Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


EN HÜZÜNLÜ GÜNLERİMDEN BİRİYDİ

Doksan sekiz yılında çok hüzünlü bir günüm olmuştu. Mart ayının da yirmi altıncı günü idi.


Çünkü o gün Hafız Üstad İsmail Biçer ve Hafız Yusuf Gebzeli'nin vefat haberini almıştım. Aslında peşinen şunu söylemek gerekir ki şayet üstad Hafız Hasan Akkuş olmasaydı İsmail Biçer'i dünya tanımayacaktı. Ve bu dünya O'nun benzerini bile bir daha  göremeyecek diyemeyecektim. Ve Hafız Yusuf Gebzeli, geç tanınmış olsa da, 'zamanında keşfedilseydi dünyada pavarotti diye birisi olmayacaktı' denemeyecekti. 

       Evet O'nu unutmamız mümkün değil. Hatıralarıyla yaşıyoruz. Günümüzde herkes O'nun gibi okumaya ve O'nu taklid etmeye calşıyor. Ülke sathında bir 'İsmail Biçer Tarzı Okuyuşu' artık yerleşmiş durumda.  Kurra Üstad Hafız İsmail Biçer'in iki büyük otorite hocası var. Elbette ki ilk hocası Hafızlığını yaptığı hocasıdır. Ancak burada alanlarında meşhur olan hocalarından bahsedeceğim. İlki ve esas hocası O'nu ilk keşfeden ellili ve altmışlı yılların Nuriosmaniye Camii İmam-Hatibi merhum Üstad Hasan Akkuş 'tur. Bir program sebebi ile Bolu Göynük'e gider Hasan Akkuş Üstad. Hafızlığını yeni bitiren İsmail Biçer, o zaman on yaşlarındadır ve bu programda Kur'an-ı Kerim tilavet eder. İşte bu okuyuşuyla Hasan Akkuş Hoca'nın dikkatini çeker ve o İsmail Biçer'i Nuriosmaniye Kur'an Kursu'na getirerek kendisine "Tecvid ve Ta'lim" okutur.

Mevlidhan Hafız Aziz Bahriyeli bir televizyonun canlı yayınında şöyle anlatmıştı, 'Bir gün Kadıköy Osmanağa Camii'nde Mevlid ve Kur'an-ı Kerim ziyafeti vardı, Nuriosmaniye Camii imam Hatibi Hafız Hasan Akkuş hocamız beni de davet etmiş ve şöyle demişti, "Sana bugün birisini dinleteceğim, bu genç çok farklı, onu Göynük'ten alıp getirdim". Evet İsmail Biçer İstanbul'da cemaatin huzurunda Kur'an-ı Kerim tilàvetini ilk defa Kadıköy Osman Ağa Camii'nde icra etmişti ve ben de buna tanık olmuştum, aman Allah'ım o ne okuyuştu, olamaz böyle bir şey demiştim'.

       İsmail Biçer İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun olduktan sonra Edirnekapı Mihrişah Sultan Camiinde müezzin olarak göreve başlamıştı. Kurra Hafız Hasan Akkuş olmasa bugün belki de İsmail Biçer olmayacak ve kendisini tanımayacaktık. Hasan Akkuş Üstad vefat edince  merhum Abdurrahman Gürses hocalarından ikincisi oldu. Onu Edirnekapı Mihrişah Sultan Camiinden Bayezid Camiine aldı ve O'na "Aşere Takrib ve Tayyibe"   okuttu. O'nun da yetişmesinde elbette emeği büyük. Kendisine Haseki Eğitim Merkezi'nde öğrenci olmak, hac yolculuğu gibi özel toplantılarda bulunmak ve çay sohbetlerine girecek kadar ağabey kardeş ilişkisinde bulunmak imkanlarım olduğu için hem Yüce Yaratıcı'ya şükrediyor, bu durumun Allah'ın bir lütfu olarak görüyor ve kendimi de şanslı hissediyorum. Üstadı ilk defa İstanbul İmam Hatip Lisesi'nde öğrenci iken sanıyorum lise ikinci sınıfta idim yani yetmiş altı yılı Fatih Camiinden TRT'nin canlı yayınladığı mevlid programı ile canlı olarak gördüm. Daha önce kendisini radyodan dinler ve hayran olurdum. Bu programda her zaman olduğu gibi ilk Aşr-ı Şerifi okumuş ve kendisine hayranlığım bir o kadar daha artmıştı. Sonra Marmara Ilahiyat'ta talebe oldum, askerlik ve sonrası. Bu süre zarfında kendisini gâh Bayezid Camiine giderek ve gâh da  o zamanların deyimi ile 'İnanç Dünyası', Iiftara Doğru', 'Sahur' ve 'Mevlid programları' ile dinledim. Vakta ki 'Haseki Eğitim Merkezi Müftü ve Vaizler İhtisas Kursu'na yedinci dönem kursiyer olarak gidince -ki hazırlık dönemi ve seksen dokuz yılı idi-, Abdurrahman Gürses Üstad'dan sonra Kur'an-ı Kerim dersimize İsmail Biçer üstadımız gelmişti. Derse ilk geldiğinde kendisine, 'hocam sizden bir istirhamımız var, sizi yıllardır ekranlardan seyrediyoruz, bize canlı

