Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


ÇOCUKLARLA HASBİHAL

Çocukları yakaladığımda onlara böyle çetrefilli cümleler söylüyorum ki onlardan ilginç cevaplar alayım. Aşağıda örneklerini vereceğim. Bugün de iki tane kardeşle karşılaştım, birisi lisede diğeri ilkokulda okuyor.


     Benim denize girme sürerim yarım saat. Bir saati nadiren alır. Açıktan beş yüz metre gidiyorum ve geliyorum. Bu sadece yarım saatini alıyor. Pazar günleri gençler açıkta yarış motorları ile hava attıkları için sakatlık olmasın diye erkenden denize gittim. Ancak bugün denize giremedim. Limanın arkasında lâğım olmadığını anladığım dar bir alanda kurbağalar gibi yüzdüm ve hemen çıktım. Ama ben onu denize girmek kabul etmiyorum. Çünkü denize girdiğim yerlerde lağım akıyor. Lağımın içerisinden geçmem lazım açığa gitmek için,  ben de geçmedim. Yani bir kilometre yüzmeyince ben onu yüzümek kabul etmiyorum. Başta değindiğim konuya döneyim.


      Bugün öğle namazına Arnavutköy'den bir aile geldi. Çocukları ile biraz konuştum. Babaları da vardı. Annelerini kadınlar plajına getirmişler. Ağabey 10. sınıfa geçmiş ve mimar olmak istiyor. 'Futbolcu olmak isteyen ilkokulda okuyan kardeşine dedim ki, 'hangi takımı tutuyorsun?'. O da 'ilk önce Beşiktaş'ı, sonra Trabzonspor'u, sonra Fenerbahçe'yi tuttum, baktım ki Fenerbahçe şampiyon olamıyor Galatasaraylı oldum, büyüyünce Galatasaray'da defansta oynayacağım' dedi. Ona meydan'a astığımız Galatasaray bayrağını gördün mü? diye sordum o da 'evet, güzel olmuş' dedi. Sınıflarında önceden bir tane Fenerbahçe ve bir tane de Trabzonsporlu varmış ama o Trabzonsporlu da Galatasaraylı olmuş. Ona bu sefer, peki Galatasaray bu sene şampiyon olamazsa takımını değiştirir misin? diye sordum. O da 'değiştirebilirim' diye cevap verdi. Bu cevapla yeni nesil çocuklarda takım tutmanın başarıya endeksli olduğunu anladım. Ona bu sefer, niye ilkokulda okuyorsun ki? Üniversiteden başlasaydın daha iyi olmaz mıydı? dedim. O da, 'önce ilkokul, sonra ortaokul, sonra lise ve üniversite de ondan sonra' dedi. Bu çocuk daha dördüncü sınıfta ve sıralamayı çok doğru yaptı. Bu sefer onlara şunu anlattım.


      Okullar tatil olmadan önce sokakta iki kardeş görmüştüm. İki kardeşten birisi 5. sınıfta, diğeri de 4. sınıftaymış. Okul o gün yeni dağılmış ve bu iki kardeş de evlerine gidiyordu yorgun bir şekilde. Onlara demiştim ki, hangi üniversitede okuyorsunuz? Çocuklar birden şaşırmıştı. Bana 'anlamıyor musun?' dercesine bir tavırla 'Rumelikavağı Rıfkı Güney Kıldıran İlkokulu ve Okulunda' cevabını vermişlerdi. Ben de onlara bu sefer, neden üniversiteden başlamadınız? Ben olsam üniversiteden başlardım? demiştim. 5. sınıfta olan ağabey demişti ki 'daha ortaokuldayız, üniversiteye yaşımız tutmuyor'. Dördüncü sınıfta olan kız kardeş de demişti ki 'daha ilkokul'u beceremedik -bitiremedik anlamında-, üniversiteyi nasıl becereceğiz?' Çocukların 'anlamıyor musun? Sen de bir şey bilmiyorsun? tarzındaki bakışlarıyla verdikleri cevaplar çok hoşuma gitmişti.


      Olayları algılama ve anlatma çağı bayağı aşağılara inmiş. Çocuklar artık sadece somut değil soyut kavramları bile erken yaşlarda algılamaya başladılar.
      Bunda yetişmelerindeki imkanlar ve teknolojik araçların etkisi var..

LÖSEV BAĞIŞLARINIZ İÇİN