Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


EVET 'HIRSIZIN DA SUÇU VAR' AMA..

       Gün geçmiyor ki yeni bir tartışma konusu ile uyanmayalım. Dün de ünlü bir sanatçımızın bir şarkısı ile gündeme geldi. Şarkının adı da 'cahil Adem ve Havva ya söyle' imiş.  Söz konusu sanatçımızın kılibindeki sözler de ölen bir vokalistine aitmiş ve o da söz konusu sözleri şarkı yapmış. 


 Elbette 'cahil Adem ve Havvaya Söyle' ssözleri olumsuz tepki alacaktı. Çünkü konu müslümanlarca değer yargısıdır. Aynı zamanda kitap gönderilen diğer dinler için de önemlidir. Dolayısı ile insan katılmasa bile belli kişiler için önemli olan değer yargıları ile çalışmaz.  Bu durum aynı zamanda sosyo-pisikolojik bilgi eksikliğini gündeme getiriyor. Her ne ise,  yine de olayı Hz Aliye atfedilen 'kişi bilmediğine düşmandır' sözü kabilinden değerlendirmek lazım. Nasrettin Hoca'nın 'hırsızın hiç mi suçu yok?' latifesinde olduğu gibi bu kadının da elbette suçu var ama oran bakımından  çok fazla değil. Bana gòre ağırlıktaki oranla suç, bizimdir. Yani suç ağırlıkta dini eğitim ve öğretimini yapan kurumlarımızın ve de din hizmetini yapan bizlerindir. Söz konusu bu kadın tahmin ediyorum ki, 'bütün bilgilerin Adem'e öğretildiği' (Bakara Suresi, 31. ayet) ve Neml Suresi'nin 38. ayetinde anlatılan 'Belkıs'ın tahtının nakledilmesi' hadiselerinin vukuu ve bu gibi konuların Kur'an'da yazdığını bilmiyor. Onun için bizler işe öncelikle eğitim ve öğretim kurumlarından başlamamız lazım. Epeyce oldu, bir televizyon şöyle duyurular yapıyordu, 'Kur'an Mekke'de nazil oldu, İstanbul'da yazıldı ve Kahire'de okundu' diye. Ben de o zamanlar çok kızmıştım.  Çünkü bu söz bilimsel açıdan eksik ve yanlışlarla dolu idi. Çünkü Kur'an;  Mekke ve Medine dönemlerinde nazil olmuştu.  Evet İstanbul'daki hattatlarımızın öneminin gündeme getirilmesi açısından  'Kur'an, İstanbul'a yazıldı' denmişti.  Ancak Kur'an  sadece Kahire'de okunmadı. İlm-i Kaat'teki on imam ve iki de ravilerinin farklı telâffuz  tarzlarıyla oluşan 'İstanbul Tariki' ve Kahire Kıraat tarzı da 'Mısîr Tarîki' olarak İstanbul'dan nneşv ü nema buldu. Bizim çok ünlü karllerimiz oldu ki başka bir yazıda buna değiniriz. Sadece  yirmi üç yıl önce  vefat eden ve bana göre bu dünyanın bir daha benzerini bile göremeyeceği  Kurra Hafız İsmail Biçer'i hatırlatmakla yetineyim. İşte o günlerde bazı gazete ve internet sitelerinde, o televizyonun duyurusundaki eksiklikleri düzeltip, 'Kur'an'ın Anlaşılması Sorunu' başlıklı bir yazı yazmıştım.  Evet eğitim ve öğretim kurumlarımızda bu da gerekli. Ancak  'Kur'an'ın telaffuzu ve kıraati' ile ilgili verdiğimiz emeğin onda birini Kur'an'ın anlaşılmasına ayırmıyoruz. Gayretimiz ve say'imiz hep 'Hafızlık Imam Hatip Lisesi,  Hafızlık Kur'an Kursu' çercevesinde dönüyor. Çok güzel, bunlar da olsun, ben de iyi okuyucuları dinlemeye bayılıyorum. Ancak 'Kur'an'ı Anlama İmam Hatip Lisesi ve Kuran'ı Anlama Kur'an Kursu' kurduğumuzu henüz duyamadım.  Soz konusu şekilde bu kurumlarda yetişen bizler de gittiğimiz yerlerde ve programlarda 'oku Yasin Suresin  ve geç'  yapıyoruz. Meselâ,Çanakkale ve Sarıkamış şehidlerine -sanki sehidlerin bizim okuduğumuz Kur'an'a ihtiyacı var, aksine bizim onların bizlere haklarını helal etmelerine ihtiacımız var- sadece  hatim kampanyaları düzenlemekle yetiniyoruz. Ramazan aylarında da bazı televizyonler, 'okuduğun hatim sayısını bildir, Kadir Gecesi falanca hoca duasını yapacak'  programları yapıyor. Yani kısacası milleti oyalıyoruz. Genelde Kur'an-ı Kerim ve özelde de Yasin ve Mülk Suresi ne diyor?  be kardeşim, bunu anlattığımız yok. 
Mehmet Akif demiyor mu? 
'İbret olmaz mı bize, her gün okuruz ezber de, Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde? Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur'an'ın,
 Ama hiçbirimiz kaydında değiliz mananın.
 Ya açar bakarız Nazm-ı Celil'in yaprağına,
 Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına. İnmemiştir Kur'an şunu hakkıyla bilin,
 Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için'.
 
