Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


EFSANELERİ ÖZLÜYORUZ

Sürmene Yeni Ay'dan -kendisinin Sarıyer Rumelikavak ikameti de var-  İzzet Saral Nam-ı Diğer Şükrü Saral Ağabey telefonda bana, 'önceki yazında  bahsettiğin  Duahan Adem Erim, yaptığı dualarda ne de güzel cümleler kullanıyordu, eskiden ne kâri ve mevlidhanlarımız vardı, onlardan da bahset' deyince ben de kendisinin musikişinas birisi olması hasebiyle onu kırmayarak konuya devam edeyim dedim.


  'Dua edin, icabet edeyim' (Mü'min/Gâfir, 40/60) ayetine göre dua etmek farzdır. 'Dua' kavramı, başlı başına bir makale konusudur. Ancak şimdilik şunu söylemekle yetinelim; dua iki aşamada yapılmalıdır ki kabul olsun. Bunlardan birincil olanı, gerçekleşmesini beklediğimiz ve  başarılı olmak istediğimiz alanda, 'Fiili Dua' yaparak gereken gayreti göstermek, diğeri de; 'ben elimden geleni yaptım, Allahım kabul et' diye Sözlü Dua'ya geçmektir. Duanın kabulü için elbette ki duahan olmaya gerek yoktur, çünkü duanın kabulündeki bir diğer şart; yakarışımızdaki samimiyettir. Bununla beraber dua sırasında kafiyeli cümlelere yer verilerek  Davüdî bir sesle dua edilmesi de; doğrusu duygularımızı kabartıyor. Bizim Yahya Eskişehirli, Âdem Erim ve Sadettin Evginer gibi müthiş duahanlarımız vardı. Seksenli yıllarda sahneye de uyarlanan Tarık Buğra'nın 'Küçük Ağa' romanının ismini taşıyan dizinin bazı bölümlerinde,  müsikiye vâkıf olması nedeni ile Kur'an-ı Kerim tilâvet ettirilen Hafız  Süleyman Arabulan; bazı mevlid programlarında dâvûdî ve kadife sesi ile dua da eder, Türkçeye vukûfiyeti ile de vurgulamaları pürüssüz yapardı. 
       Malüm olduğu üzere Kur'an-ı Kerim'in gönderilmesinden amaç; şüphesiz ki Yüce Yaratıcı'nın biz kullarına dünya ve âhirette mutlu olacağımız kuralları öğretmesidir. Çünkü Yüce Yaratıcı; Peygamberimiz ve Kur'an-ı Kerim'i bizim mutluluğumuz uğruna göndermiştir. Bunun için Asr-ı Saadet'ten beri Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasına  önem verilmiş, günümüzde de örgün ve yaygın eğitim kurumu müfredatlarında bu hassasiyet gösterilmektedir.  Peygamberimiz'in sahabeden Abdullah İbn-i Mesud'a, 'Ya Abdellah, bir miktar Kur'an tilâvet et de gönlümüz fershlasın' diye buyurması; Kur'an-ı Kerim tilâvetini sesi güzel olan bir kârîden dinlemenin önemini ve gönüllerimizin de buna ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor. Bunun için  Peygamberimiz döneminden itibaren Ilm-i Kıraate önem verilmiş,  Mısır'da Mustafa İsmâil, Abdü's Samed ve ülkemizde de Sadettin Kaynak, Hâfız Sâmi, Ali Üsküdarlı, Hasan Akkuş, Mehmet Rüştü Âşıkkutlu, Abdurrahman Gürses,  İsmâil Biçer gibi şöhretleri  kıtaları dolaşan kârîler yetişmiştir.  