Barajlar alarm verirken uzmanlar uyardı: “Hijyen sağlanmazsa tifo gibi hastalıkları bile görmemiz söz konusu olabilir”
İstanbul’un barajlarındaki su oranı yüzde 27,81 olarak ölçülürken, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman su hijyeni konusunda uyarılarda bulundu. Prof. Dr. Arman, “Azalan su çok daha kolay kirlenebilir, etkin temizlik ve ilaçlama koşulları sağlanamayabilir. Bazı vektör dediğimiz aracı hayvanların artışına neden olabilir. Tüm hijyen şartlarına çok dikkat etmemiz lazım. Eğer temiz olmadığını düşünüyorsak suyu kaynatarak içmek çok gerekli. İçindeki her tür tortu, mikroorganizma tutma açısından bir potansiyel oluşturacaktır. Eğer dağıtılan suya ulaşan bir tehdit noktasına geldiğimiz ortaya konursa bu son derece önemli. Bu ara çok aşırı sıcaklar da var ama bağırsak sistemi enfeksiyonlarıyla ilgili gerçekten başvuran hasta sayısında ciddi oranda bir artış var. Çok uzun süredir geçmişte gördüğümüz tifo gibi gelişmemiş ülke hastalıkları görmüyoruz ama zaman içinde su kısıtlılığı, özellikle kanalizasyonun temiz suları kirletmesi durumunda bunları tekrar görmemiz bile söz konusu olabilir” dedi.
İstanbul’da su konusu gündemdeki yerini korurken, barajlardaki doluluk oranı İSKİ verilerine göre bugün yüzde 27,81 olarak ölçüldü. Azalan suyun çok daha kolay kirlenebileceğini belirten uzmanlar, dezenfeksiyon çalışmalarının önemine dikkat çekti. Konuya ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Dilek Arman, “Azalan su çok daha kolay kirlenebilir, yine suyun azalması sebebiyle etkin temizlik ve ilaçlama koşulları sağlanamayabilir. Bazı vektör dediğimiz aracı hayvanların artışına neden olabilir. Tabii ki barajdaki suyun azalması dışında dağıtılan suyun azalması, su kesintileri günlük hayatımızı çok negatif yönde etkileyecektir. Su hayatın merkezi, dünyanın yüzde 70’i su ama temiz su kaynağı yüzde 3 kadarını oluşturuyor. Temiz su çok önemli bir nokta. Gerek içme suları gerek kullanma sularının yeterli olması son derece önemli. Hijyen ve sanitasyon (temiz içme suyu, atık su ve kanalizasyonunun yeterli arıtımı ve bertarafı ile ilgili halk sağlığı şartları) şartlarının sağlanabilmesi lazım. Bunun için de su gerekli. Temiz beslenebilmemiz lazım, bunun için de temiz su gerekli" dedi.
"Tüm hijyen şartlarına çok dikkat etmemiz lazım"
Bütün bu kaynakların azalmasının önemli bir sorun oluşturabileceğini söyleyen Prof. Dr. Arman, "Diğer taraftan özellikle su kesintileri ortaya çıkmaya başladığında bu biraz daha geçmişin sorunu ama biliyorum ki Türkiye’de hala metal boru kullanılan yerler var. Özellikle metal boruda çok önemli kesintilerden sonra oluşabilecek negatif basınçla toprağın içindeki hastalık yapabilecek mikropların suyun içine çekilebilmesi gibi bir durum da riskleri daha da arttırabilir. Mutlaka hep söylediğimiz tüm hijyen şartlarına çok dikkat etmemiz lazım. Eğer temiz olmadığını düşünüyorsak mutlaka suyu kaynatarak içmek çok gerekli. Bunun dışında tabii ki vücut ve el temizliği, el hijyeninin sağlanması gerekiyor. Bu temiz, klorlanmış sularla olabilir. Klor tabletler var, biz hastanelerde de dezenfeksiyon amacıyla kullanabiliyoruz. Suların dezenfekte edilerek kullanılması, kontrollerin yapılması bu daha tabii ki vatandaş değil de yönetsel boyutu işin ama suların dezenfeksiyonu ve kontrollerinin yapılması son derece önemli" dedi.
"Tifo gibi gelişmemiş ülke hastalıkları görmüyoruz ama tekrar görmemiz bile söz konusu olabilir"
Temiz su kaynaklarının insanlık için büyük önem taşıdığını ve oluşabilecek durumlara karşı çalışmaların titizlikle sürdürülmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Arman, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Plastiklerde bekleyen sıvılarda özellikle mayalar, mantar cinsi mikroorganizmalar çok kolaylıkla çoğalabiliyor ama esas olarak hastalık yapıcı dediğimiz kolera, dizanteri gibi mikroplar, çeşitli bu vektör dediğimiz sinek, böceklerin artışı nedeniyle onlar aracılığıyla taşınacak hastalıklar çok daha ön planda olacaktır. Önlemlerin çok daha yoğun olarak tabii ki gerçekleştirilmesi, oluşturulması gerekiyor. Öncelikle tortudan uzaklaştırılması gerekiyor. İçindeki her tür tortu mikroorganizma tutma açısından bir potansiyel oluşturacaktır. Tortudan arındırılması, ondan sonra dezenfeksiyonun yapılması ve sonraki kontrolleri önemli. Eğer dağıtılan suya ulaşan bir tehdit noktasına geldiğimiz ortaya konursa bu son derece önemli. Evlerde çiğ tüketilecek gıdalarla, pişerek tüketilecek gıdaların ayrı ortamlarda kesilmesi, bir araya konmaması bu eskiden beri, bilinen şeydir. Güvenli olmadığını düşündükleri hiçbir suyu özellikle içmek için kullanmasınlar, bu tür durumlarda mutlaka kaynatarak tüketsinler. Kullanma suyu olarak klorlayarak kullanabilirler. Bu ara çok aşırı sıcaklar da var ama bağırsak sistemi enfeksiyonlarıyla ilgili gerçekten başvuran hasta sayısında ciddi oranda bir artış var. Çok uzun süredir geçmişte gördüğümüz tifo gibi gelişmemiş ülke hastalıkları görmüyoruz ama zaman içinde su kısıtlılığı özellikle kanalizasyonun temiz suları kirletmesi durumunda bunları tekrar görmemiz bile söz konusu olabilir. Şu anda hem aşırı sıcaklar, yiyeceklerin daha kolay bozulmasına, mikroorganizmaların daha kolay çoğalmasına neden olabildiği gibi belki de bir miktar su erişimiyle ilgili sınırlılık olan noktalarda kirlenmeye ve bağırsak enfeksiyonlarındaki artışa katkı sunması söz konusu olabilir. Gerekmedikçe suyu akıtmayalım, dişimizi fırçalarken arada kapatalım, elimizi yıkarken ovalama sırasında suyu kapatıp, dururlarken tekrar açabiliriz. Minik damlaları korumak da hem bizim için hem geleceğimiz için çok değerli olacaktır.”