Meridyen Eğitim Kurumları

Dr. Ahmet Bekaroğlu


03 Mart 1924..

Bu tarih; 'Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Atatürk tarafından kurulduğu, başka bir ifade ile 'devam ettirilmesinin karar verildiği' tarihtir. Atatürk'e teşekkür ediyor ve kendisini rahmetle yâd ediyoruz.


 

     
      Ancak 'Diyanet İşleri Başkanlığı', Osmanlı döneminde 'Şeriye ve Evkaf Vekaleti' diye tek bir bakanlık konumunda idi. Daha aćık bir ifade ile, ''Diyanet İşleri Başanlığı' ile bugünkü 'Vakıflar Genel Müdürlüğü'; tek bir bakanlıktı. Osmanlı Cihan Devleti Dönemi'nde vatandaş 'Din hizmetleri yürüsün' diye 'dükkanını, iş hanını, arsasını, tarlasını, vs. vakfetmişti'. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra 'Şerîye ve Evkaf Vekaleti Nâzırlığı/Bakanlığı'; 'Diyanet İşleri Başkanlığı' ve 'Vakıflar Genel Müdürlüğü' diye iki kuruma ayrıldı. 
      Böyle bir açıklamayı niye yaptım?. Şundan dolayı; hem bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuruluş Yıldönümü'nü hatırlatmak, hem de son zamanlarda belirli bir kesim tarafından 'Diyanetle lâğv edilsin, bütçeye yüktür' gibi eleştirilerini değerlendirmek için.Tabii ki 'Diyanet İşleri Başkanlıģî'nın devam ettirilip ettirilmemesi, Devlet yetkililerinin takdirindedir. Bu duruma karar vermek; başta benim olmak üzere bir sürü kişinin de boynu aşar. Ancak şu husus da unutulmamalıdır. 'Diyanet İşleri Başkanlığı'na bütçeden ayrılan 'personelin maaş giderleri' Diyanetin 'geçmişte müslüman halkımızın vakfettiği vakıflar gelirlerinin' beşte biri, en azından üçte biri kadardır. Vakıfların gelirleri, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal sigorta/vatandaşın emekli maaşları' gibi konulara harcanıyor. Devletin bu tasarrufuna bizim bir şey dediğimiz yok. Devlet; karar almış ve  'boynumuz; kıldan İnce' diyerek uyuyoruz ve uymak zorundayız. Ancak 'Diyanet İşleri Başkanlığı'na saldıranlar da şunu bilsin ki; Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, kimsenin hakkını yediği yok. Yani ortada 'Yavuz hırsız; ev sahibini bastırır' gibi bir durum söz konusudur. Bu nedenle aslında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, alacağı vardır, vereceği ise yoktur. 03 Mart 1924 yılına Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmadı, sadece Osmanlı'daki Şeriye Vekâleti hali ile devam ettirildi. Hem de 'Evkaf/Vakıflar' gelirleri Diyanetten düşürülerek.  Söz konusu eleştiriler; eskiden de oluyordu. Hatırlıyorum da; eski Diyanet İşleri başkalarından birisi bu tür eleştirilere şöyle cevap vermişti, 'siz vakıfların gelirlerini verin, Diyanet de bütçeden düşsün, biz buna razıyız'.
      Özal'ın ifadesi ile 'açık ve seçik söylüyorum'. Mahalle kahvehanelerinde, bizim mahalledeki  balıkçı kahvehanelerinde bizim yüzümüze de konuşuyor ve kurumumuzu eleştiriyorlar. Bu tür yerlerde serbest konuşulur. Diyanet İşleri Başkanlıģımîz hakkında böyle eleştiri olduģunda onlara lâtife ile diyorum ki 'hem "Atatürkçüyüz" diyorsunuz, hem de Atatürk'ün kurduğu kuruma karşı geliyorsunuz'. 'Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?'.
