Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


AYASOFYA  DÜŞÜNCELERİM

Aşağıda yazacaklarım, sadece bir fikir sahibi olarak yaptığım bir tespit sonucudur.


 

Asla siyasi değildir, çünkü hayatımın hiçbir döneminde böyle bir düşüncem ve tavrım olmadı. Çünkü ben, fikir insanıyım, düşündüklerimi söyler ve yazarım, bu konuda, 'şunun hoşuna gitmez, bu kişi üzülür' diye asla hesap yapmam. Benim tek ölçüm, fikirlerimin, 'hukukun, kişilere  sağladığı hak ve özgürlüklere' zarar vermemektir. Bunu çok dikkate alırım, çünkü aksi yönde ne bir tarzım olabilir ve ne de buna hakkım olabilir. Bunun sonucunda söyleyeceklerim, bazılarının söylemleri ile örtüşüyor ise de, buna bir diyecek olamaz. Orası benim sorunum değil ve kimse kusura bakmasın da, buna da karışacak olamaz. 'Ayasofya'nın tamamının  İbadete açılması' konusunda daha önce farklı düşünüyordum. Diyordum ki, şayet Ayasofya'yı tamamen ibadete açarsak, balkanlardaki soydaşlarımızın sıkıntıya düşecekler. Bu düşüncem beni devamlı olarak endişeye sevkediyordu. .  Ama ne zaman ki,  Sarıyer Belediyesi ile mübadelenin doksanıncı yılı sebebiyle Sarıyer'in  Gümüşdere, Bahçeköy ve Uskumruköy'deki   'muhacir' diye anılan atandaşlarımızın bazılarının doğduğu ya da çoğunun dedellerinin geldiği köyleri olan Edessa Şehrine bağlı Fuştan Köyüne ve Selânik'e gittim, oralardaki  
 camilerin ortadan kaldırıldığını gördüm, işte orada fikrim tamamen değişti.  Çünkü  bizim oradaki camilerin kilise ve değişik amaçlarla kullanıldığını bizzat gördüm, hele de buna Selanik'te yakinen tanık oldum,  kararım tamamen değişti. Bir de Fuştan Köyünde; bizim muhacir vatandaşlarımızın mezarlıklarının yok edilişi, çok etkiledi ve hüzünlendirdi beni. Vatandaşlarımızın, dedelerinin mezarlığını bu halde gördüklerindeki göz yaşları;  beni çok etkilemişti. Bunun yanında  Endülüs Emevi Devleti'nin, İspanya'da bıraktığı eserler ve özellikle de, hamam ve camilerin yıkılması ya da kiliseye çevrildiğini öğrenince de; fikrim daha da değişti ve 'Ayasofya'nın tamamının ibadete açılması'nın gerektiği kanısına vardım.  
 Merhum Turgut Özal Döneminde Marmara Üniversitesi Ilâhiyat Fakültesi'nde  lisans öğrencisi iken, bir  Fetih Haftası'nda Ayasofya'nın Hünkar Mahfili, bir Cuma Namazı'nda ibadete açılmış,  Bayezid Camii İmam Hatibi merhum Reisu'l Kurra  Abdurrahman Gürses hutbe irad etmiş ve Cum'a Namazı'nı  kıldırmıştı.  Ben, o gün orada cemaat idim. O gün Cum'a Namazı'ndan önce, Ayasofya'nın öndeki iki minaresinden Üsküdar Valide Camii Müezzini ki  bir sanatçı dostumun hakkında, 'zamanında keşfedilmiş olsa idi,   dünyada pavarotti diye bir isim olmazdı' dediği merhum Hafız Yusuf Gebzeli ve Fatih Camii'nin sesine herkesin hayran olduğu meşhur Müezzini merhun Hafız Şerif Duman Nam-ı Diğer 'Köse', karşılıklı olarak çifte ezan okumuşlardı. Ah,  bu telefonlar yoktu ki, o anı kayda alsaydım. Ama  o mükemmel anı  yaşamıştım ki buna;  çok şükür diyorum. Çok yakında,  Ayasofya'nın tamamen ibadete açılışını da; sanki görür gibiyim. Diyorum ki, ilk bölümünün açılışında bulundum, artık öyle ise içerisinde de ölmeden bir vakit de olsa namaz kılayım diyorum. Umarım bunu da; görürüm. Ki bu konuda değişik düşünceye sahip olan  vatandaşlarımızın genel bir ittifak içerisinde olduğu kanısındayım. Öyle ise, bekleyelim ve görelim..