Trabzonda yetmişli yıllarda Mısır Tarîki üzere Aşere Takrib ve Tayyibe okutan Mehmed Rüştü Âşıkkutlu'nun talebesi ve Merkez Kur'an Kursu Öğreticisi Hafız Murat Köseoğlu, önceden İstanbul Bayezid ve sonradan Trabzon İskenderpaşa Camii İmam Hatibi Hafız Haydar Özak da müthiş kârilerdi. Merhum babam Hafız Mehmet Nuri Bekâroğlu ve Hâfız Nurettin Tuzlalı da iyi bir kârî ve mevlidhandı. Şunu da biliyoruz ki; Yüce Yaratıcı Hz. Davûd'u, ümmetinin sahip olduğu ses güzelliği üzerinde olağanüstü bir sesle bezemişti. Bu konuda Hz. Davûd okuduğunda, çevredeki varlık adına her şeyin etkilenip ona koro oluşturdukları anlatılır. Bunun için biz, güzel okuyan bir kârî ve mevlidhanı anlatırken, mübalâğa ederek/abartarak, 'adeta Davüdî bir sesle okudu'  ifadesini kullanarak, 'sanki Hz. Davûd gibi bir sesi vardı' demek isteriz.   Peygamberimiz,  'namaz vaktinin girdiğini îlân etmek ve müslümanları namazı edaya davet için'  ezan okuma görevini Bilâl-i Habeşî'ye/Habeşistan'lı/bugünkü Etiyopya'lı Bilâl'e tevdi etmesi; onun sesimin güzelliğinden dolayı idi. Çünkü Mehmed Âkif'in, 'bu ezanlar ki şehâdetleri dînin temeli..' diye özetlediği ezan; herkese bir davettir ve namaza gelen ve gelmeyen herkesi ilgilendirir. Onun için ezanı sesi güzel olanlar okumalıdır. Bu alanda ülkemizde, Yusuf Gebzeli, Şerif  Duman, İsmail Coşar ve Hafız Mustafa Başaran gibi kendi dönemlerinin Bilal-i Habeşi'leri yetişmiştir.     
       Halkımızın 'Kandil geceleri' diye telâffuz ettiği gecelerde yapılan mevlid programları; yetmişli yıllarda 'TRT Radyo 1'den nakledilirdi. Sonraki yıllar bu programlar tek televizyon kanalı olan TRT'den yayınlanmaya başladı -doksanlı yıllarda kurulan özel kanallar da bu çizgide progamlar gerçekleştirmektedir-  kuruldu ve ve bu durum doksanlı yıllara kadar devam etti.  Söz konusu yıllar ekran karşısına geçer, dikkatle mevlid programlarını takip eder, bu sırada sohbet edenlere kızar ve bu  programlardan büyük bir haz alırdık. Çünkü  bana göre bu dünyanın benzerini bile  bir daha göremeyeceği Büyük Üstad Hafız-ı Kurra İsmail Biçer, bazı İnanç Dünyası progamlarında okuyan Hafız Tayyar Altıkulaç ve her birisi hâfız olan Emin Işık,  İsmail Karaçam, Kâni Karaca, Mustafa Göl, Mehmet Ali Sarı, Demirhan Ünlü, Nihat Ulu, İsmail Coşar, Kadir Temel, Halil İbrahim Çanakkaleli,  Fevzi Mısır, ünlü bir neyzenimizin 'zamanında keşfedilmiş olsa dünyada Pavarotti diye bir kişi olmazdı' dediği Hafız Yusuf Gebzeli, Muharrem Arslantürk, Aziz Bahriyeli,  Mehmet Çevik, Mehmet Sevinç,  Ramazan Pakdil,  Hasan Yeşiller, İlhan Tok, Zeki Altın, Mahmut Hataylı, Mehmet Emin Güler, Şerif Duman Nam-ı Diğer Köse, İsmail Doruk Nam-ı Diğer 'Bülbül', Celâl Yılmaz, Fatih Çollak, Fikret Lâtifoğlu İsmail Doruk Nam-ı Diğer Bülbül,  İbrahim Peker gibi nice  kâri ve mevlidhanları,   Kadir Konya ve Sâlim Gözütok gibi okuyucuların olduğu Âmir Ateş ilahi grubunu seyredecektik. Bunlardan sadece  genç yaşta vefat eden Esat Geredeli ve elbetre eski kuşak olan Hâfız Sâmi, Sadettin Kaynak ve hocalarımızın hocası Ali Üsküdarlı gibi büyük üstadları canlı dinleyemedim, çünkü İstanbul'a geldiğimde onlar vefat etmişti ancak şu anda pek çoğu âhirete irtihal etmiş olan yukardaki isimlerin çoğunu canlı dinleme lütfuna eriştim. Allah; onlara rahmet eylesin, kendilerini büyük bir zevkle dinledik ve onlar gerçekten efsane okuyuculardı. 
