Tarih: 31.01.2021 11:56
Cüzzam hastalığında kısa sürede bulaş riski çok düşük
Dermatoloji Uzmanı Dr. Pınar Yönter Oğuz, ülkemizde kayıtlı 544 cüzzam hastası olduğunu belirterek, bulaş riskinin oldukça düşük olduğunu ifade etti.
Beykent Üniversitesi Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Öğr. Görevlisi Pınar Yönter Oğuz, Dünya Cüzzam Haftası ve Dünya Cüzzam Günü dolayısıyla cüzzam hastalığı le ilgili önemli bilgiler aktardı. Pınar Yönter Oğuz, cüzzamın hala nasıl bulaştığının kesin olarak bilinmediğini hatırlatarak, ’’Hasta kişinin mukozal salgıları ile temas ile yayıldığı düşünülmektedir. Bu salgılar, kişi hapşırıp öksürdüğünde havada mikrodamlacıklar halinde asılı kalır ve başka birine bu yolla bulaşabileceği şeklinde açıklanır. Cüzzam bakterisi çok bulaşıcı bir mikroorganizma değildir. Ancak cüzzamlı olup da tedavi görmeyen kişiyle uzun süreli temas ile bulaş riski artar. Tarihte cüzzam hastaları bu nedenle de kimi zaman acımasız denecek ölçülerde toplumdan dışlanma ve tecrit edilmeye maruz kalmışlardır’’ dedi.
Cüzzam bakterisinin çok yavaş ürediğini belirten Oğuz, ’’Bu nedenle hastalığın kuluçka süresi Dünya Sağlık Örgütü tarafından da ortalama 5 yıl olarak açıklanmıştır. Bazı vakalarda kişinin bağışıklık sistemine bağlı olarak bu süre 20-30 yıla kadar uzayabilir. Çocuklara bulaş daha kolaydır. Amerika kıtasında yaşayan bir armadillo türünün de bu bakteriyi taşıdığı ve insanlara bulaştırabildiği tespit edilmiştir ancak bu risk çok düşüktür. Cüzzam el sıkışmak, sarılmak veya cüzzamlı bir kişinin yanında otobüste veya aynı yemek masasında oturmak gibi kısa süreli temas yoluyla bulaşmaz. Cüzzamlı hamile anneler bunu doğmamış bebeklerine geçiremezler. Cüzzam, cinsel temasla da bulaşmaz. Bulaş için daha uzun süreli temas gerekir’’ diye konuştu.
Belirtileri nelerdir
Cüzzam hastalığının belirtilerine de değinen Oğuz, hastalığın en yaygın olarak deri, sinir hücreleri ve mukoza zarlarında ortaya çıktığını söyleyerek şöyle devam etti:
’’Ciltte görülebilen belirti ve semptomlar arasında renksiz, uyuşmuş lekeler ile ayak tabanında ülserler; kalın, sert ya da kuru cilt dokusu, deri altında bakteri içeren nodüller yani düğüm şeklinde büyümeler, yüzde ve kulakta ağrısız morumsu şişlikler ve saç ve kaş kaybı sayılabilir. Cüzzamın sinirlere verdiği hasardan dolayı görülen belirtiler arasında ciltte etkilenen bölgelerde uyuşma, kas zayıflığı ya da özellikle el ve ayakta felç, sinir hücrelerinde kalınlaşma ve yüz sinirleri etkilendiğinde körlüğe yol açabilen göz hastalıkları vardır. Deride ortaya çıkan lezyonlar ile sinir sistemindeki hasar dokunma, sıcaklık veya ağrı algılamada azalma ile sonuçlanır. Bu da hastaların acı hissini algılayamadıkları deri alanlarında kolayca yanma, travma gibi hasar yaralanmaları çıkmasına sebep olur. Cüzzamın tedavi edilmemesi durumunda bu belirti ve semptomlar ilerleyerek daha ağır bir hal alır. Gelişen komplikasyonlar arasında en önemlileri körlük veya glokom, yüzde bozulma (kalıcı şişkinlik, yumrular, topaklar), erkeklerde iktidarsızlık ve kısırlık, böbrek yetmezliği, uzuvlarda kalıcı hasarlar, burun kanamasına ve kronik tıkanık buruna sebep olabilecek burun içerisinde kalıcı hasardır.’’
