Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


'GÜNEŞ' DE 'BİZİM İÇİN, AY' DA, ANCAK...

Başlıkla neyi kastettiğim; belki ilk aşamada anlaşılmayabilir. Bu yüzden hemen ifade edeyim;  yıl sonu ve takvim konusu üzerinde duracağım.


Çünkü; Güneş kendine özgü bir yerde akıp gider. Îşte bu; azîz ve alîm olan Allah'ın takdiridir'' (Yasin, 36/ 38) ve  'Ay için de bir takım menzil/yörünge tayin ettik. Nihâyet o, eğri hurma dalı/hilàl gibi' olur da geri döner' (Yasin, 36/39) ayetleri bendenizi böyle bir ifadeye zorunlu kılıyor.         

       Kur'an-i Kerim'de şöyle bir ayet var, 'Allah katında gökler ve yer  yaratıldığı zaman Allah'ın kitabında/yazısına göre ayların sayısı on iki idi. Bunlardan dördü de haram aylarıdır' (Tevbe, 9/36).  Kur'an-ı Kerim'deki bu ifade bize açıkça şunu anlatıyor.  Gökler ve yer oluşturulduğu zaman sene içerisindeki ayların sayısı; 'on iki' idi. Âyete göre Yüce Yaratıcı'nın gönderdiği ilk vahiyde de bu bilgi vardı. Elbette bilim dünyasında bunu kabul etmeyenler vardır. Lâkin bana göre o dönemdeki astronotlar/gök bilimciler/coğrafyacılar söz konusu âyetten de hareketle yaptıkları deneylerin sonunda Dünyanın Güneş etrafındaki dönüş süresinin 365 gün ve 6 saat olduğu sonucuna vardılar. Buna aynı zamanda bir Güneş Yılı deniyor. Dünya, Güneş'in etrafında üç yüz altmış beş günde dönerken Ay da Dünya'nın etrafında dönerek bu süreyi 354 günde tamamlıyor ve Güneş'in etrafında Dünya ile beraber on iki devir yapıyorlar ki ayların sayısı da buradan geliyor.  Ay'ın dünya etrafında dönerken güneşin etrafındaki dönüşünden oluşan üç yüz elli dört günlük süreye de biz Kamerî Yıl  yani 'Ay Takvimi' diyoruz. Bir de; sene başlangıcı 14 Ocak olan ve bir dönem kullanılan 'Rûmî Takvim' var ve şimdilik bu konuya girmiyorum. İnsanlık; zaman içerisinde 'olayları tarihleri ile tanımlamak' düşüncesi ile Güneş Takvimi üzerinde bir düzenlemeye gitti. Bu noktada şöyle düşünüldü, 'biz bir nokta belirleyerek bunu 'sıfır'/'0' kabul edelim, başlangıç noktası bu olsun ve buna da 'Milad/İsa'nın Doğumu' diyelim'. Başka bir ifade ile gayr-i Müslimler/Hristiyanlar; Hz. İsa'nın Doğumunu itibari olarak sıfır olarak -çünkü Hz. İsa'nın doğum günü kesin değil- kabul etmiş,  öncesine M. Ö./ 'Mîlâttan Önce' ve sonrasına da M. S./ 'Milattan Sonra',  ya da İ. Ö./"İsa'dan Önce" ve İ. S./"İsa'dan Sonra" ifadelerini kullana geldiler.  İşte milâttan beri binlerce sene geçti ve 2023 yılına geldik. Şmdi  'Güneş/Miladi Takvim' aylarını burada saymak; herhalde komik olur. Çünkü 'Ocak Ayı' ile başlayıp 'Aralık Ayı' ile biten bu ayların isimlerini bilmeyenimiz yoktur. Bu nedenle sadece çocukluk dönemimden aklımda kalan bir hatırayı zikretmekle yetineyim. İlkokula başladığımız dönemde birinci sınıfta öğrenci iken daha ilk hafa 'Hayat Bilgisi Dersi'nde ay ve mevsimlerin isimlerini öğrenmiştik. O dönemde akrabalarımızdan okur ve yazarlığı olmayan birisi evde çocuklarından öğrendiği mevsimlerin isimlerini; 'İlkbahar',  'Yaz bahar', 'Sonbahar', 'Kış bahar' diye sayardı. Bu latifeden sonra konumuza dönerek şöyle devam etmek istiyorum.   