 bir Aşr-ı Şerif okur musunuz?' deyince, 'Estağfurullah, tabi' diyerek hemen okumuştu. Derken o yıl Suriye ve Ürdün uzerinden karayolu ile hacce gittik. Kendisi 257. kafilenin başkani idi. Bizim 251. kafilenin başkanı da İstanbul Merkez Vaizi Hasan Botanlıoğlu idi. Ben de her iki  kafilenin sözcüsü gibi idim ve elimdeki seyyar megafonla anonsları yapıyordum. Vatan caddesinden hareket edince hep aynı mekanlarda  mola veriyorduk ve iki kafileyi tek hale getirmiş yani vahdet-i kafile yapmıştık. Konyada aynı otelde kalmıştık, ancak Akdenize inince kendisi Tarsus'ta kalmayı tercih etmişti biz ise İskenderunda. Bu arada Ashab-ı Kehf Camiinde akşam namaznıı kıldırışı, sonrasında okuduğu Haşr Suresi'nin son üç ayetlerinin tilâvetini ve sonrasında bana, 'Ahmet bizim kafileyi de anons et, toplansınlar' deyişi bugün gibi kulaklarımda çınlıyor ve halâ daha gözlerimin önünde. Cilvegözü'nden çıkarken 'bir daha sizden ayrılmayacağım'  demişti bize İsmail Biçer Hocamız. Suriye'nin meşhur Hıms sehrinde sekiz saat kalmıştık ve ziyaretler gerçekleştirmiştık. Şam'a girerken sehrin en merkezi yerinde trafik tıkanmıştı ve otobüslerden inerek teretuarın uzerinde oturmuştuk, trafiğin açılması tam on beş dakika sürmüştü ve biz bu sürede sohbet etmiştik. İşte bu anı da hiç unutmuyorum. Şamda Emeviye Camii'ne ziyarete gitmiştik. Ürdün üzerinden devam eden  seyahat güzergâhımız gereği önce Medine'ye gitmiştik. Hocamız bizi evimize her ziyarete geldiğinde kendisine hizmet eder ikramda bulunur ve bundan büyük zevk alırdık. Burada belirtmeliyim ki, ben bu kadar tevazu/alçakgönüllülük hayatımda görmemiştim. İsmail Biçer bize şöyle derdi, 'Asla özel bir yemek hazırlamayın, siz ne yiyorsanız bana da ondan verin, sade bir çorba bile yeter'. Ve de 'bir Kur'an okur musunuz hocam?' dediğimizde asla kırmaz ve hemen okurdu. Hac görevi sırasında, bir bölge sorumlusu kendisini şeklen tanımadığı için bir talebini yapmamıştı, sonra  bu kişinin İsmail Biçer olduğunu öğrenince de hemen düzeltmek istemişti, ama hocamız ona, 'İsme değil, herkese iyi davranmasını' söyleyerek o görevliye kızmıştı.  