Türleri nelerdir
Cüzzamı sınıflandırmak için birkaç sistem olduğunu belirten Oğuz, ilk sistemin tüberküloit cüzzam, lepramatöz cüzzam ve sınırda cüzzam adı verilen üç farklı türden oluştuğunu söyledi. Oğuz türleri şöyle sıraladı:
Tüberküloid Cüzzam: Bireyin bağışıklık tepkisi iyi ve etkindir. Bu tür enfeksiyonu olan bir birey yalnızca birkaç lezyon sergiler. Hastalık belirti ve semptomları hafif seyreder ve bulaşıcılık oranı da hafiftir.
Lepromatöz Cüzzam: Bireyin bağışıklık tepkisi zayıftır. Bu tip cüzzam ayrıca cildi, sinirleri ve diğer organları da etkiler. Hastalığın bu türü daha bulaşıcıdır.
Sınırda Cüzzam: Hem tüberküloit hem de lepramatöz cüzzamın klinik özellikleri gözlemlenir. Uzmanlar bu tipi, diğer iki tip arasında bir sınırda kabul ederler.
Cüzzam sınıflandırılmasında kullanılan ikinci sistemin ise Dünya Sağlık Örgütü tarafından kullanılan sınıflandırma sistemi olduğunu bildiren Oğuz, ’’Buna göre ilk kategorinin adı az basilli lepradır. Burada vücutta beş ya da daha az lezyon görülür ve ciltten alınan örneklerde bakteri tespit edilemez. İkinci kategorinin ise çok basilli lepradır. Burada, daha fazla lezyon görülür ve ciltten alınan örneklerde bakteri tespit edilebilmektedir’’ ifadelerini kullandı.
Tedavisi ve vaka sayıları
Dermatoloji Uzmanı Dr. Pınar Yöntem Oğuz, cüzzam hastalığının tedavisine ve vaka sayılarına ilişkin de önemli açıklamalarda bulunarak, ’’Kişide hastalığın belirti ve semptomlarını araştırmak için önce bir fizik muayene gerekir. Doktor gerekli gördüğü takdirde küçük bir deri veya siniri çıkarıp test için laboratuvara gönderilen bir biyopsi çalışması gerçekleştirebilir. Cüzzamın türünün belirlenmesi için doktor tarafından bir lepromin cilt testi de yapılabilir. Bu cilt testinde normalde cüzzam oluşumuna neden olan bakteriler, etkisiz hale getirilerek çok az miktarda cilde, tipik olarak üst ön kola enjekte edilir. Tüberküloit veya sınırda tüberküloit cüzzamlı olan bireyler, enjeksiyon bölgesinde bu enjeksiyona karşı pozitif bir tepki gösterirler. Cüzzam kendiliğinden geçen bir hastalık değildir, ancak çoklu ilaç tedavileri ile uzun sürede tedavi edilebilir. Tedavi edilmediği sürece zaman içinde daha ağırlaşır ve tedavisi daha ağır bir hal alır. Son aşamalarında ortaya çıkan hasarların geri döndürülmesi mümkün olmayabilir."
Oğuz, tedavi yöntemlerine ek olarak ayrıca, "DSÖ, 1995 yılında tüm cüzzam türlerini iyileştirmek için bir çoklu ilaç tedavisi geliştirmiştir. Bu ilacı dünya çapında ücretsiz olarak temin etmek mümkündür. Son 20 yılda dünya çapında yaklaşık 16 milyon cüzzam hastası bu sayede iyileşmiştir. Buna ek olarak bazı antibiyotikler cüzzamı ve cüzzama neden olan bakterileri öldürerek tedavi edebilir. Birçok vakada antibiyotiklerden birden fazlası aynı anda kullanılmak üzere reçete edilir" şeklinde konuştu.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
...