Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


DEVİRLERİ BİTTİ SANIYORDUM..

Bugün aslında yazmayı düşünmüyordum. Malum olduğu üzere herkeste olduğu gibi benim de dirayetimi ayakta tutacak neşem kalmadı. Ancak sonradan Marmara İlahiyattaki şimdi merhum olan bir hocamızın yaşadığı bir anısı aklıma gelince, kararımı son anda değiştirdim.


Söz konusu hocamız, bize seksen yılında Marmara İlahiyatta derste anlatmıştı. O'nun için, 'çok birikimlidir, insanlık ilminden yararlansın' denerek kendisini 'Son Havadis Gazetesi' İmtiyaz Sahibi ‘ne önermeleri üzerine 'Şeyhu'l Muarrirîn' konumundaki bu büyük gazeteci hocamızla yaptığı ilk görüşmede, 'bak, bizim gazetede öyle bir kural var ki, baban ölse o gün yazı gelecek, ancak sen öldüğünde yazı gelmez, o zaman da senin ölümün haber olur, bu kurala dayanabilirsen yazmaya başlıyorsun' demiş. Benim de bir huyum var; bir işi ya tam yaparım, ya da hiç yapmam ve yazıma müdahale edilmesini de asla istemem, bugün yazmaz isem; 'bir inkıta/kopma olursa soğuma olur' diye ara vermeden yazayım dedim. 

        Bu girişten sonra şimdi başlık üzerinden konuya başlayayım. İki konu var ki, bunların dönemlerinin bittiğini sanırdım. Bunlardan biri 'ölüm', diğeri de 'deprem' gerçeğidir. 

       Seksen dokuz yılında karayolu ile Suriye ve Ürdün üzerinden Hacc'e gittiğimizde bana göre bu dünyanın benzerini bile bir daha göremeyeceği Merhum Üstat İsmail Biçer Hocamız ile yan kafilelerde/O'nun ifadesi ile kardeş kafilelerde görevliler idik ve unutulmayacak hatıralarımızın dolu dolu olduğu bir ayımız beraber geçmişti. Öyle ki 'Şam'da trafik tıkandığı bir anda aşağıya inerek yolda tretuvarların üzerine oturarak yaptığımız sohbet', gözümün önünden hiç gitmiyor. Hac yolculuğundan döndükten sonra Haseki Eğitim Merkezinde kendisinden 'bize bir Kur'an-ı Kerim tilâvet etmesini' istemiştim. O da Nisa Suresi'nin 78. âyeti olan 'nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır, sarp ve sağlam kaleler içerisinde olsanız bile ' âyeti ile başlayan Aşr-ı Şerif'i okumuştu ki o dönem bugün akıllı telefonlar mesabesinde olan Mekke'den satın aldığım küçük teybime kaydını da yapmıştım. Kardeşi, kardeşinin eşi ve yeğeni trafik kazasında vefat eden bir hoca arkadaşıma taziye için telefon ettiğimde bana demişti ki, 'Ah be, Fatsa'da diyorum ki; İstanbul'da benim bir Ahmet Hocam var o derdi ki "ben babam ölene kadar ölüme inanmıyormuşum", hocam ben de ölüme şimdi inandım'. Hoca arkadaşımın anlattığına göre ben bu konuda şunu söylemiştim; şimdiye kadar herkes gibi ben de yüzlerce cenazeye katıldım, taziyede bulundum, ama tabirimi mazur görün 'ateş, düştüğü yeri yakar' anlamında söylüyorum,  sanki bir sanatçı gibi evlere girer ve çıkar ve ölümün bizim eve uğramayacağını sanırdım. Ne zaman ki babam öldü, yıkadım ve kendi ellerimle toprağa koydum, o zaman şöyle demiştim; bu ölüm gerçekten varmış, benim şimdiye kadar ölüme olan inancım sahteymiş, ölüme şimdi inandım,  oysa ki, ölümün devrinin geçtiğini sanırdım, çünkü; bana göre felçli olarak yatağında yatsa bile babam hiç ölmeyecekti.