Medine'den ayrılıp Mekke'ye gitmiştik ve bu durum aynı şekilde devam etmişti. Bir ara aramızda şöyle karar almıştık, 'Ayıp oluyor, üstadı bir de biz ziyaret edelim'. Dediğimiz gibi yapmış ve hocamızın kaldığı otele gitmiştik, kendisi istirahat ediyordu, hemen kalktı ve  'kahvaltıyı biz hazırlayalım ısrarımıza'  hocamız asla razı olmamıştı ve kendi elleri ile bize kahvaltı hazırlamıştı. İsmail Biçer Üstad Arafat'ta bayağı grip olduğu ve sesi müsait olmadığı halde 'hep o anı bekliyoruz' diye ve 'bizim gönlümüzü de  yapmak için' kendisini zorlayarak merkezi programda Kur'an-ı Kerim okumuştu. Bu sırada çadırda konuşanlara, 'biz sabahtan beri bu anı bekliyoruz, siz ise konuşuyorsunuz' diye çıkışmıştım ki çadırınıza gelince kafile başkanımız Hasan Botanlıoğlu kendisine,  'Ahmet hacıları kötü fırçaladı' demişti. Bu sırada Hasan Botanlıoğlu hocamız'a 'dayı' ünvanını verilmiş, ilk yeğen  üye  de İsmail Biçerdi. Ve belirli bir denemeden sonra da yeğen üyeliğine kabuller yapılıyordu. Ben de stajerliğimi bitirip Mekke'de üyeliğe kabul edilmiştim ve bunu bir ziyafetle kutlamıştık. Böyle lâtifeli anlar da yaşamıştık. Her ne ise kara yolu ile İstanbul'a dönünce Haseki'de sınıfımızda arkadaşlara benim için, 'Ahmet bize çok hizmet etti, teşekkür ediyorum' gibi sitayişli cümleler kullanmıştı. Ben de kendisine Mekke'den satın aldığım küçük teyp olduğunu ve kendisinden  bir aşr da burada dinlemek istediğimizi söyledim, kendisi de Nisa Süresindeki, 'her nerede olsanız ölüm sizi yakalar..'  diye başlayıp devam eden 78-81. ayetleri okumustu. Hocamızı Rumelikavak'a bir cemaatimizin babasının anma programına çağırmıştık. Söz konusu programda İsmail Coşar ve Salim Gözütok da kendisine eşlik etmişlerdi. Programda İsmail Coşar'a ezan okutmuştuk, hocamız da namazı kıldırmıştı. Programda da aşr ve mevlidin 'Tevhid Bahri'ni okumuştu. İmam Hatip Liselerinin kuruluşunun kırk üçüncü yılında Ensar Vakfı Cemal Reşit Rey salonunda bilimsel bir program hazırlamıştı. Üstadın orada programın açılışında ve İstanbul Dedeman Otel'de 'İkinci Avrasya Din Şurası'nın açılışında okuduğu muhteşem kıraatleri ise asla unutmuyorum. Gerçekten benim dinlediğim en enfes okuyuşlardı bunlar. 