      Son zamanlarda bu efsaneler kadar olmasa da iyi kârîlerimiz var. Ezan okuma konusuna da gereken önemi veriyoruz ve bu alanda da iyi olduğumuzu söyleyebiliriz.  Lâkin bir iki kişi müstesna olmak üzere mevlid okuyuşunda ise; çok başarılı olduğumuzu söyleyemem. Bu işin icrası sırasında efsane okuyucularımızdan kulak dağarcıklarımıza yerleşen akıcılık bazılarında yok ve vurgulamalarda  bazen hatalar da ortaya çıkabiliyor. Bir de okuyuş sırasında  'sesim daha çok çıksın diye bağırmak'; hoş olmayan bir görüntü oluşturduğu gibi müsîkideki 'meşk eğitimi'nin alınmadığı da batı dilindeki ifadesi 'detone' olmalarından hemen belli oluyor.  Yirmi yıl kadar oldu, 'Sarıyerliler Derneği', 'İnsanlar yaşarken de anılmalı' düşüncesi ile hayatta olan ünlü bestekarlarımızı davet ederek onların eserlerinin Yaşar Özel, Mustafa Sağyaşar gibi büyük sanatçılarımız tarafından icra edildiği bir gece düzenlemişti. Bu gecede geçen yıl vefat eden Yaşar Özel,  'bağırmadan Türk Sanat Musikisini icra eden sanatçımız'  diye takdim edilerek sahneye davet edilmişti. 
      Evet; her alanda olduğu gibi bizim alanda da eski efsaneler yetişmiyor ve her geçen gün onları arar oluyoruz. Bizler de, eski ilâhiyatçı hocalarımız gibi olamıyoruz. Çünkü, eski büyük hocalarımız; derinlemesine ilme sahiplerdi, biz ise çok yüzeysel bilgilerle yetiniyoruz. Bu durum sanki her alanda/her meslek gurubunda da böyle. Meselâ mûsikide Zeki Müren'i yetiştiremiyoruz. Bunun örneklerini diğer her meslek gurubu için de sayabiliriz.  İcrada hiç yeteneğim yok ama efsane kâri ve mevlidhanları canlı dinlemiş olmaktan kaynaklanıyor olabilir, çok iyi bir seyirci olduğumu düşünüyorum. 'Eski Efsaneler neden yetişmiyor?' konusuna gelince; burada şunlar söylenebilir. Bir defa 'eski efsaneleri geçemeyiz' anlayışı bizi etkisiz ve cesaretsiz kılıyor ve bu nedenle ümitsiz oluyoruz. Bir iki defa ekrana çıkınca ve seyircinin, 'ne kadar da müthiştin'  gibi övücü söylemleri bizi gevşetiyor, 'ben artık oldum' hissine kapılarak kendimizi geliştirmek için çalışmıyoruz. Bir de; televizyon kanalları aynı isimler üzerinde ısrar ediyor. Oysa ki Anadolu'nun değişik yerlerinde kenarda ve köşede kalmış çok iyi yeteneklerin keşfedilmesi  için çaba sarfedilmesi gerekir. Zaten isimlerini verdiğim efsanelerin çogü da Anadolu'dan İstanbul'a gelmişlerdi  Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığımız'ın görevlileri arasındaki, "Kur'an-ı Kerim ve Ezanı Güzel Okuma yarışmaları' ile Ramazan Ayı'nda  TRT ve Diyanet TV'de yayınlanan "Kur'an-ı Kerim'i Güzel Okuma Yarışması"  yeni yeteneklerin keşfedilmesine katkı sunmaktadır. 
       Özetle her meslek gurubunda iş ehline verilerek (Nisâ, 4/58) yetenekli isimler gün yüzüne çıkartılmalıdır. Kendi alanında yetenekli olanlar da, 'artık 'ben erdim ve piştim' hevasına kapılmadan her geçen gün, bir önceki güne nazaran çalışarak kendisini geliştirmelidir..

Yazıyı kaleme aldıktan sonra, Diyanet İşleri Başkanlığımız   bendeniz'i duymuş olacak ki -lâtife tabi-  eksik olduğumuz yön olan Mevlid Okuyuşu'nda yarışma düzenlediğ ve yakında Diyanet TV'de sòz konusu programları yayınlayacağını öğrendim. Bu da; çok sevindirici bir gelişmedir..