Amerikan fast food kültürünün bütün dünyayı sardığı yıllarda ona eleştiri olarak gazeteci, yazar Carlo Petrini tarafından başlatılan ?slow food? akımı, bugün dünyanın tüm ülkelerine yerel yemekleri, yerli üreticiyi ve bölgede yetişen yiyecekleri koruyarak yayılıyor.
İstanbul Aydın Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kamil Bostan, Türkiye?de de takip edilen akımın, Türk mutfağına uyumunu ve akımın geleceğini yorumladı.
?Her şey hamburger ile başladı?
1982 yılında İtalya?nın başkenti Roma?ya açılan ABD?li bir hamburger markasını eleştiren İtalyan gazeteci Carlo Petrini, yerel tatların korunması, hızlı yemek yerine üretimi yavaş ama sağlıklı gerçekleşen yiyeceklerin tercih edilmesi için ?slow food? akımını başlattı. Hızla diğer ülkelere yayılan ?slow food? akımı, şeflerin, yerel üreticilerin ve tüketicilerin katılımıyla farklı boyutlar kazanmaya başladı. Günümüzde yerel tatların korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için yapılan çalışmalara ön ayak olan akım, sağlıklı beslenmenin de temelini oluşturuyor.
?Slow food akımı belirli zümre ile sınırlı kaldı?
Slow food akımının ilk çıktığı günden bugüne popülerlik kazandığını ancak belirli bir zümreden ileri gidemediğini savunan Prof. Dr. Bostan, ?Slow food hareketi, ortaya çıkışından itibaren dünya genelinde oldukça ilgi gördü ve hızlı bir şekilde yaygınlaştı. Ancak bu ilgi toplumun belirli bir kesimi ile sınırlı kaldı. Günümüzde bu ilgi durağan bir döneme girdi. Bu hareketin felsefesi topluma yeteri kadar anlatılırsa, yeterli bilinç oluşturulursa slow food hareketi popülaritesini artıracaktır. Nitekim çoğu kişi bu hareketin ?yemeği yavaş yemek; oturarak yemek? anlamına geldiğini sanmaktadır. Toplumun önemli kesiminin bu hareketin amacından, felsefesinden haberi yoktur. Basında, özellikle TV kanallarında bu konuya yeterince yer verilirse daha etkili olacaktır. Diğer taraftan ekonominin ön planda olduğu günümüzde, tarım alanlarının yetersizliği de düşünülürse endüstriyel ürünler de her zaman dominant olmayı sürdürecektir. Bu da kaçınılmaz bir gerçektir? diye konuştu.
"İnsanlar yediklerine dikkat ediyor"
Toplumda gıda farkındalığının slow food hareketiyle başladığını belirten Bostan, ?Slow food hareketiyle toplumun belirli bir kesimi yediklerine ve içtikleri de daha seçici olmaya başladı. Semt pazarlarında yerel ürünler arayan kişilerin sayısı her geçen gün artıyor. Katkısız ve ilaç uygulaması yapılmamış ürün arayışı devam ediyor. Ailelerin birçoğu çocuklarını doğal ürünlerle beslemeye gayret ediyor. Bu anlamda slow food hareketinin toplumun bir kesiminde farkındalık oluşturduğunu söyleyebiliriz. Endüstriyel ürün üreten firmalar da bu toplumun bu duyarlılığına kayıtsız kalmamış, ürün etiketlerinde ?katkısız, doğal? gibi ifadeler kullanmaya başlamıştır? şeklinde konuştu.
"Bu harekete en çok Türkiye sahip çıkmalı"
Türkiye?nin yerel ürün çeşitliliğinde oldukça zengin olduğunun altını çizen Bostan, ?Bu harekete sahip çıkması gereken ülkelerin başında Türkiye geliyor. Yerel ürün çeşitliliğinin bu kadar zengin olduğu bir ülke sanırım yoktur. Aynı şekilde binlerce yemek çeşidimiz var. Hızlı yemenin cazibesi karşısında, sadece büyük şehirlerde değil Anadolu?nun genelinde yerel ürünlerimiz unutulmaya yüz tuttu. Böyle bir zenginliği, böyle bir kültürü ?fast food? karşısında korumak, gelecek nesillere aktarmak için üniversiteler, STK?lar, kamu kuruluşları, hep birlikte toplum genelinde farkındalığı artıracak faaliyetlerde bulunmalı. Türkiye?de bu hareketin temsilciliğini yapan bildiğim kadarıyla tek bir organizasyon var. Slow Food Bodrum, ?Yaveş Gari? sloganıyla çalışmalarını yürütüyorlar. Biz de üniversite olarak slow food alanında önemli bir etkinlik planlıyoruz. Mutfağımızın ve yerel ürünlerimizin korunması, toplumumuzun özellikle gençlerimizin iyi, sağlıklı, doğal gıdalarla beslenmesi için hepimizin bu harekete sahip çıkması gerekmektedir? ifadelerini kullandı.