      Ve acı gün gelip çatmasın mı. Yirmi altı  Mart doksan sekizde İsmail Biçer Üstadın vefat ettiği haberini televizyondan dinleyince şok oldum. Babamın cenazesinde  O'nun cenazesinde ağladığım kadar ağlamamıstım.  Bayezid Camii'ndeki cenaze töreninde Dr. Tayyar Altıkulaç, 'Türkiye en büyük yıldızını kaybetti, Türkiye en büyük okuyucusunu kaybetti, babamın cenazesinde bile bu kadar ağlamadım' demişti. Hafız Celal Yılmaz ise ağlayarak, 'İsmail Biçer Kur'an okuduğunda hocası Abdurrahman Gürses'in eğilerek elini öpmek istediğini gördüm' demişti. Marmara İlâhiyat'ta Kur'an-i Kerim hocamız Prof. Dr. İsmail Karaçam, 'İsmail Biçer bu okulda  bizim de öğrencimiz oldu, o hiçbir makama tenezzül etmesin düz okusun yine insanı mest eder, Allah onu bu iş için yarattı, ama ekranda vücuh yapmamalı, zira millet anlamıyor ve şaşırdığını sanıyor' derdi. İsmail Biçer üstadımız bize, 'Bana milyon lira verseniz anında batırırım, çünkü ticaretten anlamam ve ben bu iş dışında başka bir şey yapamam' derdi. Onu Ankara'daki bir okuyucu taklid ediyordu. Bir defasında babam Kurra Hafız Mehmed Nuri Bekâroğlu'nun Trabzon'da Mehmed Rüştü Aşıkkutlu'dan aşere takribden arkadaşı Hacıbayram Camii İmam Hatibi Kurra Hafız Fikret Lâtifoğlu'na, 'hocam söyleyin de o hoca  İsmail Biçer'i taklid etmesin, kendisi gibi okusun, zira komik oluyor' dediğimde bana, 'doğru söylüyorsun, İsmail Biçer'i, Ismail Biçer de taklid edemez demişti. Tunus'ta birinci olduğu Kur'an Tilaveti yarışmasında İranlı iki  okuyucu feragat ederek  kendi sürelerini ona vermişler. Hatta kendisine, 'latin harfleri ile Kur'an'ı böyle nasil okuyorsun?' demişler ve O da cebindeki Kur'an-ı Kerim'i göstermiş ve şaşkınlık içerisinde, 'Türkiye'de boyle eğitim var mı?' diyerek hayretlerini dile getirmişler. Mekke ve Medine'de okunan ezanları ve imamların kıraatini beğenmiyorduk. Hocamıza Mescid-i Nebevi'nin yanında  'kendisinin Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi'de namaz kıldırma ve Kur'an Tılâvet etme  imkânının olmamasının; müslümanlar için talihsizlik olduğunu' söylemiştik. O da, 'Estağfurullah ama bu cihazlarla Süleymaniyenin müezzini âmâ Mustafa burada ezan okusun, vallahi milleti yere yatırır' diye cevap vermişti. İsmail Biçer Hocamızın kıymetini bilebildik mi? Elbette bilemedik. Yahu İsmail Biçer elinde hacıların pasaportlarını onaylatmak için hudutta kuyruğa girer mi? Gerçi çok işini biz yapıyorduk ama o dönemdeki başkanlık yetkililerini eleştiriyorum. İsmail Biçer, 'asansöre önce o niye bindi, onun odası daha iyi..' diye kavga eden ciğeri beş para etmeyen adamlarla muhatap edilir mi be kardeşim?  İsmail Biçer, Diyanet İşleri Başkanının yanında sadece Arafat Vakfesi programında Kur'an okumak için gelir be kardeşim. O'na özel bir şöför ve koruma tahsis edilmeli değil mi idi?  Bir de bize Mekke'de anlatmıştı. Seksen yılında Tayyar Altıkulaç Diyanet İşleri Başkanı olduğu dönemde 'İlâhiyat mezunu imamları İstanbul dışına göndermek kararı' almıştı. Bu doğrultuda üstadımıza, 'sen İstanbulda çok kaldın, seni Bolu eğitim merkezine gönderelim' deyince hocamız da kendisine, 'hocam iyi olmaz' diyerek üstü kapalı  istifa tehdidinde  bulunmuş. Ismail Biçer Hocamız, Eminönü Müftüsü'nün eşini kaybettiği kazayı bize Haseki'de şöyle anlatmış ve şöyle demişti, 'Müftü bey, önündeki arabayı sollamak istemiş, karşıdan gelen arabayı görünce de, ikilemde kalarak frene basmış, oysaki duraklamayıp devam etse önündeki arabayı sollayabilecek ve karşıdan gelen araba ile çarpışmayacaktı, maalesef tereddüt etmesi kazayı kaçınılmaz hale getirdi ve acı son geldi'. Ve hocamız Bandırma yolunda maaalesef  aynı tarz bir kaza yaptı, kendisi ve arkasında