      Hülâsa; kurumların hepsi bizimdir. Elbette bu kurumlara da; 'daha iyi ve verimli olsunlar' diye özeleştiri yapılacaktır. Ama bu eleştiriler; yıkıcı değil, yapıcı ve yol gösterici olmalıdır.
      Yaygın Eğitim kurumu olarak anayasada 'Din hizmetlerini yürütmek, camileri yönetmek ve vatandaşı dini konularda bilgilendirmek' olarak görev alanı belirlenen 'Diyanet İşleri Başkanlığı', merkez ve taşra teşkilatı olarak konuşlanmıştır. Taşrada İl müftülükleri nezdinde ilçe müftüklerine bağlı Cami ve Kur'an kursları ile, yurt dışında da  büyükelçikler ve konsolosluklara bağlı camiler sadedinde hizmet veriyor.  Din Görevlilerinin verdiği hizmet sadece 'ezan okuyup, namaz kıldırmak' değildir. Aksine bunun yanında 'inşa edilecek Cami ve Kur'an kurslarına yardım toplanması, afetlerdeki yardım kampanyalarını düzenlemek, salgın dönemindeki Vefa Destek Gurupları ve Filasyon hizmetlerinde bulunmak, nikâh, cenaze hizmetlerini görmek, aile ve rehberlik büroları ile parçalanan ailelerin bir araya getirilmesinde etkin rol oynamak, Gençlik hizmetleri ile geleceğimizi teminatı olan gençlerin devlete bağlı, milli ve manevi duygularda  yetiştirilmesine katkı sunmak, mahalledeki fakirlerin yardımına koşulmasında aracı olmak, aşı kampanyalarının duyuru ve düzenlenmesini gerçekleştirmek, orman yangınlarının önlenmesinde vs. duyuru yapmak ve çalışmak. En son 'Tarihin en büyük depreminde' hem arama kurtarma, hem erzak dağıtım, hem de cenaze hizmetleri ile ilk günden beri alanda olmak. Sayın da sayın. Size bir şey diyeyim mi? Devlet; bir sürü işini müftülükler üzerinde yürütüyor. Elbette yürütecek, ancak şu da bilinsin. Şöyle bir eksiğimiz var;  Diyanet İşleri Başkanlığı kendisini anlatamıyor, neler yaptığını izah edemiyor. Vatandaş da sanıyor  ki 'görevliler; yan gelip yatıyor'. Yok böyle bir şey.
Bir görevli arkadaş diyor ki' ben becerebilsem bu kurumdan ayrılıp kurumlar arası geçişle başka bir kuruma geçeceğim, bize o kadar yük yükleniyor ki; ya gece 24:00'de bile mesaj gelir mi? "Şu iş yapılsın" diye, okullardaki "Kur'an-ı Kerim", "Hz.Muhammed'in Hayatı" ve "Temel Dini Bilgiler" derslerini çocuklarınız için seçin diye de cemaate biz söylüyoruz, toplantı, konferans, yoruldum ve bıktım, devletin başka kurumu ve memurları yok mu?'.  Bunu şunun için anlattım, bu teşkilat ve görevlileri çalışıyor be kardeşim.
       Diyanet İşleri Başkanlığı; bu ülkenin çimentosudur, birleştirici ve bütünleştirici bir etkendir. Övünmek gibi olmasın da, ne dediğini bilen, yazıp çizen, kendi düşünceleri olan ve söylediklerinin de arkasında duran birisiyim. Sonradan 'ben onu demedim, aslında şunu demek istemiştim, sòzlerime montaj yapıldı' diye 'u' dönüşü de yapmam. Arkasında durabilecek laflar eder, duramayacağım sözleri de söylemem, yanlış yaptığımda da özür dilerim. Diyanet İşleri Başkanlığı disiplini olmasın, bizler, camiler arası -mecâzi anlamda-  maç yaparız. 
      Herkese göre öğretmen, bana göre ise 'filözof' olan Teknik Direktòr Şenol Güneş'in bir lafı ile diyorum ki,  'Işığı gözlerimize değil, önümüze doğru tutun'..