       Peygamberimizin vefatından sonra 634- 644 yılları arasında on yıl süre ile ikinci halife/devlet başkanı olarak görev yapan Hz Ömer; 'olayları tarihten beri zaten kullanıla gelen 'Kameri/Ay Takvimi ile de tanımlamak için' bir düzenleme yapmıştı. Hz. Ömer'in ortak akıl ile aldığı karar gereği takvim başlangıcı olarak 'Peygamberimiz ve Müslümanların Mekke'den Yesrib'e/Medine'ye mîlâdî 622 yılında yapmış oldukları hicret, sene başlangıcı olarak da Muharrem ayı kabul edilmşti. İşte O tarihten bu yana tam 1444 yıl geçti ve an itibarı ile bin dört yüz kırk dördüncü hicri  yılda ve Cemàziye'l Âhîr ayındayız.  Bundan dolayı asıl adı 'Kameri/Ay Yılı' olan bu takvime müslümanlar arasındaki yaygın ifadesi ile 'Hicri Takvim' de denmektedir. Buna dayanarak olaylar anlatılırken 'Hicri şu tarihte gerçekleşti' anlamında 'H. Ö./Hicretten Önce şu tarihte' ve 'H.S./ Hicretten Sonra şu tarihte' ifadeleri kullanılır. 'Kameri/Hicri Takvim ayları'; Muharrem, Safer, Rebiü'l Evvel, Rbîu'l Âhîr, Cemâziye'l Evvel, Cemâziye'l Âhır, Recep, Şaban, Ramazan  Şevval, Zilkâde ve Zilhicce'dir.

Zaten Hicri Takvim; Miladi Takvimden on bir gün eksik olduğu için 'Hicri Takvim'i 'Milâdi Takvim' içerisinde düşündüğümüzde, her yıl on bir gün öne doğru bir kayma yaptığını görürüz.   Ramazan Ayı'nın da her yıl on bir gün öne doğru gelmesi de bundan dolayıdır. 

       Şimdiye kadar söylediklerimiz hep teknik bilgilerdi. Şimdi de yazımızda amaçladığımız konuya dönelim. Yazımın başlığını 'Güneş de Bizim İçin, Ay da, Ancak' diye attım. Nedeni de; bize hem 'Güneş Takvimi/Miladi Takvim' ve hem de 'Kameri/Hicri Takvim'in gerekli olmasıdıır.  Çünkü bu takvimler; daha önce de belirttiğimiz gibi Dünya ve Ay'ın Güneş'le olan hareketlerinden oluşturulmuştur. Güneş; bizi ısıtıyor, sebze ve meyveler büyüyor, bizler de onlardan yiyerek besleniyoruz. Ayrıca farz namazlarımızı da Güneş'in hareketlerine göre kılıyoruz. Güneşin doğuşundan önceki bir saat içerisinde 'Sabah Namazı'nı, güneşin cisimlerin gölgesinin olmadığı tam tepe noktasına geldiği anda 'Öğle Namazı'nı, bir cismin gölgesinin kendi boyu kadar ya da  iki misli olunca 'İkindi Namazı'nı, güneş batınca 'Akşam Namazı'nı ve hava biraz kararınca da 'Yatsı Namazı'nı kılıyoruz. 'Ay' da; geceleyin bizi aydınlatıyor. Denizcilerimiz özellikle de balıkçılarımız ve her birimiz, 'Ay akşamdan ışıktır' türkü sözümüzde de anlatıldığı gibi geceleyin ay ışığından yararlanıyoruz. Bunun yanında Rebiu'l Evvel ayının 'On İkinci Gecesi' 'Peygamberimizin Doğum Yıldönümü'nü kutluyor, Ramazan Ayında oruç tutuyor, Zilhicce Ayı'nda haccımızı îfa ediyor ve kurban kesiyor,  Muharrem ayında da 'Aşûre Günü'nü kutluyoruz. Bunun için Kur'an-ı Kerim'de, '..  Güneş ve Ay da  Allah'ın ayetlerindendir' (Rum,  41/37) buyrulmuştur. Anlaşıldığı üzere Yüce Yaratıcı;  "onlardan yararlanalım diye" yaşadığımız evren içerisinde 'Güneş' ve Ay'ı yaratmış olması; O'nun Âyeti/Sünneti/Değişmez bir yasasıdır. 

