Türkiye’nin güney kesimlerinde çıkan yangınlarda tahrip olan ormanların nasıl geri kazanılacağı konusu vatandaşlar tarafından endişeye neden oldu. Yangınların ardından tahrip olan ormanlarda yapılması gereken çalışmaları aktaran Prof. Dr. Hüseyin Dirik, “İlk başvurulacak seçenek ağaçlandırma değil. Doğanın kendini yenileme gücünün yeterli olduğu yerler var” diyerek ormanlık alanların tekrar yeşereceğini ve umutlu olunması gerektiğini belirtti.
Türkiye’nin başta Muğla olmak üzere özellikle güney kesimlerinde ve farklı birçok noktasında çıkan yangınların ardından tahrip olan ormanlık alanlar vatandaş tarafından büyük endişeye neden oldu. Yaşanan orman yangınlarıyla birlikte çeşitli fidan kampanyaları başlatılırken birçok vatandaş ormanların geri kazanılması için adeta seferberlik ilan etti. Yanan ormanlar için umutsuz olunmamasını ve doğanın kendi kendini yenileyebilme gücü olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Dirik, yangın sonrasında ormanların eski haline dönebilmesi için yapılması gereken çalışmaları anlattı.
“Söndürme işlemlerinin ardından tekrar ormana dönüştürme çalışmaları başlayacak”
Orman yangınlarının ardından tahrip olan ormanlık alanların geri kazanımı adına çalışmalara başlamak için ne kadar süre gerektiğine değinen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Dirik, “Öncelikle yöre halkı için, ülkem için büyük geçmiş olsun, büyük bir facia. Yangın sonrasında söndürme işlemleri bittikten sonra oraların tekrar ormana dönüştürme çalışmaları başlayacak. Nadasa bırakmak gerekli gibi şeyler söyleniyor, bunları doğru değil. Ama şu an zaten ağustos ayı içindeyiz. Oralar soğuyacak, yanan enkazlar, yangın artıkları temizlenecek, alan yeniden ormanlaşmaya uygun hale gelecek, bu bir süre alacaktır. Ondan sonra da kasım ayı gibi sonbahar yağışlarıyla toprak tava geldiğinde gerek tohumların alanda yerleşip yeşermesi, gerekse ekim yapılacak yerlerde fidanların dikilmesi başlar.” diye konuştu.
“İlk başvurulacak seçenek ağaçlandırma değil”
Doğanın kendi kendini yenileme gücü olduğunu anlatan Prof. Dr. Dirik, “Hemen akla fidan dikimi geliyor. Bu, halkımızın milli refleksi, vatan sevgisinin, yeşil sevgisinin bir ölçüsü, o açıdan takdir ediyorum. Ama ilk başvurulacak seçenek ağaçlandırma değil. Doğanın kendini yenileme gücünün yeterli olduğu yerler vardır. Yanan ağaçların üzerindeki kozalaklardaki tohumlar yangından bir süre sonra açılarak külün üzerine düşerler. Onlar büyük ölçüde hayatiyetini korurlar. Bu, o bölgedeki Kızılçam türünün özelliğidir. Bir de 6-7 yıl öncesine dayanan geçmiş dönemden toprağa düşmüş ama çimlenmemiş tohumlar vardır. Bunlar da oradaki toprak yüzeyindeki çimlenmeyi önleyen ölü örtü tabakanın kalkmasıyla sonbaharda yağışlarla beraber yeniden hayatiyeti başlar. Büyük fidan dikersek orada, o şartlarda başarılı olamaz. Bahçedeki, parklardaki gibi sulama ve bakım yapamayacağız. Orada tamamen doğanın şartlarına kalacak. O açıdan çimlenen tohumların fidecikleri kademe kademe büyüme sağlar ve böylelikle oraya uyumlu bir ağaçlanma kendiliğinden gerçekleşir.” dedi.
“Mozaik bir yapı karşımıza çıkacak”
Doğadaki doğal ağaçlanmanın uzun yıllar süreceğine değinen Prof. Dr. Dirik, bölgenin farklı niteliklerdeki arazileri nedeniyle mozaik bir ağaçlanma ile karşılaşılacağını da belirterek, “Bölgenin çok sığ topraklı hatta kayalıklarla kaplı yerleri vardır. Oralarda bitkilerin tutunup, büyüyüp, yerleşebilmeleri için çok zaman lazım. Ama daha düz, toprağın derin olduğu, nispeten nemli yerlerde bitkiler kolay yerleşir. Bu açıdan zaten mozaik bir yapı karşımıza çıkacak. Bazı yerler iyi gelişmiş olacak, bazı yerler yarı açık kalacak. O açıdan doğanın kendini hızlı onaracağı ve daha uzun dönemlerde onaracağı yerler karşımıza çıkacak. Umalım ki bunu en az tahribatla atlatalım. Bundan sonrası için de bu yangınlardan ders çıkararak en azından azaltmak için hep beraber gayret gösterelim” dedi.