oynanmasıydı. Samsun da olabilirdi. Sonuçta  Suudi Arabistan'da oynanması gereken maçta da sorun çıktı ve süper kupa maçı oynanmadı.  Çünkü daha önce Suudili yetkililerle yapılan protokol aşılmak istendi. Onlar da buna izin vermediler. Adamlar vahhabi ve Peygamberimizin kabrini bile neredeyse yıkacaklar. Onlara gòre 'Müslümanlar Peygamberimizin kabrini ziyerette ifrada kaçıyor ve şirke düşüyor'. Peygamberimizin kabrini ziyareti sakıncalı gören zihniyet, Mustafa Kemal'in resminin basılı olduğu tişörtle ısınmaya çıkılmasını kabul eder mi? Nihayetinde bunu kabul etmediler ve Fenerbahçe oynamaya yanaşmadı, Galatasaray da buna uydu, süper kupa maçı oynanmadan Riyad'dan geri dönüldü. Sonrasında Süper Kupa maçı için 6 Nisan'da Urfa'da oynanması kararı alındı.  Fenerbahçe futbol takımı da 'Yunanistan'da Olimpiakos’la Avrupa Kupası maçımız var' diye süper kupa maçının ertelenmesini talep etti. Futbol Federasyonu da Fenerbahçe yönetiminin bu talebini takvim sıkışık diye kabul etmedi ve 'öyleyse biz de maça U19 takımıyla çıkarız' dedi. Sonuçta Fenerbahçe süper kupa maçına bu şekilde çıktı ve maçta  1-0 mağlupken takımı sahadan çekti. Yani hep olay, hep olay. Bence burada tek bir amaç var. O da şudur,  şayet Fenerbahçe dün A takımıyla  maça çıksa ve yenilseydi; teknik heyet ve futbolcular üzerinde psikolojik bir travma oluşacak, ligdeki Galatasarayla Ali Samiyen Kompleksindeki maçı kazanma şansları azalacaktı. Tabi bu kendilerine göre bir düşüncedir. Çünkü Fenerbahçe tamamen Lig şampiyonluğuna odaklanmış durumdadır. 96 yılında 1 puan gerideyken Trabzon'da Trabzonspor'u çeşitli psikolojik manevralarla 2-1 yenerek puan olarak öne geçip liderliģi aldıktan sonra şampiyon oldukları yılı tekerrür ettirmek istiyorlar. Fenerbahçe iki puan geride olmasına rağmen maçı alıp 1 puan öne geçerek bir hafta sonraki maçı da kazanıp şampiyon olmak istiyor. Bu gayet doğal. Tek amaçları bu ve buraya odaklanmış durumdalar. Bunun için psikolojik manevralara başladılar. Bundan dolayı dünkü maça da çıkmadılar. Şu anda Fenerbahçe'nin çok aklı başında yöneticileri ve dinamikleri var ve sessiz durumdalar. Ama gelecek günlerde bu işin faturasını Fenerbahçe'nin başkan ve yönetimine keseceklerini düşünüyorum. Zaman bunu gösterecek. Yaşayıp göreceğiz. 

       Sporun futbol alanı centilmenlikten mahrum olan düşüncelerin eyleme dönüştürülmeye çalışıldığı yer haline geldi. Dün de Futbol Federasyonu ani bir kararla, Avrupa Şampiyonası'ndan sonra '18 Temmuz'daki mali genel kurulu seçimli genel kurul' haline dönüştürerek seçim kararı aldı.

Futbolda kalite o kadar düştü ki çocukluk yıllarında hatırlıyorum, Milli Takım'ın maçı olduğu dönemlerde bir hafta önceden heyecanlanırdık. Kahvehanelerde -o zaman evlerimizde televizyon yoktu- maç seyrederken çıt çıkartmaz televizyona karşısına sessizlik halinde maç seyrederdik. Yendiğimizde sevinir, sevinçten uçardık. Şimdi ise kimse maç seyretmiyor. Hem de Milli Takım'ın maçları dahil. Ligimizde zaten kalite yok. 

       Son sözüm şudur. Eskiden yöneticiler kulüplere hizmet ederken amaç 'kulüplerin başarısı' idi. Şimdi ise amaç, sanki sadece kendi başarıları oldu. Böylece kulüpleri araç olarak görüyorlar 

Eski centilmen, beyefendi, kültürlü yöneticiler aranıyor. İşi ehil olanlar teslim almadıktan sonra da futbol yerlerde sürünmeye devam edecek gibi görünüyor. 

       Eski başkan ve yöneticileri arıyoruz.