Necip Fazıl'ın sanırım,
 ''Eczanede ama hangi rafta şişede?
 Kur'an ki tek ilaçtır, ama örümcekli köşede'.

       Ben gittiğim cenaze törenlerinde Yasin ve Mülk suresini okuyor sonunda da üç beş ayet açıklama yapıyorum. Emekli bir Kuvvet Komutanı Paşamız bana demişti ki, çok güzel yapıyorsun, ancak açıklamayı Yasin Suresi'ni bitirince değil sayfa sayfa yap, kopukluk olmasın'.  Artık ben de öyle yapıyorum. Geçende İASKF/İstanbul  Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu'nun İstinye'deki binasının konferans salonunda Başkan Ali Düşmez Bey ki aynı zamanda TFF Başkanvekili'dir,  isteği ile spor dünyasından vefat edenlerle ilgili bir arkadaşla beraber Yasin Suresi okuduk, orada birkaç tane ayet açıklaması da yaptım,  çok olumlu eleştiriler oldu. Pandemi'den önce camilerde mukabele okuduğumuz dönemlerde 'her sayfadan bir ayet açıklaması yapıyordum, bir defasında Ramazan Ayı'nnda mukabeleyi bitirince sormuştum, 'Kur'an'da ne var?' diye. Bir hanımefendi şu cevabı vermişti, 'ne yok ki?'.  Ferdi görevlerden aile bireylerin davranıßlarına, miras hukukundan ticari hayata, devletlerarası ilişkilere, ay ve güneşin yörüngelerinden evrenin hareket halinde oluşuna vs. kadar her konudan bahsediyor dedi.  Halen vatsap  üzerinden İstanbul dışında olan iki kişi ile bu çalışmamız sürüyor. Sanatçı, iş dünyası ve sosyetik kesimler,  cenaze törenleri için Kur'an okutmaya inanın bizden daha çok önem veriyorlar. İşte onların davet ettikleri mekânlara  gittiğimizde, Yasin oku, al parayı git değil de, Kur'an'dan bazı açıklamalar da yapabilirsek; onlara etkili olabiliriz. Bizim anlatımımızda ve bilgilerimizde suç var. Bu kadın niye suçlu olsun ki? Biz Hz Muhammed ümmi idi, okuma yazma bilmiyordu, cahildi'  diye anlatmıyor muyuz? Peygamberimiz gençliğinde ticaret yaptı, okuma yazma bilmiyordu da nasıl yaptı bu ticareti?.  Ümmi; 'anneye baģlı' demektir',  yani babası doğmadan önce vefat etmişti ve altı yaşına kadar onu  annesi büyütmüştü ve  malüm االام ''el- Üm', Kur'an'ın bir diğer adıdır ve bu bağlamda, Kur'an Hz Adem'den itibaren bütün kitapların ana esaslarını da içerdiği için 'ana hükümlere bağlı' demek. Biz, 'peygamberimiz vahiy gelmeden önce okuma yazma anlamında bir şey bilmiyordu' diye anlatırsak adamlar haydi haydi söyler. Hatta bu sanatçı da 'ben de Adem'e bilgiler öğretilmeden önceki dönemini kastettim'  diyebilir. İki hafta önce cumada 'tövbe' konusunu işliyorduk, sohbette peygamberlerin İsmet sıfatından bahsedince bir vatandaş, 'peygamberler de hata eder, ismet sıfatları olamaz' deyince, dikkat et, iftara etmiş olursun, sen Fetih Suresi'nin ikinci ayetini ne yapacaksın?,  "peygamberimizin geçmiş ve gelecekteki hatalardan korunduğu" söyleniyor, peygamberler ümmetlerine örnek olsunlar diye hatadan korundular, aksi takdirde ümmetlerinden onlara "siz önce kendi yaptıklarınıza bakın" diyenler olabilirdi, bu konuda sadece Kur'anda Mücadele ve Abese surelerinde iki konu var, buralardaki espiri de, "peygamberi bile ben hatadan koruyorum, benim korumam olmasa o da hata edebjlir, ey kullarım, hepiniz hata edebilirsiniz, siz haydi haydi dikkatli olun"dur'. Evet hırsızın da suçu var ama ancak esas suç tedbiri almayan bizlerindir. 