       Devrinin kapandığı sandığım bir diğer konu da; deprem hususu idi. Geçmişte Erzincan Depreminde bin beş yüz civarında, Afyon Dinar Depreminde de yüzlerce insanımız vefat etmişti, ama ben halâ daha deprem olduğunun farkında deģildim. Ne zaman ki 17 Ağustos Körfez ve Yalova  kısa bir süre sonra da Düzce Kaynaşlı Depremi'ni yaşayınca dedim ki; bu depremler de benim sandığım gibi tarihte kalmamış ve ben yanılıyormuşum, meğer ki deprem her dönemde olabilirmiş. Şunu demek istiyorum ki, olayları 'İlme'l Yakîn' (Tekâsür Suresi, 5. âyet) çizgisinin ötesine geçip de 'Ayne'l Yakîn (Tekâsür Suresi, 7. âyet) olarak yaşamadıktan/bizzat tecrübe etmedikten sonra anlayamıyorsunuz. İnsan olarak böyle de bir yönümüz var, en azından benim var. 

       17 Ağustos Depremi'nin yıldönümünde deprem konusunda 'Her Seyi Gereği Üzere Yapmalı' başlıklı bir yazı kaleme almış ve detaylı açıdan konuya değinmiştim ki bu makalem, yazı arşivimdedir. Bugün bu konuya girmeyeceğim. Çünkü, gün; 'öyle oldu, böyle gitti' demenin günü değil, tam aksine yardımlaşmak ve yaraları sarmak günüdür.

       Acılar elbette karşılaştırılmamalıdır. Çünkü adı üzerinde bunların her biri acıdır. Fakat hepimizin bildiği gibi, Kahramanmaraş merkezli olan depremde, 'tarihin en büyük depremi' ile karşı karşıya kaldık.  Çünkü yüz ölçümü bu kadar geniş, on tane ili kapsayan ve art arda aynı şiddette iki deprem tarihte olmadı. Öyle ki bu deprem Doğu Karadeniz Bölgemiz'in illerini, Suriye, Lübnan gibi orta doğu ülkelerini ve Kuzey Afrika'yı bile salladı ve etkiledi. Bu nedenle depremde vefat edenlere, Allah'tan; rahmet ve ailelerine da sabır diliyorum. Enkaz altındaki vatandaşlarımıza da umarım sağlıklar içerisinde ulaşılabilir. 

       Bugün yapılacak olan; Mâide Siuresi'nin 2. âyetinde, 'iyiliklerde ve takvada yardımlaşın..' diye buyrulduğu gibi sadece ve sadece dayanışmaktır. Milletimiz, Mekke'den hicret eden muhacirlere Medineli Ensar'ın yardım ettiği gibi (Haşr Suresi, 9. âyet) bedeni ve mali yardımları ile seferber oldu. Milletimiz  yardımlaşırken de Peygamberimizin, 'Vücudumuzdaki bir organın rahatsızlığı diğer organlarımızı da olumsuz etkilemesi gibi kardeşimizin sıkıntısını hissetmemiz gerektiği'  ve 'Kendimiz için istediklerimizi başkaları için istemedikçe gerçek anlamda Mümin olunamayacağı'  düşüncesi ile yapıyor.  Ne kadar da güzel. Demek ki bu milletin genlerinde insânî/dînî olan bu güzel hasletler yer etmiş. Şu anda yapacağımız da, sadece bedenen ve mâlen/aynî ve nakdî yardımlarla yaraları sarmaya koşmaktır. Zaten herkes de bu yardımlara iştirak ediyor. Milletimizin âli cenaplığını görmek de; insanı mutlu ediyor. Müslüman ya da Gayr-i Müslim dünyadan da insani olarak yardıma koşulması da gerçekten alkışlanacak bir durum. Onlara da teşekkür ediyoruz.

       İnanın insan televizyona bile bakamıyor.  Elbette üzülüyoruz. Ama inanın ki 'çok üzüldüm' demeye bile insan utanıyor. Bu durumda insan  kendisini sanki 'görevimi yaptım' deme bedavacılığına sığınmış gibi hissediyor. Çünkü yapılacak olan; birlik ve beraberlik içerisinde yardımlaşmaktır. 

        Gerek nakdi/aynî olarak katkı sunan ve gerekse de bedeni ile kurtarma çalışmalarına katılan herkese teşekkürler.. 

       Çünkü Peygamberimizin müjdesi ile, 'insanların en hayırlısı; başkalarına faydalı olanıdır..