       Gördüğümüz gibi 'Hicri Takvimin başlangıcı olarak Peygamberimizin hicreti, miladi takvimin başlangıcı olarak da Hz. Îsa'nın doğumu baz alınıyor. Hristiyanlardan Katolik olanlar; Hz. İsa'nın doğumunu 25 Aralık, Ortodoks Hristiyanlar ise 5 Ocak gününde kutluyor.  Ancak sene başlangıcı olarak da herkes gibi Ocak ayının birinci gününü kabul ediyorlar.       

       Her milàdi sene başlangıcı geldiğinde çok konuşulan bir husus var, 'bu hocalar da, her şeye karşı' diye. Oysa ki bizler Kur'an-ı Kerim'de yasaklanmış ve herkesçe de malum olan hususların işlenmesini eleştiriyoruz ki herhangi bir Müslüman söz konusu yanlışları sadece milâdi sene başlangıcında değil, hiçbir zaman işlememelidir. Şu hususlara da dikkat etmelidir. Hristiyanların milâdi sene başlangıcında çam ağacı bulundurmalarındaki neden; onlarca  'Hz İsa'nın Mesih olarak çam ağacına inecek olduğu' anlayışıdır ki bu da yanlıştır.  Çünkü Hz. İsa; Kur'an-ı Kerim'e göre vefat etmiştir. Bir diğer yanlış da; aslında bir denizci ve mezarı Antalya Demre'de olan Aziz Nikolas'n Hristiyanların inancına göre 'uğur getirdiği ve  yılbaşında çocuklara hediye dağıttığı' için 'Noel Baba' diye kabul edilip onun şeklinin canlandırılıyor olmasıdır. İki asır önce başlayan ve günümüzde de devam eden ve Mehmet Akif'in, 'Medeniyet dediğin, tek kişi kalmış canavar' diye eleştirdiği haçlı seferlerini düzenleyen batı dünyasının saldırıları ve ülkemiz üzerindeki oyunlarına karşı ne de güzel birliktelik oluşturuyor ve onlara karşı çıkıyoruz. Bu uğurda geçmişten bugüne milyonlarca şehîd verdik. Öyle görünüyor ki onların bu kötü emelleri bitmeyecek ve bugünden  yarına gerektiğinde onların necis emellerini bertaraf etmek için hep beraber/yek vücut halinde mücâdele edeceğiz. Bizler; onların bu saldırılarına karşı çıkarken söz konusu gece onların örf ve adetlerini 'onlara tere satarcasına bizim de yaşıyor olmamız,, hem kendi iç dünyamızda bir çelişkiye düştüğümüzü gösteriyor ve hem de Peygamberimizin, 'kim bir topluma benze ise; O da onlardandır' ikazına da duyarsız kalmış oluyoruz.

       Yüce Yaratıcı'nın bizlerin lehine olmak üzere evren içerisinde yer verdiği gezegenlerden, 'Dünya', 'Güneş' ' ve söz konusu iki gezegenin hareketlerinden oluşturulan 'Miladi Takvim'le kimsenin alıp veremediği  yok. Dünya ile iletişimi sağlamak için 'Miladi Takvimi' ve belirli ibadetlerimizi eda edebilmemiz için de 'Hicri Takvim'i kullanmak zorundayız.

       Yeter ki; belirli günahlar işlenmesin..