oturan Hafız Yusuf Gebzeli'nin vefatını getirdi. Yanında oturan Hafız Fevzi Mısır ve arkasındaki Hafîz Amir Ateş de yaralanarak kurtuldular. Îsmail Biçer'in Bayezid Meydanı'ndaki cenaze namazından sonra Edirnekapı şehitliğinde ebedi istirakgâhına verildi. Defin sırasında Yasin Süresinin ilk sayfası üstadın kendi sesinden dinletildi, ikinci sayfayı oğlu Hafız Furkan Biçer okudu, sürelerden sonra duaya geçildi. Ünlü duahanımız merhum Hafız Adem Erim kısa bir konuşma yaptı ve şöyle dedi, 'Peygamberimiz döneminde Kur'an Tilâveti'nde Abdullah ibni Mes'ud ne ise günümüzde İsmail Biçer O'dur, Peygamberimiz döneminde ezan okumada Bilâl-i Habeşi ne ise, günümüzde Yusuf Gebzeli O'dur'. Ve sonra da duayı yaptı, akabinde ikindi vaktinde Üsküdar'daki Yusuf Gebzeli'nin cenazesi için Üsküdar'ın yolunu tuttuk. Yusuf Gebzeli, şöhreti elli yaşından sonra yakalayanlardandı. Kendisini ilk defa babamın İmam Hatip olduğu Pendik Muhammediye Camii'nde tanımıştım. Babam gripten yatıyordu ve Yusuf Gebzeli davetli olarak geldiği bir programda mevlidin bahirlerini tek başına okumuştu. Programda aşr-ı şerifleri ağabeyim Hafız Mehmet Bekâroğlu ve ben de süreleri okumuştum. Marmara İlâhiyatta öğrenci iken Cuma namazlarını Yusuf Gebzeli'nin iç ezanlarını dinlemek için Üsküdar Valide Camiine gider ve kılardık. Aman Allahım, bu ne okuyuş ve bunlar  ne nağmelerdi? Bugünkü telefonlar yok ki kayda alabilseydim. Seksen üç yılı idi, Ayasofya'nın arkasındaki mescid bir Cuma günü ibadete açılmıştı. Bayezid Camii İmam Hatibi Kurra Hafız Abdurrahman Gürses namazı kıldırmış ve hutbeyi de îrad etmişti. Öncesinde de öndeki iki minareden merhum Hafız Yusuf Gebzeli ve Fatih Camii müezzinlerinden merhum Hafîz Şerif Duman Nam-ı Diğer 'Köse' çifte ezan okumuşlardı. Marmara İlâhiyat'ta doktora devam döneminde ortak dersler aldığım sınıf arkadaşım ünlü bir neyzen, 'Yusuf Gebzeli şayet zamanında keşfedilseydi, dünyada pavarotti diye bir kişi olmazdı' demişti. Çünkü kendisi ile beraber avrupaya konserlere gidiyorlardı ve kendisini bu şekilde yakından tanımıştı. Bir defasında televizyondan canlı seyretmiştim, pavarotti batı müziği, Yusuf Gebzeli ise ünlü bu neyzen sınıf arkadaşımın ney taksimi eşliğinde Türk Tasavvuf musikisinden örnekler sunmuş ve bu programda pavarotti gölgede kalmıştı. Hafız İsmail Coşar yakın arkadaşı İsmail Biçer Üstadın cenazesinde ısrarlara rağmen Kur'an okumamıştı, hatta Bayezid'deki cenazesine bile yaklaşamamış ve benim yanıma gelerek adeta yardım istercesine beraberce cenazenin yanına gitmiştik. Ama o İsmail Coşar Üsküdarda Yusuf Gebzeli'nin cenazesi öncesi camide Al-i İmran Süresi 103-110. ayetlerden oluşan Aşr-ı Şerif'i okumuştu ki sormayın. Ben duygu yüklü bu okuyuşu da asla unutamıyorum. Kurea Hafız İlhan Tok ve Kurra Hafîz Fikret Lâtifoğlu da gerçekten enfes tilâvetler icra etmişlerdi. Ve Hafız Yusuf Gebzeli Hocamız da cenaze namazından sonra Karacaahmet mezarlığında ebedi istirakgâhına verilmişti. Hafız İsmail Biçer hocamızı  ve Hafız Yusuf Gebzeli hocalarımızı unutmamız mümkün değil. Evet Yusuf Gebzeli, zamanında keşfedilemedi ve dünyada pavarotti ortaya çıktı. İnanıyorum ki, makamı; mutlaka Cennettir. Hele de İsmail Biçer üstadımızın, bana göre bu dünya bir daha benzerini bile göremeyecek.  Hatıralarıyla yaşıyor ve kendimi böyle avutuyorum. Kimse kusura bakmasın ama, Onu dinleyen bizlere, günümüzdeki bir kaç okuyucu dışındaki diğer güzel okuyucularımız çok yavan kalıyor.

       Evet, 'İsmail Biçer'in benzerini bir daha göremeyeceğiz. Her geçen gün hasreti artıyor. Makamı; şüphesiz ki; cennettir. Kendisi; aynı zamanda Fenerbahçe taraftarı idi. Ne mutlu bize ki O'nu canlı dinledik..