Tarih: 20.08.2020 11:25
Covid-19 kent planlamalarını değiştirecek
Mimari Restorasyon Programı Öğr. Gör. Pelin Aykutlar, küresel ölçekte yaşanan Covid-19 ile kent planlamalarının artık daha farklı olacağını söyledi. Aykutlar, “‘İkinci dalga virüs beklentileri, şehir planlamada afet riski değerlendirmenin ne kadar detaylı düşünülmesi gerektiğini gösterdi. Ayrıca, yatırımcıların da sadece yapılı alanların inşasını tercih etmeyerek, açık ve yeşil alanların da yatırımlarına konumlanması gerektiğini anlamaları gerekiyor” dedi.
Korona virüs salgını ile birlikte tüm dünya değişim sürecine girdi. İnsanlığın ve toplulukların önceliklerinin ne olduğuna dair yeniden tanımlamaların başladığı ve hemen her alanın etkilendiği pandemi sürecinde kentsel yapılar ve planlamalar da sorgulanmaya başlandı. Özellikle sokağa çıkma yasaklarının olduğu ve insanların mecbur olmadıkça evde kalması gerektiği durumlarda herkes evinde kendince nefes alacak alanlar aramaya başladı. Sadece evlerde değil yeni normalleşmeye dönüş ile birlikte şehirlerde nefes almak, sosyal aktivitelerini gerçekleştirmek üzere daha az kalabalığın olduğu ve doğa ile iç içe olan mekanlar tercih edilmeye başlandı. Bu anlamda nüfus bakımından yüksek ve yoğun olan kentlerin, salgın ile mücadele bakımından dezavantajlı duruma dönüşmesiyle kentsel planlamaların değişen ihtiyaçlarına dikkat çeken İzmir Kavram Meslek Yüksek Okulu Mimari Restorasyon Programı Öğr. Gör. Pelin Aykutlar, “Süreç, bilinen kentsel politikaları, ilkeleri, alternatif plan senaryolarını ve öngörülen geleceği sorgulatmaktadır” dedi.
“Şehirlerin mevcut özellikleri gözden geçirilmeli”
Öğr. Gör. Pelin Aykutlar pandemi süreci ile birlikte şehirlerin mevcut özelliklerinin artık tekrar gözden geçirilmesini ve yeni planlamaların yapılması gerektiğini söyleyerek sözlerine şu şekilde devam etti; “Durağan sabit bir sisteme, kriz anında müdahale etmek kolay iken, sürekli evrilen, yaşayan bir organizma olarak kabul edilen kentlere ise müdahale etmek her zaman kolay olmamıştır. Bugün yaşanan küresel pandemi dönemi sürecini çözümlemeye çalışmak adına, geçmişte yaşanan pandemilere bakıldığında, eşi benzeri olmayan bir süreç yaşandığı anlaşılmaktadır. Süreç, bilinen kentsel politikaları, ilkeleri, alternatif plan senaryolarını ve öngörülen geleceği sorgulatmaktadır. Korona virüsün salgın şekilde yaygınlaşması, kalıcı ve aynı zamanda koruyucu çözümler üretmemizi gerektiren bir kentleşme problemi olarak kabul edilmelidir. Dolayısıyla, şehirlerin var olan özellikleri, koronavirüs sürecindeki ve gelecekte oluşacak yeni yaşam biçimleri ile birlikte tartışılmalıdır.”
‘Normale geri dönüşü etaplı bir biçimde planlamak gerekmektedir
Beklenen İkinci dalga ile birlikte afet riski değerlendirmelerin çok önemli olduğunun ortaya çıktığını da ifade eden Pelin Aykutlar, “Aşının henüz bulunmaması ile birlikte, öncelikli kabul edilen müdahaleler arasında, okul, restoran-kafelerin, toplu etkinliklerin yapıldığı toplanma mekânlarının kapatılması yer almaktadır. Bu müdahale biçimleri, kentleri, kent yapılarını, yaşam biçimlerini, var olan alışkanlıkları, kent ve kentli anlayışını etkilemektedir. Virüsün günden güne değişen bulaşma hızı ve süregelen aşı çalışmaları ile birlikte belleğimizdekinden farklı olan ‘normal’e geri dönüşü etaplı bir biçimde planlamak gerekmektedir. Bugünlerde, Pekin gibi ikinci kez salgını yaşayan kentlerden sonra, küresel olarak gündeme gelen ‘ikinci dalga virüs’ beklentileri, şehir planlamada afet riski değerlendirmenin ne kadar detaylı düşünülmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu planlama sayesinde, olası görülecek pandemi salgınında, kentler, kendilerini bu büyüklükteki krizlere karşı daha dirençli olma yetisine sahip olacak ve hızlı, kolay uygulanabilen mekânsal birtakım düzenlemelere gereksinim duyacaktır. Nüfus bakımından yüksek ve yoğun olan kentler, salgın ile mücadele bakımından dezavantajlı duruma dönüşmelerine ve değişen ihtiyaçlarına dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, kentlerin, yoğun nüfus yığılmalarının yer aldığı ana merkez etrafında büyümesinden ziyade, çok merkezli, nüfusun dağılarak yayıldığı düşük yoğunluklu yaklaşımların kent planlamasında benimsenmesi, salgının yayılmasına karşı mücadele ile çözümü kolaylaştıracaktır. Tehditlere ve krizlere karşı dirençli kent planlamasında, çözümün aynı zamanda mahalle ölçeğinde de düşünülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
Açık ve yeşil alanların, çevresel faktörlerin önemi arttı
Son olarak da artık insanların sadece yapısal özelliklere değil de yaşadıkları ortamda açık ve yeşil alanları, güneş ve rüzgâr gibi çevresel koşulları da önemsediğinin altını çizen Aykutlar, “Salgın ile birlikte, insanların kolaylıkla erişebileceği kamusal parkların, apartman avluları gibi yarı kamusal alanların ve balkon gibi konutların dışarıya açılan özel alanlarının, açık havaya erişim bağlamında ne derece önemli bir ihtiyaç haline geldiğini anlamış bulunmaktayız. Pandemi dönemine kadar sadece yapılı alanların inşasını tercih eden yatırımcıların, açık ve yeşil alanların da yatırımlarına konumlanması gerektiğini anlamaları gerekmektedir. Güneş ışınları, rüzgâr gibi çevresel koşullardan optimum düzeyde faydalanabilen konut alanlarının ve ölçekleriyle yeterli, erişilebilir kentsel alanların düzenlenmesi göz ardı edilmemelidir” diyerek sözlerini tamamladı.
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
...