       Bakınız,  bugün Türkiye Cumhuriyeti tarihinde olmadığı kadar binlerce İmam Hatip Lisesi ve bu liselerde binlerce Meslek Dersleri öğretmenl var, on binlerce lisede mecburi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' Dersi  seçmeli Kur'an-ı Kerim, Hz Muhammed'in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler dersleri ve sanırım yüz bin civarında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni var. On binlerce cami ve yüz elli bin bin civarında müftü, vâiz, İmam, Müezzin ve Kur'an Kursu Öğretmeninden oluşan Din Görevlisi, milyonlarca İmam Hatip Lisesi ve yüz binlerce İlâhiyat Fakültesi mezunu var.  Yani her yeri biz yönetiyoruz, yön veriyoruz. Yetmiş yılından beri gündemi takip ediyorum, bugün  olduğu gibi şimdiye kadar hiçbir dönemde böyle saçma sapan ifadeleri kimse kullanmış değildi.  Bu şekli ile her tarafı cami ve İmam Hatip Lisesi yapsanız ne olur ki? Bunun için; Eğitim ve Öğretim müfredatını düzenlememiz lâzım. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi'nin müfredatı, çocukların Zihni gelişimleri dikkate alınarak ilkokuldan lise sona kadar Kur'an Meali olarak düzenlenmelidir. Yani insanlar,  'Kur'an'da ne anlatılıyor?' bir öğrensinler. Görsünler ki, 'bu kitapta şüphe yok/çelişki içermez' (Bakara Suresi, 2. ayet). Yani dünya ve ahiret mutluluğunu yakalayacağımız yegâne kaynak olduğunu öğrensinler. 
     Bir de, söylemlerimizle 'insanları ötekileştirmemeliyiz' diye düşünüyorum. Onlar dese de biz, yapıcı, öğretici ve  eğitici olmak zorundayız. Peygamberimizin savunma amaçlı olan Uhud Muharebesi'nde  ve hava değışıkliğı, dinlenme ve tebliğ amaçlı olan Taif Seferinde taßlandığında müşriklere beddua etmediği, 'ben lànetçi olarak değil, Allah'ın yoluna davetçi olarak gönderildim, Allahım onları af etsin, çünkü onlar bilmiyorlar'  dediği gibi. Çünkü metod O'nun uygulaması. Bana göre bazı kişiler, 'ötekileştirildiklerini' düşünerek,  inatlaşıyor ve bu tür söylemleri gündeme getiriyorlar. Çünkü başka güçleri olmadığı için, 'ben de senin değerlerine söylüyorum' der gibiler. Yapılacak olan, asla şiddetle cevap vermek değildir. Böyle bir yol ne Kur'anda var ve  ne peygamberimizin uygulamasında. Kur'an'da önerilen yöntem; bilmeyenleri, sadece  bilgi ile buluşturmaktır. Çünkü bu tarz; sorunları çözmeye yeter ve artar..